KAPI KOMŞUMUZ SURİYE (Dış gezi)

basra060112-ha-esad123

mehmetyuva120811

 

 

 

 

 

 

19898-4-8-1b532Radyodan Beyrutlu ünlü ve yaşlı sanatçı Feyruz’un “MERYEMTİ” adlı şarkısı duyuluyordu.

Damascus (Şam) Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi değerli dostum Prof. Dr. Muhammed Yuva ile birlikte sevgili eski Kültür Bakanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Necah Al Attar’ı ziyaret ettim. Ünlü kadın hakları yazarı Attar ile şiirleştik. ” Kıyısı bulunmayan bir ummana, yitik zamanın sonsuz gizemine bir yolculuk bu… Farkın, farkına vararak, yeniden… 2005’de Suriye’ye turist gelip, sevdalı dost olarak döndüğüm bir yolculuk… Yoleri Gezgin Derviş, bu kez “Şeker Tarlası”nda mola verdi… irice, esmer tenli ve lacivert gözlü güzel komşumuzla, düşe daldı…

Etnik kültür ve inançların harman yeri, güney komşumuz laik Suriye, bende ilk olarak şunları çağrıştırıyor: Meryemti ve Ezo Gelin Türküsü, Şam şekeri, rahvan yürüyen Arap atları, kara kıl çadırlarda yaşayan göçebe Bedeviler, Ay ışığında zikir eden Dürziler ve Aramiler, Şaman geleneğini sürdüren Türkmenler, kutsal dinlerin ilk yayıldığı topraklar, beyaz tenli ve iri lacivert gözlü güzeller, maskeli şahin avcılar, acılı ve tatlı yiyecekler, Selahaddin Eyyubi, Cemal Paşa, Hatay ve su sorunu, Apo krizi, İsrail işgali altında bulunan Golan Tepeleri, Osmanlı izleri ve Hamidiye Kapalı Çarşısı, İmam Hüseyin’in kesik başının bulunduğu Kristal Türbe, uçsuz bucaksız sınır boylarında bayramlaşma ve düğün törenleri, mayın tarlaları, sınır ticareti, dans ve ezgili şarkılar… Bir de; “eski komşu, yeni dost” ya da “yeni dost, yeni fırsat” başlığında özetlenen ortak çıkar ve güvenle örülen “iki dost ve kardeş ülke” olarak tanımlayabileceğimiz ilişkinin bir yanı Suriye…

Yüzyıllarca Emevi ve Osmanlı toprakları olan Suriye’nin hemen her karış toprağında, bu izleri görmek mümkün… İki kez gittiğim Suriye gezim sırasında, hiç de kendimi yabancı bir ülke topraklarında hissetmedim. Sıcak, candan, dost ve güler yüzlü insanların ve büyüleyici güzellerin çekiciliği, bu coğrafyaya yeniden gitmenize neden oluyor…

Suriye de değişiyor…

Eski Kültür Bakanı Necah El Attar’ın konuğu olarak gittiğim ilk Suriye ziyaretim ile Turizm Bakanı Dr. Sadullah Alkala’nın çağrılısı olarak gittiğim ikinci gezim arasındaki üç yıllık aradan sonra, inanılmaz değişiklikler gördüm… İnsan ilişkilerinde, Türklere olan yakınlıklarda, bölgedeki tüm olaylar karşısında tedirgin olan ve “Siyonizm” hakkında “komplo teorileri” üreten, çatışmacı ve gergin söylemler yerini barış, dostluk, sağduyu, hoşgörü ve güven almış… Artık, ülkeyi ziyaret eden turistlerin arkasına “El Muhaberat” mensubu görevliler takılmıyor. Turizm haritalarında, Türkiye’nin Hatay topraklarını Suriye sınırları içinde gösteren tüm haritaların değişmesi gerektiği konuşuluyor. Kaynağı Türkiye’de bulunan ve Suriye topraklarından geçtikten sonra Basra Körfezi’ne dökülen Fırat Nehri ve de kaynağı Suriye topraklarında bulunan ve Antakya’da Akdeniz’e dökülen Asi Nehri, artık sorun teşkil etmiyor… Sınır ticareti ve kültürel ilişkilerde ileri düzeyde gelişmeler var. Eşinin adını “Türkiye” diye seslenip, küfrederek yumruklayan Türk düşmanı kimi fanatik Araplar; şimdiler de ise, Türkiye’den övgü ve dostlukla söz ediyor. Başta başkent Şam olmak üzere, büyük kentlerde mimari ve kentsel gelişmeler görülüyor. Üniversite kampusü girişinde “Liva İskenderun!” diyerek, serbest geçmek ayrıcalığı yok artık. Damascus Üniversitesi’nde okuyan çoğu Antakyalı Türkiyeli öğrencilere, Türkiye’de denklik hakkı veriliyor. ABD, AB, Türkiye, Lübnan, Filistin ve İsrail ilişkilerinde, barışçıl adımlar atılıyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Suriye’ye gelen bazı bilim adamları, batıda yetişmiş ve ülkesine dönen Suriyeli uzmanlar sayesinde, ileri teknolojik gelişmeler gözleniyor. Asi Nehri gibi ters akan su kaynaklarında yaşam fışkırıyor. Başı dumanlı dağ yamaçlarında uzanan uçsuz bucaksız zeytin bahçeleri, Akdeniz’in sarı sıcağına aldırmadan yeşeren narenciye bahçeleri, tanrıları ve kralları baştan çıkaran kutsal şarapların sıkıldığı üzüm bağları da değişmiş Suriye’de… Akdeniz kıyısına uzanıp, denizden çay fokurdatan ehli keyf güzeller; şalgam suyu yerine, lüks cafelerde ve discolarda Coca Cola içerek serinliyor… Suriye üzerinde dans eden, bereket yüklü mavi bulutlar bile değişmiş… Sabah horoz ötmeden önce, kim erken uyanırsa o darbe yapardı. Erki ele geçirirdi. Artık, istikrarlı ve dinamik bir yönetim var. Halk huzur ve güven içinde “ikindi uykusu”na yatabiliyor. Suriye’nin iklimi, topoğrafyası, insanları, yöneticileri ve o bildiğimiz ünlü “Şam şekeri” bile değişmiş… Nargile tüttüren güzellerin dudağını, lüks Amerikan sigarası süslüyor… Batı kültürüne hiç de yabancı olmayan Suriyeliler, kurtuluşu Türkiye aracılığıyla AB’ye açılmakta buluyor… Düğünleri ve dansları bile değişmiş… Ünlü şarkısı Feyruz’un ve Arap rakslarının yerini, Madonna ve batının çılgın müzik grupları almış… Bir de, Tatlıses ve Bülent Ersoy tutkunları artmış… Diyalektik gereği her şey değişiyor… Biz de değişiyoruz… Suriye değişmiş çok mu?

Suriye’deki renkli insan ve kültür manzarası karşında, adeta büyülendim. Zengin tarihi miras ve sanatsal doku, bu coğrafyanın gizemine tanıklık ediyor. Tarihi Emevi Camisi içinde namaz kılan Sünniler ve aynı anda semah dönen Şiilerin zikirlerine komşu sokaktaki kiliseden yükselen çan sesi eşlik ediyor… İlahi sesler, sonsuzda süzülüyor… Osmanlı Padişahı Sultan Abdulhamid tarafından yaptırılmış olan Hamidiye Kapalı Çarşısı, İstanbul’dakine çok benziyor. Kuyumcular, antikacılar, halıcılar, bakırcılar, renkli ve ışıklı kadın iç çamaşırı satan dükkanlar, rengarenk şekerciler, lahmacuncular, şerbetçiler, giysiciler, tesbihciler, nargileciler ve aklınıza ne gelirse, her şey var burada…

Abartılı konuşan Araplarla, alışverişte mutlaka sıkı pazarlık yapın…

Suriye topraklarına girmeden önce, mutlaka Antakya’yı gezmenizi öneririm. Çünkü buradaki her şey sizi Suriye’ye alıştıracaktır. Cilvegözü sınır kapısından girdikten sonra ilk durağımız Halep oldu. Derviş danslarının ve sufi müzik dinletilerinin gizemli izlerinin görüldüğü ve tarihin ilmek ilmek dokunduğu Halep. Laik ve hoşgörü kültürünün yaşadığı ve eski ile çağdaş olanın buluştuğu uygar bir kent olan başkent Şam (Damascus). Umur Dağı aşiretlerini koruyan Ay Tanrısı’nın 2 bin yıllık yüzüne el sürerek, Büyük İskender ordularının yıkıp yağmaladığı Fahrettin Sultan Kalesi’nden, tarihe bir kuşbakışı fırlatılan antik Palmyra. Yeraltı manastırlarının ve kayadan oyma mazgallı evlerin, güneşe gülümsediği Maalula. Abdulaziz Dağı eteklerinde tarihi Bağdat Kapı. Şarkı söyleyerek hasır ören güzellerin mekanı Dara. Tanrı ve krallar kapısı Basra. Güzellik Tanrısı Venüs’ün saçlarını taradığı ve Suriye İmparatoru Philip’in tiyatro izlediği mozaik kenti Shahpa. Beş bin yıl önce yapılan ve dünyanın ilk kütüphanelerinden biri olan kültür merkezi Ebla. Sabahları fırından aldıkları sıcak ekmekleri sokak aralarına ve kaldırımlara seren ve onları kabartıp yiyen insanların kenti Hama. Çan seslerinin yükseldiği ve halkının %90’ı Ortodoks olan Epamea. Baraj gölü sayesinde, sarı çöl sıcağını bir nebze olsun aralayan, ODTÜ mezunu şair ve Savunma Bakanı Mustafa Tlass’ın memleketi Arrstan. İslamiyetin ilk yayıldığı yerlerden biri ve Halid bin Velid Camisi kubbesinde yansıyan Humus. Lüks otellerin ve altın kumsalların olduğu; zeytin, hurma, üzüm ve narenciye bahçelerinin yeşilliği ile Akdeniz mavisinin kucaklaştığı kıyı şehri Tartus. İzmir Kordon Boyu’nu andıran tatil köyleri, turistik tesisleri, eğlence ve dinlence yerleri ile kaktüs ve portakal ağaçları arasından esen ılık Akdeniz havasının solunduğu cennet kent Lasky. Lasky’nin doğusunda yükselen Salehaddin Eyyubi Kalesi. Ortadoğu, Arap ülkeleri, Avrupa ve Türkiye’den gelen turistlerin en çok tercih ettiği yerlerin başında, hiç kuşkusuz Lasky geliyor. Buraya Hatay’ın Yayladağı ilçesinden günübirlik gidip geliniyor. Çünkü, otomobille ve otobüsle, yalnızca 2 saat uzaklıkta. İstanbul, Ankara, Adana ve Antakya’dan Şam’a günlük otobüs seferleri yapılıyor. Ayrıca, THY ve Suriye Hava Yolları uçaklarıyla da gitme olanağı bulunuyor. Türkiye’nin en uzun kara sınır komşusu olan Suriye, yalnız bayramda seyranda değil, her zaman Türk konuklarını bekliyor…

Suriye, Türkiye’yi Avrupa’ya açılan güvenli ve dost bir kapı olarak görüyor

Gezilerim sırasında, kendileriyle özel görüştüğüm Eski Kültür Bakanı yeni Cumhurbaşkanı olan yazar ve edebiyatçı Necah El Attar, Yeni Kültür Bakanı Dr. Muhammed El Said ve Turizm Bakanı Dr. Sadullah Alkala; Türkiye-Suriye dostluğunun örülmesinde, iki ülkenin şair, yazar, gazeteci ve aydınlarına büyük görev düştüğünü vurguladılar. Son üç yılda, iki ülke arasında gelişen ilişkilerde, bu fahri görevin ürünleri ortaya çıkmaya başladı… Her düzeyde gelişen resmi ilişkiler ve yapılan anlaşmalarda, resmi olmayan sanatsal ve kültürel gayretin ve manevi kazanımlar adına, mutluluk duyduğumu söyleyebilirim… Zaten sanatçılar, birer fahri “Kültür elçisi” değil midir?

Ayrıca, evlerinde konuk olduğum; Arap Edebiyatının ünlü kadın yazarı ve çevirmen Siham Tergeman, Şam Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Khaira Kasmies ve Kıbrıs Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Muhammed Yuva ile görüşmelerimizde şu ortak konuları dile getirdiler: “Türkiye ve Suriye, Ortadoğu’nun motor güçleridir. Siyonist senaryoları ve batı merkezli oyunları, birlikte bozabilirler. Yüzyıllar süren ortak tarihi ve kültürel bağlarımız var. Terör, Hatay ve su sorunu, aşılabilir şeyler. Yeter ki, karşılıklı iyi niyetli olalım. Çözüm üretelim. Hiçbir uluslararası otoritenin etkisinde kalmadan, objektif olarak; Ortadoğu tarihi yeniden yazılmalıdır…”

Suriye’nin Kemal Derviş’i Gassa El Refai…

Dünyaca ünlü ekonomist olarak bilinen Gassa El Refai, üç yıl önce Dünya Bankası’ndaki Başkan Yardımcılığı görevinden ayrılarak, memleketi Şam’a döndü. Başer kabinesinde Ekonomi ve Dış Ticaret Bakanı olan Gassa El Refai, eski Devler Bakanı Kemal Derviş’in yakın arkadaşı, dostu… “Suriye’ye yeni ekonomik reformlar yapmak için döndüm. Vatanımın bana gereksinimi var…” diyen Bakan Gassa El Refai, bir Türkiye dostu olarak biliniyor.

İsrail ve Filistin sorunu daha çözülmemişken; ABD’nin Irak’ı işgali, bölgede yeni gerginliklere neden oluyor. Uzun zaman önce yazılan savaş senaryoları uygulanıyor. Küresel kültür ve ekonomik ablukalar sürüyor. Güçlü olanlar, mazlumları eziyor… İslam ülkeleri, kendi içinde yeni birliktelikler arıyor. Kültürel, ekonomik ve jeo-politik ittifaklar gelişiyor. Kalkınma, barış ve iyi komşuluk ilişkileri, ulusların baş gündem maddesi oldu. Suriye, artık bu bilinç ve duyarlılıkla hareket ediyor. Dostluğa önem veriyor. Dostluklar, nargile sohbetlerinde koyulaşıyor…

Rakamlarla Suriye

Arap İslam Cumhuriyeti Suriye’nin, 18 milyon nüfusu ve 185.180 km2. yüzölçümü bulunuyor. Ortalama yaş ömrü: erkeklerde 67, kadınlarda 71’dir. Resmi dili Arapça olup; Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Aramice, Çerkezce ve Fransızca konuşulan diller arasında. Okur yazar oranı %64 olup, GSMH: 18.30 milyar dolardır. Kişi başına düşen ulusal gelir: 900 dolar. Para birimi: Suriye Lirası. 1 $= 50 SL. Halkın %74’ü Sünni Müslüman, %10’u Hıristiyan-Arami, %16’sı Şii-Alevi, Dürzi ve diğer mezhepler. Petrol rezervi: 2.5 milyar varil. İhracat: 50 milyar dolar. İthalat: 3.5 milyar dolar. Farklı inanç ve kültürlerin sorunsuz olarak birlikte yaşadığı Suriye’de, laik bir uygulama var.

1 Ocak 1944’de bağımsızlığına kavuşan Suriye’nin ilk Cumhurbaşkanı, Türk asıllı Şükrü El Kuvvetli’dir.

İnançların ve etnik kültürlerin buluştuğu laik yapı Ortadoğu’daki tüm kirli oyunların ve entrikaların içinde “Siyonizm parmağı” olduğu varsayımı yapan Suriye’lileri, tarih haklı mı çıkarıyor?

Keyif verici nargile sohbetlerinin ardından, Mevlevi Semazenlerin gösterisi; Katolik ve Ortodoks ayinlerinde şeytan kovan zikir tütsülerine karışır… Musra şehrinde kervan yolu üzerinde yaşamış Rahip Bahira, 12 yaşındaki Muhammed Mustafa’nın gelecekteki “Peygamberlik” mucizesine inanır. Ve orada bulunanlara bunu müjdeler… Şam mezarlığında yatan ve ilk ezanı okuyan Bilal-ı Habeşi, sonsuzluğa seslenir… Hz. Fatma ve Hz. Zeynep’in altın, gümüş ve kristal kaplı türbelerine yüz sürüp ve başlarını döve döve ağlayan Şiiler; gövdesi Kerbela’da ve kesik başının bulunduğu Şam’daki altın türbenin oyuğuna başlarını sokup, “Hüseyni men!” diyerek ağıt yakıp ağlıyorlar… Cam-i Kebir ve Rukiye Camisi avlusunda toplanan kadın erkek Alevilerin zikirlerinde de, aynı manzara görünür… Ağlayarak kendinden geçenleri, oradakiler su ve kolonya ile teskin ediyor…

Öte yandan, Hıristiyan Aramilerin yaşadığı Maluba’daki manastırlarda da, benzeri zikir olaylarına tanık olunur…

Osmanlı Sultanı Abdulhamid döneminde sefere başlayan (1894) ve Paris – Sofya – İstanbul -Şam – Hicaz Demiryolu hattında çalışan yolcu treninin vagonları, şimdi Şam Tren İstasyonu’nda içkili lokanta olarak hizmet veriyor… Tarihi istasyon binası da, sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Ben de, rehber arkadaşım Ahmed Hacco ile birlikte, gezinin bu noktasında nostalji olsun diye; Abdulhamid Treni Vagonu’nda, bol balıklı öğle yemeğinde boğma rakı içmenin ayrıcalığını yaşadım. Entrikalardan uzak, geçmiş tarihe bir yolculuk yaparak… Düşistan’dayım sanki…

Suriye topraklarının her yerinde

Osmanlı izi var…

IV. Murat’ın kızı Hatice Sultan’ın Şam’daki mezar taşında şu sözler yazılı: “Burada yatan Devri İnkılab’ın öksüz kızı…” Bu mezarın hemen yakınında, son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in sıradan ve oldukça sade gömütlüğü bulunuyor. En görkemli mermer mezar ise; hiç kuşkusuz, Medine Valisi Ahmet Hikmet Paşa’nınki…

Askeri Müzede, Cemal Paşa bölümü oldukça ilginç… Sokaklarda, karşılaştığım yaşlı bayanların pek çoğu, atalarının Türk olduğunu söylüyor… Kimiler de İstanbul, İzmir ve Konyalı olduklarını vurguladılar… Osmanlı evleri, medreseleri, hamamları ve çarşılarının yanı sıra, Osmanlı torunu olduğunu söyleyen Suriyelilerin sayıları hiç de az değil…

Suriye’nin İstanbul Başkonsolosu Mohamed Kourkou’nin teşvikiyle, İstanbul’da kurulan “Türkiye-Suriye Dostluk Derneği” bu bağlamda, iki ülke halkları arasındaki ortak paydaları öne çıkararak; kültür, sanat, ticaret ve dostluk ilişkilerinin korunup gelişmesine katkıda bulunuyor… Artık, “Meryemti” ve “Ezo Gelin” gibi hüzünlü şarkılar yerine, coşkulu göbek havaları dinleyeceğiz… Söyleyeceğiz…. Sevgi ve barış için….

“Aziz Nesin’e aşıktım…”

Uygar giyimli, esprili, kültürlü ve güzel bir bayan olan sevgili Necah El Attar, eski Kültür Bakanı. Arap ve Filistin kadın hakları savunucusu, eserleri çok okunan önemli bir yazar… Makam odasında şiirleşirken, espriler patlatan sayın Attar; “Aziz Nesin ölümünden bir yıl önce benim konuğum olmuştu. Tüm sohbetlerimiz sırasında, gülmekten bayıldım… Beyaz gür saçlarını kaşıyarak, inanılmaz espriler yaptı… Aziz Babayı çok sevdim… Eserlerine ve kendine aşığım… Siz de, bakışlarınız ve söylemlerinizle ona benziyorsunuz. Türkler, çok candan insanlar…” Sıcak çayımızın buharı odayı sararken; birlikte ağız dolusu gülüp, Hafız Esad’ın büstü altında fotoğraf çektirdikten sonra, dostça vedalaştık… Ben, sayın Attar’a imzalı “Kanayan Türkü” şiir kitabımı verdim. O da bana, “Renkli Sözcükler” adlı deneme kitabını imzalayıp bana verdi. Şiirleştik…

Şam sokaklarındaki seyyar kitapçılarda ve kitabevi vitrinlerinde Aziz Nesin, Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet’in kitapları; en çok okunan eserler arasında yer alıyor… Korsan basılıp satılan bu eserler için telif hakkı yok… Bir de, Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses ve Beyrutlu Feyruz’un kasetleri kapışılıyor…

Duvarlarda ise, Baba Hafız Esad, mafya tarafından öldürülen oğlu eski Genel Kurmay Başkanı Rıfat Esad ve genç Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın dev resimleri bulunuyor… Halk, Beşar Esad’ı seviyor ve ona güveniyor…

Suriye’nin yaşayan mirası:

Arap Edebiyatı

Uzun yıllar, batılı emperyal kültürel kuşatmaların altında ezilmeden bu güne kadar gelebilmiş Arap Edebiyatı içinde, Suriyeli yazarların büyük payı olduğu bir gerçek… Dünya klasik eserleri içinde yer alan yazılı Çağdaş Arap Edebiyatı’nın tüm izlerini, 6. yy’dan beri Suriye’de görmek olanaklı…

Ebla kentinde, 5 bin yıl önce kurulan ilk kütüphane, bunun kanıtıdır.

Ayrıca, İlk Arap matbaası 1712’de Halep’de kurulmuştu. “Mir’at-ül Ahval Gazetesi” bu yıllarda baskıya başladı.

Halil Merdam, Cebri, Bedevi el Cebel gibi ünlü “ulusçu” şairler, ilk eserlerini 1919’da yayınladılar… Yeni Dönem edebiyatçılardan Sadullah Vannus, Yusuf Nasrullah ve Şerif Haznedar’ın yanı sıra; ünlü Suriyeli şairlerin ses, vurgu, imgeli, yalın ve lirik dizelerinden oluşan şiirlerin teknik söylem ve biçemindeki zenginlik; genç kuşak şairlere esin kaynağı oluyor…

Şam’da çok satan kitaplar şunlar: “Kıbrıs Tarihi” Doç. Dr. Muhammed Yuva, “Günlerin Düşündürdüğü” Necah El Attar, “Anadolu Kurdu Mustafa Kemal” Mustafa Zein, “Çerkezler Tarihi” Jesgua Jesus, “Şiir Bir Öpücük Çiçektir” Mustafa Tlass, “Güzel Gelin” Fairuz-Wadi Alsafi, “Suriye Tarihi” Philip K. Hitti, “Ah Biz Eşekler” Aziz Nesin”…

Kitap, kıyısı bulunmayan bir umman…

Şiiristan’a-Suriye’ye turist gelip, dost dönmek buna denir…

Aşk bahçesi, Şam şekeri, Arap güzeli; kapı komşumuz Suriye’nin usta şairi Ömer Ebi Rabia (Öl:720)’nin şu dizeleriyle, sizleri selamlıyorum…

“Nazikçe, güzelliğin sessizliğine daldı

Sabahın hafif serinliğine uzanan bir daldı

Gözlerim kamaştı bakışlarında, önümde

Her şey puslu ve şekiller karmaşık haldi

Ben asla aramadım, o asla aramadı

Saat, aşk ve buluşma kadere kaldı…”

dursunozden@yandex.com

www.dursunozden.com.tr

(31/03/2005)

 

 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

shared on wplocker.com