Kapadokya Bölgesi turizm ve gezi haritalarında yer alan Niğde’ye bağlı Bor ilçesi; Altunhisar, Çukurkuyu, Bahçeli, Kemerhisar Kasabaları ve köyleriyle birlikte tarihle, doğayla ve insanla barışık, bahar yeşili ve güz sarısının öpüştüğü yaz bereketi tadında şirin bir yer… Anadolu tarihine, bulgu ve belgelerle kaynak teşkil eden Bor, tarihi ve kültürel mirası ile de zenginliklerle dolu. Gezginlerin, araştırmacıların, turistlerin ve alternatif turizm ve doğa sporuna meraklıların gezip görmesi gereken yerlerden biri. Kapadokya ve Niğde gezi programınıza mutlaka Bor’u ekleyin. Özellikle, yeşil bağlarında yetişen bereketli üzümlerden yapılan şarap, meşhur Okçu suyu ile sulanan elma, kiraz, bostan ve sebzelerin doğal lezzetini mutlaka tadın.
Bor’un ünlü yiyeceği VITTIRIVIZIK yediniz mi? Dut ya da pekmezle yapılan özel bir tatlıdır. Kışın canı taze köfter isteyen bunu yapabilir. Köfter niteliğinde pratik olarak yapılan bir tatlıdır. Köfterin daha kolay yapılmışı ya da köfterin taklidi anlamına gelen “vıttırıvızık” sözcüğü ile tanımlanan, kurutulmuş ve kışın çerez olarak da yenen bu tatlı, yalnızca Bor’da yapılmaktadır…
Yapılışı: 1 su bardağı su,1 su bardağı pekmez karıştırılır, 2 çorba kaşığı tepeleme nişasta ilave edilir, kaynayıncaya kadar karıştırılır. Kaynadıktan sonra küçük tabaklara koyulur, üzerine dövülmüş ceviz serpilerek servis yapılır. Ama daha çok kurutulup, kışın kahve ile evlerde yenen bir cins tatlıdır.
KÖFTER
Pekmez yapılan evde köfter de yapılmaktadır. Beyaz üzümden elde edilen şıra kaynatılıp yüzünün kefi (köpük) alınır, ateş söndürülür. Nişasta ve un ölçüye göre hazırlanır. Soğuk şıra ile yoğrulur. Özel köfter küreği ile dinlenen şıraya yoğrulan boza kıvamındaki nişasta ve un karışmış şıra katılır ve köfter küreğiyle 45 dk. bu işlem devam eder. Kıvamını bulunca leğen ateşten alınır. Önceden hazırlanmış kaplara kepçe ile akıtılan karışım 1 gün bekletilir. Soğuma ile kısmen katılaşan kıvama köfter denilir. Ertesi gün kaplarda düzenli olarak kesilerek yerden yüksekçe ve güneş gören, korunmalı yerlerde kamış çığlara düzenli olarak serilir, birkaç gün sonra arkalı önlü çevrilir ve kurumaya bırakılır. Kuruması sonrası toplanıp bez torba ya da tenekelere alınarak kış için saklanır. Köfter kaynaması da komşularla paylaşılan bir gelenektir. Bu yiyeceklerin dışında Bor’un ünlü yemekleri şunlar: Arap aşı çorbası, tarhana çorbası, söğürtme, aşlık(erişte) çorbası ve pilavı… Bunlardan bazılarıdır.
Okçu, Melendiz ve Hasan Dağı yaylalarında ve Bor Ovası’nda otlanan keçi ve koyunların sütü, yoğurdu, peyniri, tereyağı, eti, yünü ve boynuzu gezginlerin kitaplarına ve seyahatnamelerine konu olmuştur. Mezarı Toros (Bolkar)Dağları’nda bulunan Altunhisarlı Halk Ozanı Aşık Tahiri, bölgenin en ünlülerindendir. Bir de, geçtiğimiz yıl 100 yaşında kaybettiğimiz ünlü gazeteci ve yazar Vahap Okay da Bor’un renkli isimlerindendir.
Bor’un antik tarihine ait bu bilgileri; Bahçeli beldesindeki Köşk Höyüğü(M.Ö: 5000) ve M.S: 2.yy’da yapılan (21x62x2) metre boyutunda bulunan Kleopatra Havuzu’nun yanı sıra; Kemerhisar’da çıkarılan ve bu gün İstanbul’daki, Dikilitaş (Kara Taş)’ın yanı sıra, Tyana Antik Kenti’ni, hala ayakta duran su kemerleri ve höyük kazısından çıkarılan bulgu ve belgelerden anlıyoruz. Buna göre bölgenin bilinen ilk tarihi MÖ: 5000 yıllarına dayanmaktadır. Özellikle Bahçeli’de bulunan Kleopatra Havuzu, Kemerhisar’da bulunan Tyana Antik Kenti ve Su Kemerleri ise, bölgenin bilinen görsel tarihi ve arkeolojik zenginlikleridir. Doğu Roma döneminden kalma kilise, Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinden kalma cami, türbe ve medreseleriyle ünlü Bor’da; 1530’da yapılan Şeyh İlyas Camisi ve Selçuklu Merkez Camisi ve Kapalı Çarşı mutlaka görülmeli. Eski kilise, Tarihi Bor Hamamı ve Tren istasyonu da mimari yapısı ile dikkat çekmektedir. Şifalı Kemerhisar Kaplıcaları ve Okçu Suyu da Bor’un bildik zenginliklerindendir. Eski Bor Pazarı, üzüm bağları ve meyve bahçeleri de ilçenin en belirgin dokusu olarak hala yaşıyor. Eski kerpiç yapılar, tek katlı bağ evleri de hala mesire yeri olarak ayakta durmaktadır. Bu bölge; Hitit, Sümer, Tuana, Asur, Frigya, Makedon, Doğu Roma, Tiyana, Sasani, Arap, Bizans, Karamanoğlu, Selçuklu ve Osmanlı yönetiminde kaldı… Osmanlı Salnamelerinden anlaşıldığına göre; 1571’de Osmanlılar tarafından alınan Kıbrıs’ın Türkleştirilmesi için, çevre il ve ilçelerin yanı sıra; Bor’dan da 28 aile Kıbrıs’a yerleştirilmiştir.
Niğde’ye 12 km. uzaklıkta bulunan Bor’da, tüm bu dönemlerin tarihi ve kültürel izleri bulunmaktadır. Özellikle, 1924 Mübadele (Nüfus değişimi) öncesinde, bu bölgeyi yurt edinmiş Ortadoks ve Müslüman Rumların eski evleri, konakları, bahçeleri, bağları, iş atölyeleri, mutfak kültürü izleri hala yaşamaktadır. Bu değişim sonucu Yunanistan’dan gelen Müslüman Türkler de, geldikleri yerlerin kültürlerini getirdiler. Mübadele, acılı bir göç öyküsü olarak her iki tarafın da belleğine kazındı. Bor’un Muhacır Mahallesi ve köyleri, bu zengin kültürel mirasın ve “iyi komşuluk ilişkilerinin” bir göstergesi olarak yaşıyor.
Bor tavası, vıttırıvızık, mıhla, papara, gaygana, testi kebabı, ayak paça, tereyağlı tarhana çorbası, etli kuru fasulye ve tereyağlı bulgur pilavı, ayran, lahana sarma, kireçte kayısı ve kiraz reçeli, keçi yoğurdu gibi yemekleriyle ünlü Bor’da; taze sebze ve meyve de yiyeceklerin başında gelmektedir. Konukseverliği ile ünlü bor halkı, sizleri bekliyor.
Yeşil Bor’da Anadolu’nun değerli el sanatları da can çekişiyor, giderek kayboluyor. Özellikle keçeciler, debbağcılar, dericiler, semerciler-palancılar, çancılar, orakçılar, kürekçiler, yularcılar, nalbantlar, bıçakçılar, kök boyacılar, çarkçılar, seyyar berberler, kalaycılar gibi ata meslekleri bir bir yok oluyor. Bor’un sebze pazarı inişindeki sokakta bulunan bıçakçı İhsan Binay, semerci Vedat Dağeri, orakçı Duran Kılıç ve diğerleri, mesleklerinin son kalıntısı olarak; ata sanatlarının kendileriyle birlikte yok olacağından yakınıyorlar.
Halı, Şeker, Şarap ve Askeri fabrikada çalışan Borluların yanı sıra; halkın diğer kesimi de tarım, hayvancılık, el sanatları ve ticaretle geçinmektedir.
Cumhuriyet döneminde daha bir yeşillenen Bor, Atatürk’ün bu bölgeyi ziyareti sonucu, bölgede var olan okuma alışkanlığı Ata’nın dikkatini çeker. Önce eşek ve at sırtında, sonra at arabası ve ilk minibüslerle yapılan gezici kütüphane çalışmaları, köylerde okuma yazma alışkanlığını iyice pekiştirmişti. Atatürk’ün beraberindeki Orta Anadolu gezisine katılan heyette şu isimlerde bulunuyordu: Afet İnan, Kılıç Ali, Ruşan Eşref İnaydın, Falih Rıfkı Atay ve bölge milletvekilleri vardı.
1453’de Fatih Sultan Mehmet tarafından gerçekleşen İstanbul’un Fethi sonrası, 1571’de Kıbrıs’ın Fethi sonrası ve 1924 Mübadele sonrası; Bor’dan da bu bölgelere iskan planı gereği, Müslüman Türk aileler götürülüp yerleştirilmiştir…
Cumhuriyetin ilk günlerinde çalışmalarına başlayan Niğde ve Bor Halkevi, o günlerde bir de Akpınar adında dergi de çıkarmıştı. Konya / Ereğli, İvriz ve Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü mezunu pek çok Borlu öğretmen de, Anadolu aydınlanma seferberliğine katkıda bulundu. Öte yandan Atatürk, bölgeyi ziyaretinde şu açıklamayı yapmıştı: “Benim Niğdelilere karşı ilgim büyüktür. Niğdelileri her zaman sevmişimdir. Niğdeliler, Çanakkale ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda inanılmaz özverili yurtseverlikte bulundular…” (28 Ağustos 1924). Daha sonra, 5 Şubat 1934’de yeniden Niğde’ye gelen Atatürk, tren garında şöyle dedi: “Bizim Halkevlerine büyük ümidimiz vardır. Burası gençliğin yuvaları olacaktır. Ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fikri zekasını, güzel sanatkarla ilişkisini, ilme bağlılığını ve ulusal birlik duygusunu sürekli ve her türlü vesile ve tedbirle besleyerek geliştirmek gereklidir. İşte bunlar, ulusal kültürümüzdür. Bu da Halkevlerinde gelişecektir…”
Atatürk’ün özellikle vurguladığı Halkevleri gerçeği, Niğde ve Bor başta olmak üzere, tüm Anadolu’yu aydınlatan sonsuz bir ışık olarak, çağdışı karanlıklara karşı başlatılan bir kıvılcım olarak tüm ülkeyi sardı.
Tüm bu bilgi ve belgelerin kaynağı olan bir kitap okunmalı. Fransız araştırmacı Albert Gabriel’in yazdığı ve Niğde Lisesi’nde benim de Sanat Tarihi öğretmenim olan (1969) tarihçi Ahmet Akif Tütenk’in Fransızcadan dilimize çevirdiği “Niğde Tarihi” kitabında; Bor’la ilgili tarihi bilgilere genişçe yer verilmiştir.
Bor Pazarı’nın bir de öyküsü var…
Haftanın her Salı günü Bor Deresi’nin iki yakasında kurulan Bor Pazarı’na uzaktan mal getiren bir köylü, yorgunluktan eşeğiyle birlikte ağlat ağacının gölgesinde uyuyakalmış. Uyanıp Bor’a vardığında ise, Pazar çoktan dağılmıştır. Durumu gören Borlu esnaf, bu köylüyü Perşembe kurulacak olan Niğde Pazarı’na yönlendirmiştir. Şair Namdar Şevket Karatay’ın şu dizeleriyle, bu olay veciz söz haline gelmiş ve o zamandan beri de zamanını iyi kullanamayanlar için hep söylenegelmiştir:
“Esti kavak yelleri / Döndü birer iğdeye / Geçti Bor’un pazarı / Sür eşeğini Niğde’ye…”
“Geçmedi Bor’un pazarı” diyerek, yılın her mevsimi Bor sizleri bekliyor, yeniden…
Kaynak: Anadolu Su Medeniyeti belgeseli (7. Bölüm) / TRT Belgesel Kanalı. Yönetmen: Dursun Özden
DURSUN ÖZDEN
www.dursunozden.com.tr