AMASYA (Anadolu Su Medeniyeti)
“Anadolu Tarihi Yeraltı Su Yapıları”belgeseli için alan çalışması Amasya’dan başladı. 33 ili kapsayan yurt gezim sürüyor. Orta Karadeniz bölgesinin merkezi olan Amasya ve Samsun çevresindeki antik su yapıları oldukça ilginç. Özellikle; tanrılar, krallar, padişahlar, şehzadeler, vezirler,
komutanlar, bilgin
ler, evliyalar, aksakal bilge dervişler, veliler ve deliler yurdu Amasya’nın bilinen 7500 yıllık yerleşik kent kültürü, ziraatçılık ve tüm bunların var oluş nedeni olan, insanlığın yaşam kaynağı tarihi su yapıları ve su kullanım kültürünün izlerini görmeye değer. İlk yapılış tarihi itibariyle M.Ö. 300’ün izlerini taşıyan Tarihi Ferhat Kerizlerinin uzunluğu ise 24 km’dir. Yeşilırmak kıyısındaki kaya mezarlarda bulunan Fırtına Tanrısı Teşup’un altın heykeli, Urartu, Doğu Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu, Osmanlı kültürü izlerinin de görüldüğü Amasya, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın da ilk kıvılcımlarının izlerine de tanıklık
ediyor. Akıl hastalarının-delilelerin su sesiyle tedavi edildiği Amasya Bimarhanesi (Darüşşifası) Yakutiye M
ahallesi’nde; bu gün su sesi olmasa da; taş işçiliğinin sanatsal vakuru, görkemli ve gizemli duruşuna eşlik eden dingin müzik dinletileriyle de insanları dinlendirmeye devam ediyor. Bir turizm kenti ilan edilen Amasya Kalesi ve çevresi ise oldukça bakımsız… Özellikle Fırtına Tanrısı TEŞUP’unda bulunduğu Müze Müdürlüğünün ve bölgedeki tarihi su yapılarını koruyan DSİ’nin ve Amasya Belediye Başkanlığı’nın tüm çabalarına karşın; kent içinden geçen tarihi Ferhat Kanalı’nın galerileri ve kanalları yok olma sinyalleri veriyor… Anadolu’nun Orta Karadeniz bölümünde Karadeniz’e 120 km. mesafede yer alan Amasya; Kalkolitik Çağdan günümüze kadar 7500 yıllık bir zaman dilimi içerisinde 17
medeniyete ev sahipliği yapmış ender jeolojik yapısı ve bu yapıya eşlik eden bir nehre sahiptir. Hiç kuşkusuz bu medeniyetlerin oluşmasında su insanoğlunun hayatında çok önemli bir yere sahip olduğu gibi kentlerin ve şehirlerin hayatında önemli etkenlerden biri olmuştur.
Ferhat Su Kanalı olarak isimlendirilen ve yöre halkı tarafından Ferhat ile Şirin Efsanesine dayandırılan su kanalı tarihi su yapıları içerisinde önemli bir yapıdır. Amasya Tarihi adlı eserin yazarı Hüseyin Hüsameddin Yasar; Ferhat Su Kanalı’nın Amasya Şehri’nin Akyazı Köyü’nün güneyinde bulunan Şahin Kayası Mevkii’nden başladığını, 22 km mesafede Amasya Şehrine ulaştığı ve şehirde Beyazıtpaşa Mahallesinde Kibrithane denilen mevkiinde son bulduğunu ifade etmektedir. Ancak bu günkü buluntular Çekerek Çayı Kırkgöz Mevkii’nde de Ferhat Su Kanalı ile aynı özellikleri taşıyan, eski teknikle inşa edilmiş, Ferhat Su Kanalı mansabına 24 km de bir kanalın mevcudiyetini göstermektedir. Günümüzde “Ferhat Su Kanalı” olarak isimlendirilen antik dönem Amasya Şehri su kanalı; Amasya Kenti’nin batısında Ferhat Dağı’nın kuzey eteklerinde yer almakta ve Amasya –Tokat Devlet Karayolu güzergahı kenarına paralel; Helvacı Mahallesi’nden başlayıp Ferhat Arası Mevkiinde kayaya oyulmuş şekilde görsel kısımları yer yer gözükmekte, Amasya İmam Hatip Lisesi girişinde ise yer altından tünel şeklinde geçtiğini gösteren kalıntıları mevcuttur. Bunun dışında Amasya’nın Beyazıtpaşa Mahallesinde yer yer kayaya oyulmuş havuz ve kanallar seçilmektedir. Günümüz Amasya’sında şehri doğudan batıya kat ederek geçtiği anlaşılmaktadır.
TARİHÇE
Amasya kentinde onlarca uygarlığın kurulmasında en önemli etkenin suyun oluşturduğunu ve bu medeniyetlerin oluşmasında Yeşilırmak’ın direk etkisinin var olduğu bilinmektedir. Amasya 7500 yıllık tarihi geçmişi içerisinde barındırdığı uygarlıklardan biride Helenistik Çağda Pers kültürün bir uzantısı olan Pont dönemidir. Akropol olan Amasya Kalesi’nin başkent yapılmasıyla birlikte sur duvarları içersindeki şehir güneye, Yeşilırmak’ın karşı kıyısına doğru gelişmiştir. M.Ö. 4. yüzyılın sonlarında (302-1) şehrin başkent olmasıyla birlikte akropolün karşı kıyısında yeni bir şehir inşa edilmeye başlanır. İlk zamanlarda Krallığın topraklarının geliştirerek büyümesiyle birlikte, ticaretin gelişmesiyle başkent Amasya’da gelişip büyümüştür. M.Ö. 1.yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde muhtemelen şehrin su ihtiyacı artmış ve bu artan su ihtiyacına karşı çeşitli tedbirler düşünülmüş olmalıdır.
Günümüzde içmeye suyu olarak kullanılamayan Yeşilırmak, binlerce yıl önce şehirde açılan su kuyularını besliyor olmalıydı. Çünkü birinci yüzyıla kadar kenttin güney kesimine yapılmış herhangi antik döneme ait su yapısı günümüze kadar tespit edilmemiştir.
M.Ö. 64 yılında Amasya’da doğan antik çağ coğrafyacısı Strabon, kendi kentinden, kaleden ve kral mezarlarından bahsetmiş, fakat şehrin su ihtiyacını karşılayan ve su getiren taşa oyulmuş su kanallarından hiç bahsetmemiştir. Bu da bize gösteriyor ki su kanalları muhtemelen bu tarihlerden sonra inşa edilmiş olmalıdır. M.Ö. 63 yılı Pontus Krallığının sona erdiği yıl olmuştur.
Pontus ile Roma arasında M.Ö. 86 yılından başlayan ve 63 yılına kadar devam eden tarihte kırk yıl savaşları olarak bilenen Mithridates Savaşları yapılmıştır. Su kanallarının bu yıllar arasında yapılması mümkün değildir. M.Ö. 63 yıllarından sonra Amasya Eyaleti önemini yitirmiş, Roma’ya tabi krallar tarafından yönetilen bir şehir olmuştur. M.S. 7 yılına kadar yerel krallar ve prensler tarafından yönetilen şehre Romalılar fiilen yönetmeye başlamışlardır. Roma döneminin 40 yıl savaşlarında özellikle Roma generalleri ( 71 yılında) Lukullus ve (69 yılındaki) Pompei’in şehri kuşatarak yıkmaları tahribatın büyüklüğünü göstermektedir.
Akropolün güney yakasındaki kentin arkeolojik yapısına bakıldığında, Yeşilırmak üzerine kurulan köprülerin günümüze kadar ulaşabileni hem mimarisi hem de nehir kotuna göre de en düşük kotta yer alması nedeniyle Roma Dönemine ait Alçak Köprü’dür. Diğer köprülerin Amasya’nın orta çağ dönemine Danişmentli, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait olduğunu görüyoruz.
Roma İmparatorluğuna bağlı bir eyalet olan Amascia Kenti’nde tüm eyaletlerde olduğu gibi İmparator Hadrian 117-138 yılları arasında imar faaliyetlerinde bulunulmuştur. Bu imarlaşma esnasında da Amasya Kenti yeniden inşa edilmiştir. Kanalların kapalı olarak yer altından dehliz şeklindeki yapım tekniği Ferhat Su Kanalı’nın Roma Döneminde M.S.1-2. yüzyıllar arasında inşa edildiğini, M.S. 3’üncü yüzyılda ise Romalılar tarafından yeniden onarıldığını göstermektedir.
Yani Amasya şehir merkezinin Yeşilırmak Nehri sağ sahilinde bulunan kalıntılarından özellikle Roma Dönemi 2.-3’üncü yüzyıllarda yoğun bir şekilde iskana tabi olduğu anlaşılmaktadır. Roma dönemi akropolü ile iki kıyıdaki şehri birine bağlayan köprülerin bulunduğu zamanda şehir nüfusunun çok kalabalık, agorası, stadyumu, boulesi ( meclisi), diğer tüm antik kentlerde olan yapılarıyla klasik kent dokusuna ve statüsüne sahip olduğu görülmektedir.
İNŞA TEKNİĞİ
Ferhat Su Kanalının; Helvacı Mahallesi, Cezaevi mevkiinden Eski Sanayi ( Kibrithane) mevkiine kadar görsel olarak izlenilen yaklaşık 6 km.lik kısmın büyük bir bölümü, şehir yerleşkesinin altında tünel şeklinde devam etmekte, görsel olan kısmı ise kireç kayalarından oluşan ve Ferhat Dağı olarak bilinen dağın doğu eteklerinde, Amasya-Tokat Devlet Karayolu`na parelel olarak yer kıvrımları çizilerek şehre doğru uzanmaktadır.
Kazı ve temizleme çalışmalarında moloz, taş ve diğer atıklarla dolu olan ve görsel kısımlarının yer aldığı Ferhat Arası Mevkiindeki 675 metrelik kısımda temizlik ve kazı çalışması yapılmıştır. Kazı çalışmalarına başlamadan önce GÜ Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyelerinden Işık Aksulu ve Gediz Urak tarafından rölöveleri çıkarılmış, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Ferhan Karaer tarafından bitki çeşitleri tespiti yapılmıştır. Yine kanalın kaya, sıva ve harçlarının kimyasal analizleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Müdürlüğü, jeolojik analizleri ise jeolog Karahan Ökseloğlu tarafından yapılmıştır. Yapılan analiz ve kazılar neticesinde; kireç taşı ana kaya bloğu üzerine su terazisi sistemine göre antik Amasya kentine doğru Yeşilırmak Nehri’nde olduğu gibi menderes yaparak şehre girdiği anlaşılmaktadır. Kanalın kireç taşına oyulan kısımlarının genişliğinin ortalama 87-97 cm genişliğinde, kanalın tonoz dahil iç yüksekliğinin 120 cm olduğu, iç zeminden 80 cm. yükseklikten sonra kanalın iki yanına 20’şer cm. genişliğinde ana kayaya oyulmuş küçük sekiler şekilde düzlüklerin oluşturulduğu gözlemlenmiştir. Bu düz kısımların kanalının üzerini öreten mimari unsurun oturduğu tonoz ayaklarının başlangıcı olduğu anlaşılmıştır. Kanalın üzeri örten tonozların ise moloz taşların basit bindirme tekniğinde ve kilit sistemi uygulanarak yerleştirildiği aralarına ise kum kireç karışımı bir harç serpildiği anlaşılmaktadır. Yine kanalın iç kısımlarının taş oyulmuş olan iç taban yüzeyinde 3 cm. kalınlıkta tuğla tozu katkılı taban açığa çıkarılmıştır. Bu işleminde tabanda oluşabilecek kaya yarığı ve çatlağından suyun kaybının önlenmesi için yapıldığı anlaşılmıştır. Kanalın içerisinde suyun yüzlerce yıl akması sonunca kanalın her iki yan duvarından taban 90 cm. yüksekliğe kadar oluşmuş, (söngüt) traverten çökeltisi oluşmuştur.
Kazı yapılan kısımda özellik sel tahribatına uğrayan kısımlardan kanalın onarım geçirdiği toprak olan kısımların kanalın dış yüzeyinden payandalarla desteklendiği anlaşılmaktadır. Kanalın tümünün üzerinin taşa oyulan veya yer altında tünel şeklinde giden kısımlarında dahi bindirme tekniğinde moloz taşların sıkıştırılmasıyla oluşturulmuş kaş şeklinde tonozla üzerinin kapatıldığı anlaşılmaktadır. Yer yer taş olan zeminde dikdörtgen formlu kanal zeminden 3-4 cm daha aşağıda dinlendirme ve çökertme havuzcukları yapılmış olduğu görülmüştür. Yine kanalın taşa oyulması sırasında ana kaya bloğundan kanal oyulduğunda esnada, kanala diyagonal 40-60 cm uzunluğunda murçların kayaya çakıldığı ve aynı hizada birkaç çivinin yerleştirilmesiyle kayanın parçalarının ana bloktan koparıldığı anlaşılmıştır.
Kazı yapılan kısımda ise; bir adet küçük boyutlu geç Bizans dönemine 12.yüzyıla bir şapel (küçük kilise) kalıntısının apsis açığa çıkarılmıştır. Bu apsisin tabanında oldukça tahripli, beyaz, kahve, firuze, sarı ve yeşil renkli taşlardan oluşturulmuş tessera tekniğinde geometrik desenli taban mozaiği açığa çıkarılmıştır. Mezar molozları arasında kanalı dikey kesen kanalı içerisine pişmiş toprak levha ile örtülü bir mezar ele geçmiştir. Erken Roma dönemine ok uçları Bizans dönemine ait kap, seramik parçaları, bozularak içerisine yapılan mimari oluşumlar, kanalın 12.yüzyıldan sonra işlevini yitirerek, kazı yapılan bölgenin iskana açıldığı anlaşılmıştır. Yine geç Bizans Çeşitli metal eşyalar çekiç, zincir vb. malzemeler ele geçmiştir.
SONUÇ
Amasya’nın jeolojik yapısına bakıldığında etrafı nehir seviyesinden yaklaşık 400 ila 500 metre yükseklikte tepelerle çanak biçiminde çevrilmiş bir vadi kentidir. Dolayısıyla kalker kayalıkların oluşturduğu bu vadi kentte suyu getirmenin kolay olmadığı da bir gerçektir.
2000’li yıllarda 40-50 l/sn lik debiye sahip, şehre 24 km mesafede bulunan, Kırkgöz Su Kaynağı olarak isimlendirilen kaynağın, Çekerek nehri yatağında talveg düşmesi sonucu zeminden yaklaşık 5 m aşağıda açığa çıkan, içinden halen temiz kaynak suyu akan, bu gün “Ferhat Su Kanalı” olarak isimlendirilen, yapıldığı günden bu yana şehir girişinde göz önünde varlığını duyuran kanalın başlangıcı olduğu değerlendirilmektedir. Toplam 24 km uzunluğa sahip olan ve mühendislik harikası diyebileceğimiz, bazı kısımlarda kayalara oyulmuş, güzergahı boyunca diğer kaynak sularını da alarak bir su şebekesi özelliğine sahip kanal Antik Amasya kentinin su ihtiyacını karşılamak için eski teknikle inşa edilmiştir. Kanalın ortalama eğiminin % 0,07 olduğu hesaplanmış ve bu eğimin Yeşilırmak ve kolu olan Çekerek Çayı taban eğimi ile örtüştüğü tespit edilmiştir. Ancak kanalın şehre gelirken Yeşilırmak’ı hangi noktadan ve nasıl geçtiğine dair herhangi bir bulgu ve bilgiye rastlanamamıştır. Bir mühendislik harikası olan bu su şebekesinin gün ışığına çıkarılması için kazı çalışmalarının sürdürülmesi gereklidir.
Sunduğumuz bu tebliğ; kültürel miras farkındalığının sağlanması, suyun ve insanlık tarihi boyunca medeniyetlerin buluşma noktası olan Amasya’da kültürlerin oluşmasında, gelecekte ülkelerin varlığını sürdürebilmesindeki önemini bir kez daha göz önüne sermesi açısından büyük önem taşımaktadır.