Balıkesir / Edremit Havalimanı’na uçakla ya da Otobüsle Ayvalık’a ulaşmak çok kolay. Her bütçeye uygun otel ve pansiyon evlerde konaklamanın ayrıcalığını yaşayın. Deniz ve kara ulaşımı ile plajlara gitmek hızlı ve görsel zenginliklerle dolu. Her mevsim, Sarımsaklı’nın “Mavi bayraklı” temiz ve altın kumsallı sahilinde “Güneş-deniz-kum”un tadını çıkarın. Zeytin yağlı yemeklerin yanı sıra; yöresel organik ürünler, balık ve öteki deniz ürünlerini yemeden dönmeyin. Bir de, çevre adalara yapılan turlara ve oksijeni bol, yeşil ve soğuk su kaynaklarının bulunduğu, nice mitolojilere ve sevda öykülerine konu ve esin kaynağı olmuş Kaz (İda) Dağı ve Kozak Vadisi gezilerine mutlaka katılın. Bizden söylemesi…
Güneş bir dudak izi ötede…
Arkadaşlarla Ayvalık ve Cunda Adası gezisini planladığımızda, ilk aklıma gelen neden buralara o yer isimlerin verilmiş olmasıydı. Teknoloji yardımıyla hemen merakımı gidermiş, sıra çağlara tanıklık yapmış olan o toprak ve üzerinde barındırdıklarını görmeye gitmek ve havasını, suyunu, güneşini, ayını, evini, yolunu, insanını, kuşunu, çiçeğini, börtü böceğini, dalgasına sahip çıkamayan denizini, nam salmış dostunu, midyesini yemeye gelmişti. Yola çıktık, yüreğim pamuk şekeri verilen bir çocuğun sevinci ile doluydu. O haz beni yol boyunca terk etmedi hiç…
Ayvalık ismi, Antik Çağ’da yabani ayva anlamına gelen Kidonia olarak anılıyormuş. Bölgeye ilk yerleşenlerin Midilli’nin Kydona köyünden ya da Girit’in Kydonies bölgesinden geldikleri söylemi ağırlıklıymış. Ege Denizi kıyısında bulunan Ayvalık, Türkiye’nin en önemli merkezlerinden biri sayılıp, kış mevsiminde büyük bir kasaba havası verse de, yazın turizmin etkisiyle küçük illerin nüfusunu aşabiliyor. Hatta geçmişten günümüze tarihte çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapması nedeniyle de, ülkenin önemli ilçeleri arasına girebiliyormuş. Tarihe damgasını vuran bir başka özelliği ise 1. Dünya Savaşı sonrası İzmir’in işgali ile 29 Mayıs 1919’da Yunan boyunduruğu altına girmesiymiş. Ama işgal sonrası Anadolu’da ilk kurşunu atan 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya tarafından tekrar geri alınmış ve bu işgal 15 Eylül 1922’ye kadar sürmüş. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda belirtilen Türkiye –Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucu Girit, Makedonya ve Midilli Türkleri ilçeye yerleştirilmiş. Bu yüzden adanın yaşlı nüfusunun çoğu Rumcayı (Yunanca) iyi bilmekteymiş.
Burhaniye’ye bağlı olan Alibey Adası ya da Cunda olarak da bilinen ada idari bakımdan Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlanmış. Ayvalık Adaları olarak irili ufaklı yirmi iki adanın içerisinde yerleşmeye açık tek ada Alibey adasıymış. Türkiye’nin Ege Denizi’nde bulunan dördüncü büyük adası olup, (1. Gökçe Ada, 2. Bozca Ada, 3. Uzun Ada) konumu gereği Batı Anadolu’da deniz yollarının kesişme noktasında bulunan da, bir adaymış. Ayvalık ilk ilçe oluşu 19 Mayıs 1928 tarihine dayanırmış. Alibey Adası’nın bugünkü ismi ise Kurtuluş Savaşı’nda padişahın
Yunanlılara teslim olun emrine karşı gelerek silahlı mücadeleye başlayan birliğin kumandanı Yarbay Ali Çetinkaya’ya ithaftır. Ada daha önce Cunda ve Moshonisia, yani (Kokulu ada) isimleriyle anılıyormuş. Yapılan araştırmalara göre “Tarihin Babası” olarak bilinen Herodot’a göre; M.Ö. 459-454 yıllarında Ekatonisos adıyla anlattığı belde de bu isim hâlâ bilinmekteymiş. Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’nde bahsettiği Yund Adalarının bu bölgeye ait olduğu da tahmin edilmektedir. Güzellikleriyle ziyaretçilerin ilgisini çeken ve son yılların en gözde turizm
merkezlerinden biri haline gelen Cunda Adası’nın anakaraya bağlantısı iki ayrı köprü ile sağlanmakta. Dolap Boğazı mevkiinde 1964’de inşa edilmiş Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü Cunda ve Lale adalarını birleştiriyor.
Bu güzellikleri düşünürken Ayvalık’a da gelmiştik. Önce Atatürk heykeli yanı sahil çay bahçesine oturmuş, düz çarşaf görünümlü sakin denizi seyre dalarken, bir yandan sunulan çaylarımızı yudumluyor, bir yandan da, “Cunda’ya karadan mı yoksa denizden mi gidelim?” tartışmasını yapıyorduk. “Daha turizm mevsimi değil” dedi Sami Bey, ardından “Motorların çalışmadığını, vapurların da geç kalkacağını” eklemesi üzerine otobüslere yöneldik. Sami Bey adaya gidene kadar bize araştırıcı bilgileriyle rehberlik yapmış, gezi daha da güzelleşmişti. Ayvalık’la, Lale yolu arasına sevda yolu denildiğini, Türkiye’nin ilk Boğaz köprüsünün Cunda da yapıldığını, Cunda isminin İtalyancadan gelmekte olup, (Yelken açmak) anlamına geldiğini ama 1922’de Ali Çetinkaya’nın üstün başarısıyla Yunan istilasından kurtarıldığı için Alibey Adası ismi verildiğini hoş sohbetle anlatırken kulağımı ona, bakışlarımı bir dürbün gibi doğaya çevirmiştim. Yolun bir tarafı deniz, diğer tarafı çamlık ve asırlık zeytin ağaçları ile kaplıydı. Görebildiğim tüm güzellikler âdeta ruhumu süslüyordu. Sıcak ekmek kokusu gibi buram buram tarih kokan Cunda’ya artık gelmiştik. Otobüsten inip de toprağa bastığım o an sanki bana “Hoş geldin” der gibi vücudumun her noktasını yalarcasına dokunup geçen temiz hava karşıladı. Neyle göz göze gelsem sanki bana göz kırpıyor, gülümsüyordu. Onların arasında kimler yoktu ki…Kaldırım taşlarının arasından açmayı başarmış çiçekler, daracık sokaklar, cumbalı evler, özgürlüğüne kavuşmak istercesine camları süsleyen dantelli perdeler. Sevdiği insana sımsıkı sarılır gibi çatı katına kadar tırmanmayı başaran rengârenk mis kokulu çiçekler. Ada otları… Kapı üzerlerindeki metal tokmaklar. Masayı süsleyen Antika eşyalar ve onların dili olan sımsıcak insanlar. O hoş sesleriyle resital verircesine coşan kuşlar. Dostluğun en güzel örneğini sergileyen kedi ve köpeğin yan yana, aynı kaptan su içmeleri.
Cunda Adası’nın doğu kıyısında bulunan ve bildik adres noktası olan Taş Kahve’nin kışın ve yazın açık olup, içinde kuş yuvaları ve kuşlar da dâhil insanlarla aynı ortamda yaşayıp, paylaştıkları o güzellikler ve attıkları içten kahkahalar, bize ve yeni konuklarını selamlıyordu… . Restore edilen Ayışığı Manastırı’nın üzerindeki haç işaretine duyulan saygı sonucu orijinalliğiyle yerinde kalmış olması. Rahmi Koç Müze’sine bağlı Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı müze, kitaplık ve kafenin Cunda’ya ayrı bir güzellik vermesi. Ki; orası bir zamanlar kilise olarak kullanıldığı için odanın bir tarafı ayin resimleri, diğer tarafı dini yazı ve değişik konular içeren emekli büyükelçi Necdet Kent’in kitaplarının oğlu Muhtar Kent tarafından bağışlanması. Kafe’den Cunda adasının görüntüsü, denizi ve denizin ortasını süsleyen Tavuk Adası, karşı tarafta Hakkı Bey Yarımadası tepeleri ve uzakta da olsa Şeytan Sofrası’nın manzaraları muhteşem ötesiydi ve kendimi âdeta rüyada gibi hissediyordum. Sahilden bakıldığında ise en tepede dalgalanan bir bayrak ve yel değirmeni gözüküyordu. Aslında o güzellikleri seyrederken kayıp duygularımın da ne kadar çok olduğunu fark ettim. İçimden birlikte geldiğimiz insanlara minnet duyarcasına “Ah ne iyi etmişiz de, gelmişiz” diye geçirdim.
Zaman ilerlemiş Afrika’nın aç insanları kadar acıkmıştık. Karnımızı doyurmak için doğruca Boncuk Restaurant’a gidip personelin güzel hizmetiyle midye tava ve biramızı yudumlarken, yaptığımız sohbete diyecek yoktu. Yemek üzerine sıcak çaylarımızı içmek için insanların masalarıyla dışarılara kadar taşan Taş Kahve’ye gittik. Akşehir’den tanıdığım bir aile dostlarımla, Ayvalık –Cunda Adası’ndaki Taş Kahve önünde karşılaşmam, bu gezinin bir başka şaşırtıcı güzel yanı idi. O güzel ortamı da teneffüs ettikten sonra, beni merhabalarıyla karşılayan tüm güzelliklere, iç dünyamdan “hoşça kalın” diyerek ayrıldık.
Ayvalık’a geldiğimizde güneş batmak üzereydi. Tabi ki o güzelliği seyretmeden gidersek, Güneş’e ayıp olurdu. Sahilde en yakın banklara oturup gözden kaybolana kadar seyrettik Güneş’in batışını. Bize gönül gözüyle rehberlik yapan konuksever insan Sami Gök, Ayvalık gezimizi süsleyen ve ağız dolusu gülmemizi sağlayan Av. Hikmet Denli ve Ayvalık gezimizin mimarı olan belgeselci Dursun Özden’e teşekkür borçluyuz.
Anadolu’nun her köşesi bir turizm cenneti. Ege kıyıları ise, klasik ve alternatif turizmin farklı zengin mirasına ev sahipliği yapıyor. Ege Denizi kararmadan ve dağlar uykuya dalmadan, Güneş’in son dudak izini öpüp, gitmeliyiz başka cennet mekanlara… Yeni mekanlar, farklı kültürler ve sırdaş yollar bizi bekliyor. Yoleri ile yolunuz ve bahtınız açık olsun… Bir başka gezide buluşmak dileğiyle, dostlukla…
Yazı: Gülser Han, Fotoğraf: Dursun Özden
www.dursunozden.com.tr