Doğu Anadolu Medeniyeti Beşiği: VAN (İç gezi)

Urartulara başkentlik yapmış, Doğu’nun en büyük illerinden biri olan Van’da gezilecek yerler listesinde nereler var? Gelin birlikte bakalım. Öncelikle Van, tahmin ettiğinizden çok daha düzgün, düzenli, gelişmiş ve güvenli turistik bir şehirdir. Büyükşehir statüsünde olan Van, İç ve Güney Doğu Anadolu’daki pek çok ilimizden çok daha güzellikleri bulunmaktadır. Samiramis Su Yolu, Urartu Medeniyeti izleri ve Urartu Kehrizleri başta olmak üzere, Anadolu Medeniyetlerinin pek çok izi; Van ve çevresinde bulunmaktadır.

TRT Belgesel Kanal adına çektiğimiz “Anadolu Su Medeniyeti” belgeseli kapsamındaki çalışmalarımızın Van ve çevresindeki çekimleri yaklaşık bir hafta sürdü. Bu bağlamda Van’nın tarihi, kültürü, doğal zenginlikleri ve tüm turistlik yanlarını görme ve tanıtma fırsatı da buldum… Demir, Kara ve Havayolu ile Van’a ulaşmak oldukça koladır. Konaklama ve Yeme içme açısından da sıkıntı yoktur. İsterseniz öncelikle, Van’da gezilip görülecek yerlere bir göz atalım:

Van Gölü

Van deyince akla Van Gölü geliyor demiştim ya başta. Vanlılar ona deniz diyor, öyle büyük öyle ihtişamlı olunca… Uçak ile Van’a gelirken pilotumuz Van Gölü çevresinde nereler olduğu anlatırken büyüsüne kapılıverdim Van Gölü’nün… Acaba Van Gölü Canavarı var mıydı gerçekten? Dünyanın en büyük sodalı, Türkiye’nin ise en büyük gölü,  çevresini sarmış dağların karlı zirvelerinin arasında pırıl pırıldı Van Gölü…

Van Gölü’nün bir yanında Süphan, bir yanında Artos Dağı gölün bekçileri gibi başında bekliyorlar. Tatvan’da bulunan ada içinde yer alan Ahdamar Manastırı’nı da ziyaret etmeden Van gezisini tamamlamayınız…

Gölün kıyısına yürüyüş alanları yapılmış,  karşı kıyıya Tatvan’a giden arabalı vapurlar da buradaki iskeleden kalkıyor. Akşam yürüyüşü yapmak için keyifli bir nokta Van Gölü kıyısı.

Van Kalesi

Van merkezden minibüslerle ulaşabilecek mesafede (yaklaşık 5 km) Van Kalesi mutlaka görülmesi gerekenler listesinde başka bir önemli madde. Merdivenlerle tırmanabileceğiniz tepenin üstüne inşa edilmiş kale Urartular’a başkentlik yapmış. İnce uzun bir krater tepesinin üzerine kurulu kaleden gün batımını izlemek paha biçilmez. Ayrıca tüm Van ayaklarınızın altında.

Kalenin girişine eski Van evi örneği yapmışlar birkaç tane, hediyelik eşya alabileceğiniz dükkanlar da var.

Van Kedi Evi

Van kedilerinin soyu tükenmekte olduğundan koruma altındalar. Bu nedenle de sadece Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki Kedi Evi’nde gerçek Van kedisi görebilirsiniz. Ancak ne yazık ki hafta sonları kapalı.

Van’a kadar gidip Van kedisi görmeden dönmek çok kötü olurdu. Tam ümitsizce kedi evi kapalıymış diye Twitter’e yazdığım mesaja bir cevap geldi. Urartu Halı’nın bahçesinde kedi evi var, oraya gidin diye. Bu fırsatı kaçıramazdım, koşa koşa Urartu Halı’ya gittik. Bir kümeste kaçak olarak beslenen kedileri görme fırsatını da yakalamış olduk böylece.

Van Müzesi

Van Müzesi de ziyaret edilecek yerler arasında. Urartulardan kalma pek çok değerli parça burada sergileniyor.

Van Çarşısı

Müzeden aşağıya doğru şehir merkezi ve Van çarşısına doğru Van merkezdeki geziye devam edilebilir. Restaurantlar, kahvaltı salonları, oteller bu bölgede.

Cumhuriyet Caddesi şehrin en merkezi caddesi, sabah akşam kalabalık ve hareketli. Cadde üzerinde aradığınız herşeyi bulmanız mümkün.

Akdamar Adası ve Akdamar Kilisesi

Adını Ah Tamara Efsanesi’nden alan Akdamar adası Gevaş ilçesine 10 km. mesafede. İlçeden minibüslerle ya da taksiyle iskeleye gelip, iskeleden de adaya teknelerle geçebilirsiniz. Van iskeleden yaz aylarında direkt Akdamar Adası’na feribot kalkıyor ama kış aylarında Gevaş’daki motor iskelesine gelmeniz gerekiyor. Motorlar 10 kişiye ulaşınca kalkıyor. Kış aylarında gelen sayısı az olduğu için en yoğun saatler olan 12:00-14:00 arası motor iskelesinde olmaya çalışın aksi halde 10 kişinin tamamlanması için çok uzun süre beklemeniz gerekebilir.

Kış döneminde 10 kişiyi tamamladığımız bizden motor için kişi başı 20 TL aldılar. Kalabalık olunca daha ucuz olur mu bilmiyorum. Bu ücret gidiş ve dönüş için geçerli, adaya varınca motor kaptanı dönüş saatini size haber veriyor. Öyle güzel ki manzara. Van Gölünü çevreleyen karlı zirveleri seyrederek adaya doğru gölün üstünde sakin sakin ilerliyoruz. Göl de öyle sakin, öyle durgun ki… Adadaki kilise 2010 yılında ibadete açıldıktan sonra epey turist çekmeye başlamış, fena olmayan restorasyonu beni mutlu etti. Umarım daha çok ziyaretçisi olur. Çay bahçesinde oturup kahvemizi yudumlarken yine zirvelere dalıp gidiyoruz.

Van’a gelmişken mutlaka görülmesi gereken Akdamar Adası hakkında tüm detaylar için; Akdamar Adası ve Akdamar Kilisesi yazma beklerim. Akdamar Adası’na giriş ücreti 15 TL. Eğer Müze Kartınız varsa ücretsiz olarak girebiliyorsunuz. Adada küçük bir hediyelik eşya dükkanı var, aynı zamanda büfe gibi hizmet veriyor. Çay kahve, meşrubat isterseniz alabilirsiniz. Adayı bu kadar özel yapan yer Akdamar Kilisesi. Bir Ermeni Kilisesi olan Akdamar’da her yıl Eylül ayında Kutsal Haç Yortusu Ayin’i düzenleniyor, ancak zaman zaman güvenlik gerekçesi ile ayin iptal oluyor.

Muradiye Şelalesi

Van’a 90 km mesafede Muradiye Şelalesi de görülmeye değer yerlerden. Ulaşım biraz sorunlu, Van merkezden minibüsler kalkıyor ama yola çıkarken dönüş olup olmadığını muhakkak sorun. Karlar arasından akan şelale baharda çiçekler açtığında eminim daha da güzel olur. Muradiye Şelalesi önünde kurulu olan asma köprü üzerinde yaylanarak yürüyen gelin ile damadın heyecanını bizde test ettik sonra…

Hoşap Kalesi

Van’a yaklaşık 60 km uzaklıkta olan Hoşap Kalesi’nin geçmişi Urartulara dayanıyor. Van-Hakkari yolu üzerindeki kale, bölgedeki uyuşturucu trafiğinin aktığı yer olarak biliniyor. Güvenlik konusunda endişe duyduğumuz için biz Hoşap Kalesi’ne gitmedik. Gidip deneyimleyenler varsa, deneyimlerini yorum olarak eklerlerse çok sevinirim.

Van’ın Güzel İnsanları

Oradaki doğal ve tarihi güzelliklerin yanısıra, insanlarının da güzelliklerine şahit oldum.

Van’a gittiğimde gördüğüm ve beni dehşete düşüren en önemli konu, oradaki insanları uzaktaki sırça köşklerimizden nasıl da yanlış tanıdığımızdı. Misafirperver, cana yakın, yardımseverler… Özellikle DSİ Bölge Müdürlüğü yetkililer ve çalışanlarının candan desteğini ve konuksever Van halklarının gülen yüzü, Doğu’nun incisi Van’a yeniden gelmemiz için yeterli sebeptir…

Van Kapıköy Sınır Kapısı

Doğu ile Batı’yı birleştiren Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan ve Van ile İran’ın Hoy şehrini birbirine bağlayan, Van’a 100 km uzaklıktaki, Kapıköy Sınır Kapısı 70.000 m² alan üzerine kurulmuştur. Yolculara ve TIR’lara daha hızlı ve verimli hizmet edecek bir mimari anlayışla 2019 yılı itibariyle faaliyete geçmiştir. İklimlendirme özelliğine sahip yaya yolu, yolcuların güvenle alışveriş yapabilecekleri gümrüksüz satış mağazası (duty-free) ve yeme-içme alanları GTİ kalitesi ile hizmet vermektedir. Yenilenen sınır kapısı artan yolcu memnuniyeti ve kolaylaşan ticaret imkanları ile iki ülke arasındaki ticaret hacminin artmasına da olanak tanımaktadır. Van geziniz kapsamında, Kapıköy Sınır Kapısını da gezmenizi ve alış veriş yapmanızı öneririm. 

Bahçesaray İlçesi

Doğu Anadolu’nın şirin ve doğa güzelliği bakımından gezginlerin en çok tercih ettiği Van’a bağlı: Van Merkez, Erciş, Çaldıran, Muradiye, Özalp, Saray, Başkale, Gürpınar, İpekyolu, Tuşpa, Edremit, Gevaş, Çatak, Bahçesaray ilçeleri içinde; benim gezip görme olanakı bulduğum Bahçesaray’ın kışın geçit vermeyen dağ yolları, Müküs Çayı kaynağı, kasabanın yerleşimi, uzun kış aylarında köylülerin satranç oyunu merakı, hırçın doğası, her mevsim farklı turizm potansiyeli ve konuksever halkın candanlığı, farklı inanç, dil ve kültürden halkların birlikte yaşama hoşgörüsü, ceviz ve çiçek balı üretimi ile dikkat çekmesi, buraya olan gezimin farklı cazibesi olmalı diye düşündüm. Öteki ilçe ve köyleri de merak etmektedim… Olanak bulursam, Yoleri gezgin modern seyyah olarak; Medeniyetler beşiği Anadolu’nun ve özellikle Van’ın tüm ilçelerini gezmek, görmek, fotoğraflamak ve yazmak isterim elbette…

Bahçesaray halkının en önemli geçim kaynakları ceviz ve bal üretimidir. Bölgede tarım ve hayvancılıkta yapılmaktadır. Müküs balı meşhurdur. Ceviz ağaçlarının kütüğünü satarak önemli miktarda gelir elde eder. Ceviz kerestesinden yapılma mobilya ve ağaç oymacılık ilçede gelişme yolundadır. 2012 yılında Müküs ırmağı üzerinde kurulan su fabrikası ile tüm il genelinde hazır su satışı başlanmıştır.

Bahçesaray İlçesi ortasında çağlayarak akan ve bir mağara içinde çıkan kaynağı, kutsal olarak efsaneleşen Müküs Irmağı’nda bol miktarda alabalık vardır. Ayrıca rafting sporları için çok uygundur. Kış sporları için de elverişli doğa şartlarına sahip olan Bahçesaray’da Karabet Geçidi yaylasında kayak da yapılabilmektedir. Ayrıca her yıl yapılan Feqiyê Teyran Kültür ve Sanat Festivali ile birçok misafir ağırlanmaktadır.

Van Kehrizleri

Kehriz ya da Karız ne demektir? 

İnsan oğlu binlerce yıldır, su başını yurt tutmuş. Suyun olmadığı yerlere de yeraltından ve yer üstünden, çok uzaklardan bir mühendislik harikası olan su sistemleriyle, yaşam alanlarına su getirmiştir. Yer üstü su medeniyeti sistemine su memerleri, ark ve bent denmiştir. Yeraltı su getirme sistemine de Karız (kar izi, yeraltı su yolu, ganat, uyun, tünel, galeri, hattarat anlamında) denmektedir. Kehriz ya da keriz ise, karşılıksız hibe, bağış ve bedelsiz su ve sebil çeşme anlamındadır. Argoda kullanılan (Keriz) sözcüğünün karşılığıda budur. Van ve çevresinde var olan kehrizlerin ve Samiramis su yolunun yapımı ise, Urartu Krallığı dönemlerinden beri kullanılmaktadır.

Kehrizler tarihte ilk kez, Orta Asya’da “Kares” adıyla yer altında tesis edilmiştir. Orta Çağ da Çin’de başlayarak Anadolu’ya kadar uzanan tarihi İpek Yolu boyunca kervanların su ihtiyacını karşılamak üzere, belli aralıklarla çok sayıda kehrizlerin inşa edildiği bilinmektedir. Günümüzde Orta Asya’nın değişik bölgelerinde kehrizler kullanılmaktadır.

Tarihi İpek Yolu’nun kavşağında bulunan ve Orta Asya su geleneği esintisine uygun yapıda olan kehrizler Van ilinde inşa edilmiştir. Van’ın doğusunda bulunan Erek Dağı eteği ile Van Gölü kıyısı arasındaki yaklaşık 50.00 m.lik topoğrafik kot farkı Van’da kehriz yapılarının oluşmasına yardımcı olmuştur.

Kehrizler ülkemizde yalnızca Van Gölü Havzası(Van-Ahlat-Özalp-Saray) ve Şanlıurfa İli’nde görülmektedir. Şanlıurfa’da bulunan Eski Kehriz ve Yeni Kehriz ’den; Eski Kehriz’in debisi az olduğundan, şehir merkezine ulaşmadan tükenir. Yeni Kehriz ise şehrin kuzeybatısında bulunan Akça Köyü tepesinin eteklerinden ortaya çıkıp, şehir merkezindeki Su Meydanı’na kadar ulaştıktan sonra üç kola ayrılarak, çok sayıdaki çeşmenin su ihtiyacını sağlar.

Çöl ve çok sıcak iklim şartlarında, su kaybını önlemek amacıyla yapılan kehrizlerin, Van’da çok sayıda bulunması ilginçtir. Kehrizlerin tamamı toprak altında inşa olmaları ve büyük bölümünün günümüzde mevcut olmamasından dolayı plan topolojisini belirlememize yardımcı olmamaktadır. Van Şehir merkezinde sayıları 36 ile 48 arasında değişen kehrizlerden günümüzde güzergahları tarafımızca tespit edilenlerin sayısı 22 adettir. Şehir dışındaki Saray ilçesinde yarı akar durumda olan bir kehriz, Özalp ilçesinin merkezinde ve Aşağı Dönerdere ile Yukarı Dönerdere köylerindeki kehrizler ile Van şehir merkezinin Taşkonak (Kasrik) Köyü’ndeki kehrizlere ait kalıntılara rastlamak mümkündür. Kehrizlerin Van da ilk kez hangi dönemde inşa edildiği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, Urartu döneminde inşa edildiğine dair görüşler vardır. Osmanlı döneminde Van’ın her türlü su ihtiyacının kehrizlerden karşılandığı bilinmektedir. Kehriz tesisleri özel kanallar yardımıyla yer altı sızma suları güzergahlar boyunca toplayarak, Van’ın değişik mahallerine ulaşır. Kehriz kanal uzunlukları, 5 ile 15 km, kanal derinlikleri 6 ile 20 m, debileri ise 15 ile 140 lt/sn arasında değişmektedir.

Kehrizler 1970’li yıllara kadar çıktığı yerde içme suyu olarak kullanılmış ve kanallar yardımıyla bahçe ve tarla sulama ihtiyacını karşılamıştır. Bunun yanı sıra ender su yapılarının seçtiği sokaklarda psikolojik olarak ses ve ferahlık etkisi; sosyolojik olarak ayak üstü sohbet ve dayanışma etkisi; şehircilik olarak güzellik ve temizlik etkisini yansıtır. Yakın zamana kadar işler durumda olan kehrizler bir çok cadde (Eski İskele Caddesi) ve sokağı söğüt ve kavak ağaçları ile birlikte donatarak, şehri süslemekteydi.

1980 yılına kadar günümüz Van Şehri içinde bulunan Zeki Adıgüzel Hamamı ile Soydan Hamamı’nın suları kehrizlerden temin edilirdi. Son zamanlara kadar kehriz suyunu kullanan kahvehanelerin, diğer kahvehanelere göre ayrıcalıklı olduğu, çaylarının Van halkı tarafından tercih edildiği bilinmektedir.

Kehrizlerin periyodik aylık ve yıllık bakım ve onarımları Osmanlı döneminde, vakıf ya da kenkan adı verilen özel görevli ekipler tarafından yapıldığı bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde ise bu görev 1965 yılına karar Van Belediyesi tarafından işletilmiştir. Daha sonraki yıllarda ise kehrizlerin bakım ve onarım görevi D.S.İ. XVII. Bölge Müdürlüğünce yapılmıştır. Bu amaçla D.S.İ. bünyesinde kurulan “kenkan” ekipleri tarafından ildeki tüm kehrizlerin periyodik olarak bakım, temizlik ve onarım çalışmaları devam ettirilmiştir. Kenkan ekiplerinin tamamı 1985 yılında emekliye ayrılarak, D.S.İ. tarafından yeni kadro tahsis edilmemiştir. Günümüzde Tepebaşı Mahallesi’ndeki askeri alan içinde kalan Sofu ve Eski Yengi Kehrizleri’ne ait 99 adet kuyu ile birkaç yarı akar durumda olan kehrizin dışında diğer kehrizler işlemez durumdadır.

1960 yılına kadar günümüz Van Şehri’nin her türlü su ihtiyacının tamamı, 1980 yılına kadar ise Van Şehri’nin su ihtiyacının yarısına sağlayan kehrizler son 20 yıllık yoğun alt yapı çalışmalarının (yol, su, kanalizasyon, PTT gibi…) yanı sıra, yoğun imar çalışmaları ve kentin “Koruma amaçlı İmar Planının” hazırlanmamasından dolayı kehriz kanallarının büyük bir bölümünün çöküp işlemez hale gelmesine sebep olmuştur. Bu olumsuzluktan sivil mimarlık örneklerinden tarihi Van evlerinin tamamı, çok sayıda dükkan, pazar yeri, çarşılar, görsel değeri olan cadde ve sokaklardan hiçbir örnek günümüze ulaşamamıştır.

VAN’DA GÜNÜMÜZDE MEVCUT OLAN KERHİZLER

1. SOFUOĞLU KEHRİZİ, 2. YENGİ KEHRİZİ, 3. ÇEVİKOĞLU KEHRİZİ.

GÜNÜMÜZDE MEVCUT OLMAYAN KERHİZLER

1. KARAMEHMET KEHRİZİ, 2. ÇAVUŞBAŞI KEHRİZİ, 3. BÜYÜK KENDİRCİ KEHRİZİ, 4.TAZE KEHRİZİ, 5. VAKIF KEHRİZİ, 6. KÖR KEHRİZ, 7. ÇALIK KEHRİZİ, 8. HACIBEKİR KEHRİZİ, 9. EREK KEHRİZİ, 10. İSHAK BEY KEHRİZİ, 11. PEMBECİ MİRZA KEHRİZİ, 12. HASAN BEY KEHRİZİ, 13. DİLENCİ KEHRİZİ, 14. AVSİKOĞLU KEHRİZİ, 15. ŞENGÜLOĞLU KEHRİZİ, 16. ASKERİ MEKTEP KEHRİZİ, 17. HAMURKESEN KEHRİZİ, 18. ERKESEK (HERKEREK) KEHRİZİ, 19. YENİ KEHRİZ, 20. HAMDİ BEY KEHRİZİ.

KAYNAKLARDA İSMİ GEÇEN KEHRİZLER

Yukarıda adı geçen kehrizlerin dışında, kaynaklarda sadece ismi geçen kehrizler mevcuttur.

Bu kehrizlerin yeri, su verimliliği, kanal tipi, kanal uzunluğu gibi mimari ve teknik özellikleri hakkında bilgiler mevcut değildir. Bunlar: 1-Abı Samet Kehrizi, 2-Akköprü Kehrizi, 3-Galip Paşa Kehrizi, 4-Gümrükçü Kehrizi, 5-Hacı Mustafa Kehrizi, 6-Hacı Numanoğlu Kehrizi, 7-Hakkesen Kehrizi, 8-Havşikoğlu Kehrizi, 9-Kara Mehmet Kehrizi, 10-Kemer Kehrizi, 11-Küçük Kehriz, 12-Mercimek Kehrizi, 13-Şahbender Kehrizi, 14-Sahak Bey Kehrizi.

Cesur Kraliçe Semiramis

Van Su Medeniyeti, Urartu Kehrizleri, Sofu Baba ve su odaklı birlikte yaşama kültürü ortak paydasında; “Sevgiyi sebil eylemek” ve Van’da hayatı belgelemek için, birlikte proje üretmemizin ayrıntıları gündemde…

Van Vakfı yöneticileri ve gönüllüleri yanı sıra; cesur ve güzel kraliçe Semiramis ile yiğit girişimci bir Van tutkunu olan Şule Gökırmak, arasında içsel ve düşsel bir bağ olduğu düşüncesi yeşerdi kafamda… Şamran Kanalı gibi coşkulu ve Sofi Baba Kehrizi gibi dingin olan Şule Gökırmak ile konuşurken, zamana yolculuk yaptım… Yitik zaman ışığında, sonsuz ve zamansız evrende; şifacı kutsal şaman ananın mucize ve harika atılımları, yolumuzu aydınlattı… Bir medeniyet harikası olan tarihi su kanalları ve Van Gölü mucizesi ile Gökırmak, yüreğimizde çağladı… Yaşam kaynağımız suyun önemi ve kullanım bilincini, yurtsever bir örnek anne olarak ondan öğrendik. O bize candan ve dostça şu öğüdü anımsattı: “Su gibi aziz olmanın tam zamanı…”

Biz de, tarihin kimi sayfalarını özetle araladık…

Van’da ilk uygarlık izleri

3 bin 684 metre yüksekliğindeki Kutsal Başet Dağı yamacındaki mağara duvarındaki resimler;  Van’ın Neolitik Çağdaki ilk yaşam izlerinin kanıtıdır.  Sonra mağaraların bulunduğu kanyona ve mağaraya geldik. Kızların Mağarası. Mağara duvarlarında 4-5 tanrıya karşılık çok sayıda tanrıça ve üreme organları da çok abartılmış vaziyette resmedilmiş. Doğu’da ilk kez bolluk, bereket ve doğurganlığı simgeleyen üreme organları böylesine abartılmış, yani Neolotik Çağda, ilk üretime geçildiği dönemi simgeleyen mağara resimlerine rastlıyoruz.

Bu bereketli coğrafyada, günümüzden 2 bin 800 yıl önce Urartular bir uygarlık kurmuş. Bu uygarlığın Doğu Anadolu’ya getirdiği en önemli yeniliklerin başında ulaşım ağı ve su kanalları sistemi geliyor. Çünkü hem Doğu Anadolu’nun hem dünyanın ilk sistemli yollarıdır bunlar. Şimdi o dönemde dağlar, vadiler, nehirler, yollar kutsal. Dağların, vadilerin ve yolların tanrılarına iyilik olarak kurban kesiliyor. Çünkü dağ geçit vermezse gidemezsin. Şimdi makine var delip geçiyorsun. O zaman bir çığ düştüğü zaman, ‘tanrıların gazabına uğradı’ diye inanılıyor.

Semiramis Kaya Tüneli

Urartular ilk kaya tünelini Bitlis’e 10 km kala açmışlar. Bu tünel, 1961 yılına kadar kullanılıyordu. Tünelin uzunluğu 112 metre, yüksekliği 6 metre ve genişliği ise 4 metre. Kürt tarihini yazan Şerif Han, Evliya Çelebi, Marco Polo, Amasyalı coğrafyacı Strabon ve dünyaca ünlü Faslı coğrafyacı-gezgin Ibn-Battuta da Seyahatname’sinde; ‘Tünelin bir kadın tarafından, “Kraliçe Semiramis” tarafından yaptırıldığını’ yazıyorlar.  Bugün ise, o tünel artık yok…

Urartular Ermeni mi?

Urartular, ne Ermeni ne de Kürt. Çünkü Urartu dili; Kafkasya’dan gelen Azyanik, yani bu günkü Çeçen, Apaz ve Çerkez dilleriyle yakın bir dildir. Urartuca ne Türkçeye, ne de Ermeniceye benzemiyor. Ermenice, Hindu – Avrupai bir dildir. Urartuca ise, Ural-Altay kaynaklı bir dil grubundandır…

Urartu dilini okuyan Vanlı Mehmet Kuşman

Urartu çivi yazısını okuyan ve Çavuştepe’ye gelen turistlere rehberlik eden Mehmet Kuşman, Van’da Çavuştepe’de yaşıyor. Kuşman, Çavuştepe kazı alanı girişindeki küçük atölyesinde, Urartu yazılarından yaptığı kolyeleri satarak yaşamını sürdürüyor…

Urartu Medeniyeti mirası

Urartu Kralı Menua, MÖ: 810 – 780 yılları arasında yaşamıştır.  Yani günümüzden  2 bin 825 yıl önce. Menua genç yaşta tahta çıkıyor. Gözü pek, yaratıcı bir adam. Yapıcı, ileri görüşlü. Yollar, barajlar, göletler, su kanalları, görkemli tapınakları ve kaleler yaptırıyor. Fakat o dönemde Asurlar, sürekli Urartulara yağma seferleri yapıyor, kan ve gözyaşı veriyor. Kral Menua son derece kararlı bir şekilde, Asur’a yürüyor ve onları yeniyor. Urartu tanrıları, başta Güneş Tanrısı Haldi olmak üzere, elinde mızrağı ve yayı ile çevresine alevler saçıyor, düşmana korku veriyor.  Arkasından Teişeba var, şimşekler çakıyor. Özellikle güneş ışıklarının arasında Şivini var. Sonra kavga tanrısı Utuni ve diğer tanrılar var. Başet, Munzur, Süphan ve Ağrı Dağı’nın tanrıları peşi sıra savaşa giriyorlar, kutsal hayvanlarıyla. Aman Allahım, Tanri Haldi sol eline almış kargısını, Asur kralını yerlerde süründürüyor. Büyük bir utkuları var. Bunu ilk kez kalkan üzerine işliyorlar. Bu kalkan,Yukarı Anzaf Kalesi’nde bulundu. 12 tane tanrı çıktı, hepsi peş peşe gidiyor. Dünyada ilk defa böyle resimleriyle betimlenen tanrılar, bu kazılarda çıktı.

Semiramis-Menua Aşkı

Asur Kraliçesi Semiramis ile Urartu Kralı Menua arasında bir aşk var mı? Menua büyük bir zafer kazanınca Urartu halkı, Semiramis ile Menua’nın  durumunu tıpkı, Baltacı ile Katerina öyküsü gibi, ballandıra ballandıra anlatmaya başlıyor; “Kral Menua, Semiramis’le birlikte olmasaydı, Semiramis kurtulabilir miydi?” diyor. Kral Menua, “Semiramis ile aramızda bir şey olmadı” dese de, dedikodular Urartu Kraliçesi Taririya’ya kadar ulaşıyor. Taririya, tam bir Urartu kadını. Van’ın kadınları da öyledir. Erkeğe kök söktürür. Anaerkil bir toplum… Taririya, “Semiramis’le aşk yaptın, yuvamızı bozdun, bunun hesabını vereceksin!” diyor. Menua da, “Tanrılara and olsun ki, ben seni aldatmadım, işte zafer kazandım, topraklarımızı geri aldım.” Kraliçe ikna olmuyor. Menua, eşi Kraliçe Taririya’nın gönlünü almak için Kadembastı denilen yerde Van Gölü’ne bakan güzel bir saray ve Çavuştepe’nin arkasından geçen, 54 km uzunluğunda Gürpınar Ovası’ndan Van’a yüzde 1 ile %10 akar kot eğimli sulama kanalları yaptırtıyor. Bu gün bile içinden su akmakta olan bu Şamran Kanalı, bir uygarlık ve mühendislik harikası tarihi su yapısıdır. Dünyanın en büyük su kanallarından biri olan Şamran Su Yolları ve Kehriz yeraltı kanalları için Kral Menua, kitabeler diktirmiştir. Çavuştepe kazı alanındaki taşlara ve Van Kalesi duvarına kazınmış olan Urartuca kitabesinin özü şöyle: “İşbu’nun oğlu Menua. Tanri Haldi’nin gücü sayesinde bu kanalı açtırdım. Adı Menua Kanalı’dır. Ama her kim çıkıp bu kanalı ben yaptım diye iddia ederse ya da kanala zarar verirse, soyu sopu kurusun, güneş ışığından yoksun olsun…” Ve işin ilginç, yani halkın dediği çıkıyor. Günümüzde Manua Kanalı’na, Şamran Kanalı da denilmektedir. Kanalın adı günümüzde bile pek çok sevda öykülerine ve destanlara esin kaynağı olmuştur; “Edremit Van’a bakar/ İçinden Şamran akar…” diye türkülere geçmiştir.  Şamran; Semiramis’in halk diline geçmiş adıdır.

Bir Mühendislik Harikası Urartu Kehrizleri

Van Gölü çevresinde bulunan ve bu güne dek izleri görülen tarihi su yapıları, Anadolu Su Medeniyetinin en belirgin zengin tarihi miraslarının başında gelmektedir. YOLERİ Yapım-Prodüksiyon adına; araştırmasını, metin yazarlığını ve yönetmenliğini yaptığım; 13 bölüm olarak çektiğimiz bu belgesel, halen UNESCO Su Forumu etkinliklerinde gösterilmektedir. Bu bağlamda gösterilen; Çin, İran, Irak, Azerbaycan, Arabistan, Umman, Ürdün, Suriye, Mısır, Cezayir, Macaristan, Finlandiya, Rusya, Peru, Şili ve Amerika’da çektiğimiz Su temalı belgesellere; Van Urartu Kehrizleri zenginlik katacaktır. “Van Su Medeniyeti” bölümünün İngilizce versiyonu; Anadolu tarihinin yeniden yazılmasına kaynak teşkil etmektedir.

Yakın zamana kadar, DSİ Van Bölge Müdürlüğü tarafından korunmakta ve işletilmekte olan Urartu Kehrizleri’nin bakım ve onarım işleriyle uğraşan personeline “Kenkan” adı verilmekteydi. Bu gün ise, Van merkez başta olmak üzere, kentsel yanlış planlamalar, bilinçsiz altyapı çalışmaları ve kaçak tarımsal sulama yöntemleri sonucu, özellikle Van merkezdeki kehrizlerin çoğu kapandığı ve kuruduğu için, Kehriz kullanım kültürü yok oldu ve bu meslek grubu-pozisyon da kaldırılmıştır.

Özellikle; Şamran Su Kanalı, Geniş Göl Bendi, Faruk Bendi, Sihke Gölü Bendi, Doli Gölü Bendi yanı sıra; karız, ganat, galeri, tünel, tıraz, kehriz, kerhiz, keriz gibi değişik adlandırılan yer altı su kanalları sisteminin en belirgin örneği olan Urartu Kehrizlerinin en belirgin dokusu, Van ve çevresinde bulunmaktadır.  MÖ: 800’de yapıldığı bilinen bu tarihi su medeniyeti, insanlığın ortak kültürel mirası olarak anılmaktadır. Van’da bulunan kehrizlerin adları şöyledir: Hamur Kesen Kehrizi, Kara Ahmet Kehrizi, Kör Kehrizi, Çalık Kehrizi, Hakkesen Kehrizi, Hamdi Bey, Hacı Bekir, Erek, Çevikoğlu, Şahak Bey, Pembesi Mirze Bey, İshak, Hasan Bey, Dilenci, Avsikoğlu, Şengüloğlu ve Askeri Mektep Kehrizleri (bu kehrizlerin çoğu askeri tankların tatbikatı sırasında kanallar ve bacaları zarar görmüştür) yanı sıra; halen kullanılmakta olan Eski Yengi Sofu Kehrizi, Çavuşbaşı Kehrizi, Kendirci Kehrizi, Vakıf Kehrizi ve Taze Kehriz su kanalları sistemi ile Van merkez ve başka yaşam-ziraat alanlarına içme, kullanma ve tarımsal amaçlı su getirilmiştir…

Sofu Baba

Bir Anadolu Dervişi SOFU BABA”Van tarihi yeniden yazılıyor; Cesur Kraliçe Semiramis…Geçenlerde, gazeteci kardeşim Bora Özgen ile İstanbul Ümraniye’de bulunan çok yıldızlı “Rescate Holels”de bir kahvaltıda idim. “Guinness Rekorlar Kitabı”na da giren Van Kahvaltısında. “Anadolu Su Medeniyeti” belgesel çekimlerim sırasında yediğimiz ve damak tadını hala unutamadığımız o bildik, meşhur Van Kahvaltı sofrasında bulduk kendimizi. “Kuşun sütü bile vardı” denen cinsten…

Ama en güzeli de elbette; (ismi gibi temiz, umut ve güven veren Kurtuluş beyin adının aslında, İspanyolcası olan “Rescate” ile örtüşmesi bana şiirsel geldiği için, biraz daha ilgimi çekti) otel sahibi Kurtuluş Akay ve otel yöneticisi, örnek ve çağdaş Türk kadını, girişimci ve hayırsever bir Van sevdalısı olan “cesur ve güzel anne” Hatice Şule Gökırmak’ın konukseverliği oldu… 

Uzun ve candan bir sohbetin ardından, kendileri Van’ın tanıtımı için belgesel çekmemizi önerdiler. Özellikle; Van Su Medeniyeti, Urartu Tarihi, Sofu Baba ve birlikte yaşama kültürü ortak paydaşında; “Sevgiyi sebil eylemek” ve Van’da hayatı belgelemek için, birlikte proje üretmemiz istendi…  

Cesur ve güzel kraliçe Semiramis ile yiğit girişimci bir Van tutkunu olan Şule Gökırmak, arasında içsel ve düşsel bir bağ olduğu düşüncesi yeşerdi kafamda… Şamran Kanalı gibi coşkulu ve Sofi Baba Kehrizi gibi dingin olan Şule Gökırmak ile konuşurken, zamana yolculuk yaptım… Yitik zaman ışığında, sonsuz ve zamansız evrende; şifacı kutsal şaman ananın mucize ve harika atılımları, yolumuzu aydınlattı… Bir medeniyet harikası olan tarihi su kanalları ve Van Gölü mucizesi ile Gökırmak, yüreğimizde çağladı… 

Yaşam kaynağımız suyun önemi ve kullanım bilincini, yurtsever bir örnek anne olarak ondan öğrendik. O bize candan ve dostça şu öğüdü anımsattı: “Su gibi aziz olmanın tam zamanı…”  Biz de, tarihin kimi sayfalarını özetle araladık… Van’da ilk uygarlık izleri3 bin 684 metre yüksekliğindeki Kutsal Başet Dağı yamacındaki mağara duvarındaki resimler; Van’ın Neolitik Çağdaki ilk yaşam izlerinin kanıtıdır. Sonra mağaraların bulunduğu kanyona ve mağaraya geldik. Kızların Mağarası. Mağara duvarlarında 4-5 tanrıya karşılık çok sayıda tanrıça ve üreme organları da çok abartılmış vaziyette resmedilmiş. Doğu’da ilk kez bolluk, bereket ve doğurganlığı simgeleyen üreme organları böylesine abartılmış, yani Neolotik Çağda, ilk üretime geçildiği dönemi simgeleyen mağara resimlerine rastlıyoruz. Bu bereketli coğrafyada, günümüzden 2 bin 800 yıl önce Urartular bir uygarlık kurmuş. Bu uygarlığın Doğu Anadolu’ya getirdiği en önemli yeniliklerin başında ulaşım ağı ve su kanalları sistemi geliyor. 

Çünkü hem Doğu Anadolu’nun hem dünyanın ilk sistemli yollarıdır bunlar. Şimdi o dönemde dağlar, vadiler, nehirler, yollar kutsal. Dağların, vadilerin ve yolların tanrılarına iyilik olarak kurban kesiliyor. Çünkü dağ geçit vermezse gidemezsin. Şimdi makine var delip geçiyorsun. O zaman bir çığ düştüğü zaman, ‘tanrıların gazabına uğradı’ diye inanılıyor. Semiramis Kaya Tüneli Urartular ilk kaya tünelini Bitlis’e 10 km kala açmışlar. Bu tünel, 1961 yılına kadar kullanılıyordu. Tünelin uzunluğu 112 metre, yüksekliği 6 metre ve genişliği ise 4 metre. Kürt tarihini yazan Şerif Han, Evliya Çelebi, Marco Polo, Amasyalı coğrafyacı Strabon ve dünyaca ünlü Faslı coğrafyacı-gezgin Ibn-Battuta da Seyahatname’sinde; ‘Tünelin bir kadın tarafından, “Kraliçe Semiramis” tarafından yaptırıldığını’ yazıyorlar. Bugün ise, o tünel artık yok… 

Urartular Ermeni mi? Urartular, ne Ermeni ne de Kürt. Çünkü Urartu dili; Kafkasya’dan gelen Azyanik, yani bu günkü Çeçen, Apaz ve Çerkez dilleriyle yakın bir dildir. Urartuca ne Türkçeye, ne de Ermeniceye benzemiyor. Ermenice, Hindu – Avrupai bir dildir. Urartuca ise, Ural-Altay kaynaklı bir dil grubundandır… Urartu dilini okuyan Vanlı MehmetUrartu çivi yazısını okuyan ve Çavuştepe’ye gelen turistlere rehberlik eden Mehmet Kuşman, Van’da Çavuştepe’de yaşıyor. Kuşman, Çavuştepe kazı alanı girişindeki küçük atölyesinde, Urartu yazılarından yaptığı kolyeleri satarak yaşamını sürdürüyor… 

Urartu Medeniyeti mirasıUrartu Kralı Menua, MÖ: 810 – 780 yılları arasında yaşamıştır. Yani günümüzden 2 bin 825 yıl önce. Menua genç yaşta tahta çıkıyor. Gözü pek, yaratıcı bir adam. Yapıcı, ileri görüşlü. Yollar, barajlar, göletler, su kanalları, görkemli tapınakları ve kaleler yaptırıyor. Fakat o dönemde Asurlar, sürekli Urartulara yağma seferleri yapıyor, kan ve gözyaşı veriyor. Kral Menua son derece kararlı bir şekilde, Asur’a yürüyor ve onları yeniyor. Urartu tanrıları, başta Güneş Tanrısı Haldi olmak üzere, elinde mızrağı ve yayı ile çevresine alevler saçıyor, düşmana korku veriyor. Arkasından Teişeba var, şimşekler çakıyor. Özellikle güneş ışıklarının arasında Şivini var. Sonra kavga tanrısı Utuni ve diğer tanrılar var. Başet, Munzur, Süphan ve Ağrı Dağı’nın tanrıları peşi sıra savaşa giriyorlar, kutsal hayvanlarıyla. Aman Allahım, Tanri Haldi sol eline almış kargısını, Asur kralını yerlerde süründürüyor. 

Büyük bir utkuları var. Bunu ilk kez kalkan üzerine işliyorlar. Bu kalkan,Yukarı Anzaf Kalesi’nde bulundu. 12 tane tanrı çıktı, hepsi peş peşe gidiyor. Dünyada ilk defa böyle resimleriyle betimlenen tanrılar, bu kazılarda çıktı. Semiramis-Menua AşkıAsur Kraliçesi Semiramis ile Urartu Kralı Menua arasında bir aşk var mı? Menua büyük bir zafer kazanınca Urartu halkı, Semiramis ile Menua’nın durumunu tıpkı, Baltacı ile Katerina öyküsü gibi, ballandıra ballandıra anlatmaya başlıyor; “Kral Menua, Semiramis’le birlikte olmasaydı, Semiramis kurtulabilir miydi?” diyor. Kral Menua, “Semiramis ile aramızda bir şey olmadı” dese de, dedikodular Urartu Kraliçesi Taririya’ya kadar ulaşıyor. Taririya, tam bir Urartu kadını. Van’ın kadınları da öyledir. Erkeğe kök söktürür. Anaerkil bir toplum… 

Taririya, “Semiramis’le aşk yaptın, yuvamızı bozdun, bunun hesabını vereceksin!” diyor. Menua da, “Tanrılara and olsun ki, ben seni aldatmadım, işte zafer kazandım, topraklarımızı geri aldım.” Kraliçe ikna olmuyor. Menua, eşi Kraliçe Taririya’nın gönlünü almak için Kadembastı denilen yerde Van Gölü’ne bakan güzel bir saray ve Çavuştepe’nin arkasından geçen, 54 km uzunluğunda Gürpınar Ovası’ndan Van’a yüzde 1 ile %10 akar kot eğimli sulama kanalları yaptırtıyor. Bu gün bile içinden su akmakta olan bu Şamran Kanalı, bir uygarlık ve mühendislik harikası tarihi su yapısıdır. Dünyanın en büyük su kanallarından biri olan Şamran Su Yolları ve Kehriz yeraltı kanalları için Kral Menua, kitabeler diktirmiştir. Çavuştepe kazı alanındaki taşlara ve Van Kalesi duvarına kazınmış olan Urartuca kitabesinin özü şöyle: “İşbu’nun oğlu Menua. Tanri Haldi’nin gücü sayesinde bu kanalı açtırdım. Adı Menua Kanalı’dır. Ama her kim çıkıp bu kanalı ben yaptım diye iddia ederse ya da kanala zarar verirse, soyu sopu kurusun, güneş ışığından yoksun olsun…” 

Ve işin ilginç, yani halkın dediği çıkıyor. Günümüzde Manua Kanalı’na, Şamran Kanalı da denilmektedir. Kanalın adı günümüzde bile pek çok sevda öykülerine ve destanlara esin kaynağı olmuştur; “Edremit Van’a bakar/ İçinden Şamran akar…” diye türkülere geçmiştir. Şamran; Semiramis’in halk diline geçmiş adıdır.  Bir Mühendislik Harikası Urartu KehrizleriVan Gölü çevresinde bulunan ve bu güne dek izleri görülen tarihi su yapıları, Anadolu Su Medeniyetinin en belirgin zengin tarihi miraslarının başında gelmektedir. YOLERİ Yapım-Prodüksiyon adına; araştırmasını, metin yazarlığını ve yönetmenliğini yaptığım; 13 bölüm olarak çektiğimiz bu belgesel, halen UNESCO Su Forumu etkinliklerinde gösterilmektedir. 

Bu bağlamda gösterilen; Çin, İran, Irak, Azerbaycan, Arabistan, Umman, Ürdün, Suriye, Mısır, Cezayir, Macaristan, Finlandiya, Rusya, Peru, Şili ve Latin Amerika’da çektiğimiz Su temalı belgesellere; Van Urartu Kehrizleri zenginlik katacaktır. “Van Su Medeniyeti” bölümünün İngilizce versiyonu; Anadolu tarihinin yeniden yazılmasına kaynak teşkil etmektedir. 

Yakın zamana kadar, DSİ Van Bölge Müdürlüğü tarafından korunmakta ve işletilmekte olan Urartu Kehrizlerinin bakım ve onarım işleriyle uğraşan personeline “Kenkan” adı verilmekteydi. Bu gün ise, Van merkez başta olmak üzere, kentsel yanlış planlamalar, bilinçsiz altyapı çalışmaları ve kaçak tarımsal sulama yöntemleri sonucu, özellikle Van merkezdeki kehrizlerin çoğu kapandığı ve kuruduğu için, Kehriz kullanım kültürü yok oldu ve bu meslek grubu-pozisyon da kaldırılmıştır.  

Özellikle; Şamran Su Kanalı, Geniş Göl Bendi, Faruk Bendi, Sihke Gölü Bendi, Doli Gölü Bendi yanı sıra; karız, ganat, galeri, tünel, tıraz, kehriz, kerhiz, keriz gibi değişik adlandırılan yer altı su kanalları sisteminin en belirgin örneği olan Urartu Kehrizlerinin en belirgin dokusu, Van ve çevresinde bulunmaktadır. MÖ: 800’de yapıldığı bilinen bu tarihi su medeniyeti, insanlığın ortak kültürel mirası olarak anılmaktadır. Van’da bulunan kehrizlerin adları şöyledir: Hamur Kesen Kehrizi, Kara Ahmet Kehrizi, Kör Kehrizi, Çalık Kehrizi, Hakkesen Kehrizi, Hamdi Bey, Hacı Bekir, Erek, Çevikoğlu, Şahak Bey, Pembesi Mirze Bey, İshak, Hasan Bey, Dilenci, Avsikoğlu, Şengüloğlu ve Askeri Mektep Kehrizleri (bu kehrizlerin çoğu askeri tankların tatbikatı sırasında kanallar ve bacaları zarar görmüştür) yanı sıra; halen kullanılmakta olan Eski Yengi Sofu Kehrizi, Çavuşbaşı Kehrizi, Kendirci Kehrizi, Vakıf Kehrizi ve Taze Kehriz su kanalları sistemi ile Van merkez ve başka yaşam-ziraat alanlarına içme, kullanma ve tarımsal amaçlı su getirilmiştir…  

“Bir Anadolu Dervişi SOFU BABA” belgeseli, Anadolu’yu aydınlatan, Van’a ilk ışığı getiren ve sevgisini sebil eyleyen, aksakal bilge derviş Sofu Baba, Van evliyâsındandır. İsmi Mustafa Efendi’dir. Sofu Baba adıyla meşhur oldu. Arvas kandili ile Van’a ilk ışığı getiren kutsal bir derviştir. Van eşrafından Abdullah Tüfekçibaşızâde’nin torunu olup babasının adı Abdurrahmân Efendidir. On dokuzuncu yüzyılın son yarısında Van’da yaşadı. Kabr-i şerîfi İpek Yolu üzerinde olup, ziyâret mahallidir. Kabri yanında kendi adıyla anılan Sofu Baba Câmisi vardır. Mustafa Efendi, gençliğinde evliyânın büyüklerinden ve Peygamber efendimizin soyundan olan Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretlerini tanımakla şereflendi. 

Öte yandan; Anadolu fiziki coğrafyasında bulunan eski volkanik dağların en heybetlisi ve en hareketlisi olan Süphan Dağı, bir Anadolu dervişi edasıyla, Van Gölü’nü selamlamaktadır. Süphan ile Van’ın 10 milyon yıldır süren sevdası; yeşil ve mavi bakışlı kedilerin, Mart çığırtkanlığına eşlik etmektedir. Sofu Baba Camisinden yükselen ezan sesi, Akdamar Manastırından gelen çan sesine karışmakta ve Van Gölü üzerinde dans eden göçmen kuşların ilahi melodileri; mavi bulutların sodalı suyla öpüşüp, arındıktan sonra; içsel bir yolculuğun ve şifa bulmanın ilk adımlarıdır bu zikir ve sevda şarkıları… 

Aslında, yaşamdan bize ders ve nasihat çıkartan Kar ile Kor’un mitolojik öyküsüdür bu içsel aşk… Sofu Kehrizi ile can bulan ve şadırvandan gelen su sesi, kuş sesi ve musiki melodilerin dingin senfonisi ile Bimarhane denilen bu mekanlarda akıl hastalarının şifa bulduğunu biliyoruz… İşte bunlardan biri de, günümüzde de kullanılmakta olan SOFU KEHRİZİ ve Van’da türbesi ve camisi bulunan; Anadolu evliyalarından aksakal, bilge ve derviş olan SOFU BABA’dan hareketle; animasyon, dramatik canlandırma, havadan ve yerden çekimle, röportaj ve özgün müzik eşliğinde, ileri teknik ve donanımla gerçekleştirmeyi planladığımız belgesel proje sayesinde; Van’nın tarihi, kültürel, sanatsal, doğal ve sosyal zengin mirasını yeniden keşfetmek, hayatı belgelemek, kayıt altına almak, korumak, tanıtmak ve bölgenin turizm potansiyelini artırıp; tüm zengin farklılıklara karşın, bölge insanının inanç, folklor, yemek, kardeşçe ve barış içinde sevgide odaklanmasını, örnek girişimci ruhunu ve birlikte yaşama kültürü becerisini ortaya çıkarmayı hedeflemekteyiz.

 Alternatif turizm potansiyeli bakımından; genel izleyiciye, yerli ve yabancı turistler yönelik, Türkçe ve İngilizce dublajlı bu belgesel proje ve prestij kitap çalışmamızla da, Van’da hayatı belgelemeyi; Var’ın tarihi, kültürel ve doğal zengin miraslarını keşfedip, tanıtmayı amaçlamaktayız. Yeniden… 

Bak Hele Bak, Van Kahvaltısına Bak

Van’ın dillere destan kahvaltısı, kente gelenleri unutulmaz tadlarla karşılıyor. Doğunun incisi Van’a gidipte Van Kahvaltısı yapmadan dönmek olmaz. Van Kahvaltısı sadece kentte değil, Türkiye’de de bir marka haline geldi. Onlarca çeşit kahvaltısı, taze ekmeği, murtuğası, kavutu, ceviz reçeli, kavurmalu yumurtası, çöreği ve en önemlisi otlu peyniri ile zengin bir kahvaltı mutfağı olan Van, tarihi ve turistlik mekanları ile de gözde bir kent haline geldi. Büyük medeniyetlere, devleşen uygarlıklara, eşsiz bir yaşama ev sahipliği yapmış kent, yılda bir milyondan fazla yerli ve yabancı turist ağırlıyor.

Lezzeti tazeliğinden geliyor!

Şöhreti dünyaya yayılan Van kahvaltısı elbette ki şehrin yer aldığı konum ve iklimle bağlantılıdır. Van halkının yoğun olarak hayvancılıkla uğraşıyor olması da kahvaltı kültürünün gelişiminde oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Van’ın tertemiz havasını soluyarak ve yemyeşil çayırlarında gezerek otlanan hayvanların sütlerinden hazırlanan peynirler kahvaltının temelini oluşturan önemli noktalardandır. Kahvaltının vazgeçilmezi olan kaymak, tereyağı, bal, yumurta ve peynir çeşitleri Van halkı tarafından taze olarak üretilir. Fabrikasyon hiçbir ürünün uğramadığı Van kahvaltı sofraları için “Lezzeti tazeliğinden geliyor” desek hiç de yanlış bir yaklaşım olmaz! Elbette ki şehrin pınarlarından akan pırıl pırıl sularla semaverde demlenen çayların kattığı lezzeti de unutmamak lazım.

Kahvaltı sofralarının hikayesi…

Midenizi olduğu kadar çeşitliliği sayesinde gözünüzü de doyuran bu özel kahvaltı kültürünün lezzetinden ve tazeliğinden sonra biraz da hikayesine dokunalım… Van’ın ilk kahvaltı salonu 1940’lı yıllarda şehrin en işlek caddelerinden birinde “Süt Evi” adıyla açılmıştır. Süt Evi’nin kahvaltı menüsünde başta sadece süt, çay, bal, tahin, pekmez ve Van’ın ünlü otlu peyniri bulunuyordu. 1970’lerin sonlarında, kahvaltı evinin sahibinin askere gitmesiyle birlikte tanıştığı beyaz peynir, zeytin, reçel, kaşar peyniri, sucuk ve kavurma gibi farklı tatlar da kahvaltı kültürüne eklendi. Gittikçe çeşitlenen menü sayesinde bu geleneksel kahvaltı kültürü oldukça ünlü hale geldi ve şehre gelen turistlerin uğrak noktası halini aldı. “Süt Evi” adının “Van Kahvaltı Sofrası” adını alması da sofranın gittikçe çeşitlenmeye başladığı bu dönemlere denk gelmektedir.

Yerel lezzetler kahvaltı sofralarına taşındı!

Kahvaltı salonları zaman içinde gelişmeye ve ününü dünyaya yayacak yepyeni lezzetlere ev sahipliği yapmaya devam etti. Van’ın yöresel lezzetlerinden Murtuğa, Kavut, Gencirük, Cacık ve taş fırınlarda pişirilen çörek de kahvaltı sofralarındaki yerlerini aldı.

Van’ın kültür mimarı, Van Kahvaltısının tanıtımında büyük bir rol model olan Yusuf Konak, namı diğer Bak Hele Bak Yusuf Konak’ı görmeden dönmek olmaz. Van’ı dünyaya tanıtan bu isim İskele Caddesi üzerinde bulunan Van Ticaret ve Sanayi Odası’nın altında yüzlerce metrekare kapalı ve açık alanı bulunan bir yerde hizmet veriyor. Konuklarına Van ile ilgili çeşitli hikayeler anlatan Yusuf KonaK, bir yandan güldürürken bir yandan da sorulan soruları doğru yanıtlayan müşterilerine çeşitli hediyeler dağıtıyor. Yoleri gezgin dervişin size önerisi şudur: Van’a gelipte ağız tadın ile yapılan organik ve doğal kahvaltı keyfini çıkarmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayınız…

Farklı din, mezhep, ırk ve kültür zenginliğinin birlikte ve kardeşçe yaşadığı ve de birlikte yaşaya kültürünün bir hoşgörüye dönüştüğü Van’da; bir eve ya da çadıra konuk olursanız, kahvaltıda sunulan tereyağlı yumurta, kavurma, otlu peyniri, cevizli petek balı ve Halil İbrahim Sofrasını aratmayan zengin doğal-organik yiyecekler ve içeceklerle doyduktan sonra, “başım-gözüm üstünde yeriniz var” diyerek uğurlanmanız, Van konukseverliğinin sınırsız sunumudur… 

VAN BALIĞI-İNCİ KEFALİ

Ülkemizin doğusuna uçakla ya da kara vasıtalarıyla yolculuk yapanlar bir süre boş topraklardan ve yalçın dağlardan geçtikten sonra, birden göz alıcı maviyle bezenmiş bir manzarayla karşılaşırlar. Vanlı yazar Yaşar Kemal’in ifadesiyle, “bu öyle bir mavidir ki, Van Gölü’ndeki mavi renk hiçbir gölde ve denizde bulunmamaktadır.” Bu mavilik yer yer bir turkuaza döner. Tatlı su ile karıştığı yerlerde ise süt beyazına dönüşür. İşte bu, Van Gölünün ta kendisidir. Van Gölü ulusal ve uluslararası medyada defalarca canavarıyla ve sularının yükselmesiyle gündeme gelmesine rağmen, her nedense burada yaşayan Van Balığı yani İnci Kefali çok az gündeme gelmektedir. Bazı eski kitaplarda Van Gölü’nde değil de, sadece akarsuların göle döküldükleri yerlerde yaşayan bir balık türü olarak bahsedilen İnci Kefali, dünyada sadece bu havzada bulunan endemik bir türdür. Orijinal yaşam alanı tatlı sular olan bu balığın, Van gölünün oluşmasıyla bu göle sonradan alıştığı tahmin edilmektedir. Ancak gölde üreyemediği için, Nisan’dan başlayarak Temmuz’a kadar sürüler halinde doğdukları akarsulara göç eder. Yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar göle geri döner. Türkiye’nin tüm iç sularından avcılık yoluyla elde edilen toplam 43 bin ton balığın 15 bin tonunu tek başına oluşturan İnci Kefali, göl çevresinde yaklaşık 15 bin insanın geçim kaynağını oluşturur. İnci Kefali, ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü’nde ve yakınındaki Erçek Gölü’nde yaşamaya alışan tek balık türüdür. Erçek Gölüne sonradan insan eliyle aşılanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Bu göller; yüksek derecede alkali, yani sodalı ve tuzlu olup, halen İnci Kefali dışındaki balıklar için uygun olmayan bir ortam durumundadır.

Van İnci Kefal Balığını tanıyalım

Van Balığı’nın vücudu uzun ve biraz yuvarlak olup, pulları oldukça küçük ve parlak, gözler oldukça iridir. Ağız orta büyüklükte ve öne doğru çıkıktır. Bıyığı yoktur; karın ve anal yüzgeçler arasında pulsuz bir karina vardır. Pullar üzerinde gri renkli noktalar olduğundan parlak görünümlü değildir. Renk gümüşi yeşilimsidir. Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında üremek için akarsulara göç eden ergin Van Balıkları, ortalama 15, maksimum 24 cm boyunda olup, 8-10 yıl yaşayabilmektedir. Ağırlıkları ise, ortalama 70-80 g kadardır. Erçek Gölünde rekor bir şekilde 350 g’lık Van Balığı yakalanmıştır. İnci Kefali genelde planktonla beslenir. Yaz aylarında Tricoptera, Coleoptera, Diptera larvaları, Copepoda ve karasal böceklerle ve bunların larvaları ile beslenir. Bu dönemde bitkisel kökenli olarak Diatome ve diğer algleri de tüketirler. Kış aylarında ise besininin çoğunluğunu Copepoda ve Diatome oluşturur. Volkanik bir yapıya sahip olmanın yanı sıra, dışa kapalı olan Van Gölü havzasında beslenmesi göz önüne alınarak, Van Balığı üzerinde yapılan bir çalışmada, insan sağlığı açısından tehlike oluşturan arsenik bakımından Van Balığı incelenmiş ve belirlenen miktarın insanlar için tehlike oluşturacak boyutta olmadığı sonucu alınmıştır. Bu da, Van Gölü’nün birçok yerinde kirlenmenin henüz tehlikeli boyutlara ulaşmadığı anlamına gelmektedir.

Aslında İnci Kefali göçücü bir balık türüdür. Van Gölü tuzlu ve sodalı olduğundan burada üreyemeyen Inci Kefali, üremek için her yıl akarsulara akın eder. Üreme sonrasında tekrar göle geri döner. Nisan ayından itibaren göç yollarına düşen İnci Kefali, yumurtasını akarsularda sert zeminlere, taşlara yapıştırarak bıraktıktan sonra Haziran sonlarına doğru Van Gölü’ne dönerek göç macerasını tamamlar. Gölün açıklarından tatlı su ağızlarına akın eden ve burada ilerleyerek yumurtalarını bırakıp, geri dönen balıkların serüveni ilginç ve birbirinden güzel görüntülere sahne olur. Erciş İlçesi’ndeki Deliçay’a veya Muradiye Çayı kenarına giden vatandaşlar, çoğu zaman suda adeta uçarak ve havada dans ederek ilerleyen balıkların bu göç yolculuğuna tanıklık etme fırsatını yakalayabilirler. Agro-turizm olarak değerlendirilebilecek bu harika olaydan, şimdiye kadar turizm adına yararlanmak şöyle dursun, binbir zahmetle üremeye gelen balıklar tuzak kurularak avlanmışlardır. Bunu anlamak mümkün değildir. Adeta balıklara bilinçsizce yapılmış bir soykırım gibidir. 

SONUÇ: Küresel iklim değişikliği, doğal felaketler, bozulan ekolojik denge yanı sıra; İnsanoğlu ne yazık ki, doğayı, çevreyi ve tüm yaşam alanlarını kirletiyor, bozuyor ve yok ediyor. Endemik Toros Kurbağası ve öteki endemik flora ve faunaları yok ettiğimiz gibi; Van’ın Erciş ilçesinde bulunan İnci Kefali balığını da bilinçsiz ve yanlış avlanma ile çevre kirliliği yüzünden yok ediyoruz. Çocuklarımıza emanet edebileceğimiz yaşanabilir doğa ve çevreyi kendi ellerimizle tahrip ediyoruz. Son Van depreminden önce ve sonraki yanlış yapılaşmalar, kent altyapı sistemindeki bozukluklar ve bilinçsiz tarım uygulamaları da bu kirliliği daha da sorunlar sumağına dönüştürüyor. Van Gölü Canavarı uydurması ile bölgeye turist çekeceğini iddia edenler, şimdi neyin peşindedirler? Doğu Anadolu Medeniyetinin beşiği ve bir doğa harikası olan Van kenti, tarihi, kültürel, estetik ve doğal zengin miraslarını korumalı ve yaşatmalıdır. Van Kehrizleri, Van Kedisi, Van Gölü, Van İnci Kefali, Bahçesaray yolları, Müküs Irmağı kaynağının efsanesi, Kapıköy Gümrük Kapısı, Muradiye Şelalesi ve Van Kahvaltısı gibi markalaşmış zengin miras varlığı ile bilinen endemik flora ve fauna yanı sıra; farklı kültürler harmanı mavi gözlü Van’a güven içinde, yeniden gelmemiz için çok neden bulunmaktadır. Boncuk gözlü güzellerin “Başım-gözüm üstüne” diye başlayan sunumu ile; “Bak hele bak” sofrasında, Vakıf Kehrizi suyu ile demlenen çay eşliğinde kahvaltı yapmamız için, SOFU BABA bizi çağırıyor, yeniden…

Dursun ÖZDEN

Kaynak: www.dursunozden.com.tr

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

shared on wplocker.com