Akdeniz’de Barışın Sigortası:
KUZEY KIBRIS
Dursun ÖZDEN (Modern Seyyah)
Dünyayı yeniden keşfetme ve alternatif turizm potansiyellerine gidip, görerek siz kıymetli meraklı gezginlere yeni yol haritaları sunmak için yollardayım yine… Gittiğim 99 ülkenin ve Anadolu coğrafyasının insan, kültür ve doğa manzaralarını tanımak, belgelemek ve korunmasını sağlamak ve zengin turizm varlıklarını yaşatma bilinci gelişmesine katkım için yollardayım… Yoleri Gezgin Derviş’in yolu bu kez Akdeniz turizm pastasından hakkını alamayan Kuzey Kıbrıs’ın gezip, tanıtacağım. Kuzey Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşe başta olmak üzere, Magosa, Dipkarpaz, Zafer Burnu, Beşparmak Dağları, Girne, Güzelyurt ve Lefke gezim başlıyor… Rehber arkadaşım Fadıl Oktay ile Kuzey Kıbrıs gezim başlıyor…
En güzel “Barış ve Sevda” şiirini yazmak için, esin kaynağım Akdeniz (Ortadeniz)’in narenciye kokulu, hellim ve yeşil ceviz reçeli damak tadında; Cervantes ve Namık Kemal’e şiir yazdıran zindanın büyüsü ile sırdaş adanın yaşam alanlarındayım, Kuzey Kıbrıs’tayım, yeniden… Yaşama dokunmak ve yaşamı yaşamak için, Dursun hiç durmasın diye, yollardayım yine…
Lefkoşa Gezilecek Yerler
Başkent Lefkoşa’nın her noktasına gitmeye çalıştık ve buranın nerdeyse her yerini keşfettik. Yani sizi sağlam bir Lefkoşa gezilecek yerler listesi bekliyor. Adım adım haritadaki konumlarına göre yazdığım Lefkoşa’daki gezilecek yerleri eminim ki siz de çok seveceksiniz. Biz özellikle buranın tarihi dokusuna ve nostalji kokan sokaklarına bayıldık.
Lefkoşa bence başkent havasına sahip olduğunu fazlasıyla hissettiriyor. Tam da hafta içi gezerken memurlar ve devlet binalarını görmek bize başkent ruhunu hissettirdi. Yine de özellikle tarihi dokusuyla Lefkoşa çok özel bir yer. Burayı özel yapan hatta dünyada başka örneği olmayan bir durum var. Lefkoşa şu an için 2 ayrı ülkeye başkentlik yapan dünyadaki tek şehir. Bir tarafta Türkler diğer tarafta ise Rumlar var. Yani Lefkoşa hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine hem de Güney Kıbrıs Rum Kesimine başkentlik yapıyor. Bu durumu başkentte özellikle Sur İçi (Old Town) kısmında fazlasıyla hissediyorsunuz. Çünkü arada kocaman bir sınır var.
Güney Kıbrıs her ne kadar uluslararası dünya tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak lanse edilse de gerçekte kocaman bir Türk varlığı adada her zaman olacak. Umarım adada Türk varlığı kabullenilerek her iki taraf için en ideal çözüm ilerleyen zamanlarda bulunabilir. Şimdi gelelim Lefkoşa gezilecek yerler listesine. Evet Lefkoşa’da gezilecek yerler genel olarak aşağıdaki haritadaki gibi. Haritada gördüğünüz üzere gezilecek yerler birbirine oldukça yakın konumda. Yani yürüyerek bu yerleri kolayca gezebilirsiniz. Bu yerlerin neredeyse hepsi (Barbarlık Müzesi ve Kıbrıs Araba Müzesi hariç) genelde Sur İçi bölgesinde bulunuyor.
Sur İçi Bölgesini Old Town olarak düşünebilirsiniz. Neredeyse tüm yerler burada. Birinden çıkıp diğerine giriyorsunuz. Yani işiniz ulaşım açısından oldukça kolay. Sadece Lefkoşa için araç kiralamaya gerek yok bence ama genel Kıbrıs’ı gezecekseniz araç kiralama bence mantıklı olur.
Haritadaki gezilecek yerleri birbirine yakınlık durumuna göre sıraladım. Siz de gezerken bu sıralamayı takip edebilirsiniz. Bunun dışında gezilecek yerlerin detayını aşağıda yazacağım. Listemdeki bu yerlerin çoğu tarihi yerler. Bu tarihi yerler ve Lefkoşa’nın sokakları çok güzel uyum yakalamış. Lefkoşa’nın tarihi sokakları gezerken burada bulunan birbirinden güzel kafelerde mola vermeyi unutmayın. Bizim mola yerlerinde en sevdiğimiz yer Büyük Han oldu şimdiden belirteyim.
Lefkoşa Tarihi Yerleri
Kuzey Lefkoşa, Kuzey Kıbrıs’ın fiili devletinin başkenti ve en büyük şehridir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak ikiye bölünmüştür. Lefkoşa ilinin kuzeyi Türk Cumhuriyeti egemenliği altındadır.
Lefkoşa tarihi ve kültürel özellikleri sayesinde Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik ve politik merkezidir. Sarayönü Meydanı’nda bulunan tarihi surlarla çevrili şehir, birçok tarihi yapıya ev sahipliği yapmaktadır.
Selimiye Cami
Selimiye Cami adada bulunan en güzel gotik yapıtlardan birisidir. Latin Başpiskopos Eustorge de Montaigu tarafından inşa edilmiştir. Kıbrıs Adası’nda Fransız mimarisinin özelliklerini yoğun bir şekilde barındıran tek camidir. İlk yapıldığında Roma Katolik Katedrali olarak hizmet vermiştir. Günümüzde Kıbrıs Adası’nda yer alan en büyük camidir.
Bedesten
Bedesten, Selimiye Camii’nin hemen yanında bulunan Selimiye Mahallesi’nde yer alan tarihi bir yapıdır. Bin yıldan fazla süren uzun ve karmaşık bir tarihe sahiptir. İlk olarak 6. yüzyılda bir kilise olarak inşa edilmiş, 12. ve 13. yüzyıllar arasında genişletilip restore edilmiştir. Günümüzde bir kültür merkezi olarak kullanılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki diğer bedestenlerden çok farklıdır. Bizans ve Gotik mimarinin karışımı dekorasyona sahiptir. Sonrasında Lüzinyanlar tarafından eklemeler yapılmıştır. Aynı zamanda Rönesans, Venedik ve İspanyol mimari tarzlarının unsurlarını da içermektedir. Bizans stiline ait haç biçimli bir strüktür stili kullanılmıştır. Ancak Gotik mimariye ait yüksek tavanlı bir nef içermektedir. Giriş kapısına daha sonraki zamanlarda İtalyan Rönesans mimarisinin unsurları ve St. Nicholas heykelciği ile alakalı gotik figürler eklenmiştir.
Yeni Cami
Ortaçağ kilisesinin kalıntılarından inşa edilmiş yeni bir camidir. Cami, eski bir Müslüman mezarlığının güneydoğu tarafında yer almaktadır. Mezarlığın merkezinde, ortaçağ kilisesinin güney-batı köşesinden oluşan bir blok kalıntı bulunmaktadır.
Yeni Cami’nin, açık bir koridor olarak binanın sağ tarafına da uzanan dört Gotik kemerin oluşturduğu basit bir giriş holü vardır. Caminin tavanı üç kemerle desteklenmektedir. Kemerli giriş kapısı üzerinde bir yazıt bulunur. Eski minare 1979 yılında tehlikeli durumundan dolayı yıkılmış ve daha sonra tarihi Türk dini temeli Evkaf tarafından yeni bir minare inşa edilmiştir.
Sarayönü
Atatürk Meydanı Sarayönü olarak da bilinen bu yer, Kuzey Lefkoşa’da bir meydanın adıdır. Lefkoşa şehrinde sadece Türklere özel açılan bir meydandır. Yüzyıllar boyunca Kıbrıs Adası’nın idari merkezi olmuştur. Kıbrıs Türk Merkezi Hukuk Mahkemeleri, Lefkoşa Postanesi, Emniyet Müdürlüğü ve birkaç banka Sarayönü’nde yer alır.
Büyük Han
Büyük Han Kıbrıs Adası’nda bulunan en büyük kervansaraylardan birisidir. Ayrıca adada bulunan en güzel binaya sahip olduğu iddia edilir. Tarihi kayıtlara göre bina, 1572’de Kıbrıs’ın ilk Osmanlı valisi Muzaffer Paşa’nın himayesinde inşa edilmiş ve Bursa’da bulunan Koza Han’a benzer bir şekilde dekore edilmiştir.
Sürekli farklı amaçlar doğrultusunda kullanılan bu bina iki katlıdır ve kare şeklindedir. Ön tarafı çapraz tonozlu odalarla çevrili geniş bir avluya sahiptir. Özel iç avlu mescit olarak kullanılır. Mescidin güneybatısında bir mezar yer alır. Bu mezar hanın içerisinde ibadet ederken ölen bir kişiye aittir. Her iki katta da 68 oda vardır. Odaların tamamında bulunan şömineler altıgen veya sekizgen taş bacalara sahiptir. Günümüzde zemin katta bulunan odalarda tarihi ve otantik eşyalar satan dükkanlar yer alır. Birinci katı ise konaklama amaçlı kullanılmaktadır. Hanın doğu ve batı yönünde iki tane giriş kapısı vardır. Doğu kapısı Büyük Han’ın ana kapısıdır ve Asmaaltı Meydanı’na açılır.
Ermeni Kilisesi
Ermeni Apostolik Kilisesi Ya da Notre Dame de Tyre olarak da bilinen Ermeni Kilisesi, Lefkoşa’da Ermenilerin ibadet için kullandığı bir kilisedir. Şehrin kuzeyinde bulunan Arabahmet Mahallesi’nde, eski adıyla Victoria Sokağı’nda yer alır. Meryem Ana’ya adanan bu yapıtın dekorunda gotik figürler kullanılmıştır.
Osmanlılar Kıbrıs’ı fethettikten sonra Ermeni Kilisesi haline getirilmiştir. Kıbrıs’ın fethi sırasında Osmanlılara yardımcı oldukları için Ermenilere hediye edilmiştir. Ermeni Kilisesi’ne dönüştürülmeden önce Benediktinler tarafından kullanılan bir manastırmış. Kilisenin ana binası hala Lady Tyre Benedict Katedrali olarak bilinir.
Laleli Cami
Abdiçavuş Mahallesi’nde yer alan caminin Hristiyan şapelinden camiye dönüştürüldüğü çok net anlaşılmaktadır. Ali Ruhi Efendi’nin düzenlediği restorasyon çalışmaları sayesinde minare, minber ve mihrap eklenmiştir. Cami, lale ismini minarede bulunan lale motifinden almıştır.
Dikdörtgen şeklindeki cami enlemesine doğu-batı yönüne uzanmaktadır. Caminin doğusu yarım daire şekline sahiptir ve minaresinin yapımında kesme taş kullanılmıştır.
Kumarcılar Hanı
Kumarcılar Hanı Asmaaltı Meydanı’nda bulunan bir kervansaraydır. Tam olarak inşa edildiği tarih bilinmemektedir. Ancak 17. yüzyılın sonlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Büyük Han ile kıyaslandığında çok daha küçük ve mütevazıdır. Diğer kervansaraylara benzer şekilde, girişinde 56 oda vardır. Haşmet Muzaffer Gürkan’a göre, kervansarayın kapısı Latin binalarında kullanılan bir tarza sahiptir.
Hanın isminde çok değişiklik yapılmıştır. Osmanlı ordusu bu hana Kumbaracılar Hanı ismini vermiştir. Bir süre bu isimle kullanıldıktan sonra Küçük Han olarak haritalarda yerini almıştır. 1936 yılında ise Gezici Müzisyenler Hanı ismi verildi. Son olarak Ocak 2018 tarihinde restore edilen bu hamam Kumarcılar Hanı ismini alarak içerisine kafe, restoran ve yerli halkın el yapımı ürünlerini satan küçük dükkanlar eklenmiştir.
Milli Mücadele Müzesi
Lefkoşa Kent Surları üzerinde bulunan burçlardan on birinci Musalla Burcu üzerine kurulmuştur. İstanbul Caddesi’nde bulunan Mücahitler Sitesi’nde yer almaktadır. Müze içerisinde 1878 yılından beri toplanan Kıbrıs Adası’nın Milli Mücadele belgeleri, savaş esnasında kullanılan teknik aletler ve silah örnekleri sergilenmektedir.
Büyük Hamam
Büyük Hamam, Kuzey Lefkoşa’nın Korkut Efendi Mahallesi’nde bulunan bir Türk hamamıdır. Hamamın bulunduğu yerde 1309 yılında St. George Kilisesi inşa edilmiş ve büyük şenlikler ile açılmıştır. Kilise, 10 Kasım 1330 tarihinde Pedieos Nehri’nin taşması sonucu yıkılmış ve sonrasında restore edilerek tekrardan ibadete açılmış. Adada 1571-1590 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı fethetmesi sonucu St. George Kilisesi, Türk hamamına dönüştürülmüş.
Hamam “Soyunmalık” ve “Sıcaklık” olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. “Soyunmalık”, müşterilerin kıyafetlerini çıkardıkları salondur. Haşmet Muzaffer Gürkan’a göre, “Soyunmalık” bölümü, Latin kilisesinin orijinal kalıntılarını taşımaktadır. Hamamın ana bölümü olarak kabul edilen “Sıcaklık” salonunda büyük bir kubbe ve merkezi masaj platformu bulunmaktadır. Kesme taş ile inşa edilen bina tek katlıdır. Girişte bulunan kemer eski Latin kilisesinden kalmıştır. “Soyunmalık” bölümündeki pencereler Gotik kabartmalara ve dekoratif unsurlara sahiptir.
Derviş Paşa Konağı
Derviş Paşa Konağı, Lefkoşa’nın Arap Ahmet Mahallesi’nde tarihi bir konak ve etnografya müzesidir. Beliğ Paşa Caddesi’nde yer alır ve iki katlıdır. Mevcut konak, daha önceki bir Gotik bina üzerine inşa edilmiştir. Ön kapısının üzerinde binanın yapılış tarihinin 1801 olduğu yazılmıştır.
Kıbrıs’ta Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir. 1869 yılında restorasyon çalışmaları düzenlenen konakta bulunan süslü ahşap oymalar, günümüzde hala yer almaktadır. Alt kat taştan, üst kat ise kerpiçten yapılmıştır. Mimarisi Osmanlı Dönemi’nin karakteristik özelliklerini taşır ve zamanın Osmanlı yaşam tarzını yansıtır. Erkeklere özel selamlık ve kadınlara özel haremlik adlarında iki giriş kapısı vardır. Ev sahipleri tarafından dışarıya maruz kalmaksızın rahatlamak için kullanılan geniş bir iç avluya sahiptir. Üst kattaki cumbalı pencere, Bağdat tarzında inşa edilmiştir. 1981 yılında Kıbrıs Türk devleti tarafından satın alınmış ve 21 Mart 1988’de bir etnografya müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Konakta mutfak eşyaları, el işi aletler, eski kılıçlar ve tarihi kıyafetler gibi geleneksel Kıbrıs yaşam tarzının varlıkları sergilenmektedir.
Samanbahçe Evleri
19. yüzyılda Kıbrıs’a göçün artmasıyla birlikte maddi durumu yetersiz olan insanlar için açılması planlanan toplu konut projesidir. Kıbrıs Adası’nda sosyal konut amaçlı açılan ilk örneğe sahiptir.
Bitişik düzen ile tasarlanan konutların hepsi tek tipte inşa edilmiştir. Altıgen plana sahiptir. Kıbrıs’ın geleneksel mimarisinin en güzel örneğidir.
Saçaklı Ev
Saçaklı Ev, Kuzey Lefkoşa’nın Selimiye Mahallesi’nde bulunan bir konaktır. Selimiye Cami’nin güneydoğusunda yer almaktadır. Adını sokağa açılan koridoru süsleyen geniş saçaklarından almıştır. Yapım yılı tam olarak bilinmemektedir.
L şekline sahip konak, iç avluyu çevreler şekildedir. Alt kat Lüzinyan mimarisi ile dekora edilmiş olmasına rağmen üst katta Osmanlı mimarisi hakimdir. Binanın salonu çok pencerelidir ve Bağdat mimarisine göre inşa edilmiştir. Salonun diğer kısımları taş veya kerpiçten yapılmıştır. Zamanla alt kattaki geniş odalar küçültülerek dükkanlara dönüştürülmüştür. 1994 yılında restorasyon çalışmaları sonrasında odaları küçültmek için kullanılan duvarlar kaldırılarak bir sanat galerisi haline getirilmiştir. 23 Aralık 1996 tarihinde Resmi olarak Kültür ve Sanat Merkezi olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Mevlevi Tekke Müzesi
Mevlevi Tekke Müzesi, Lefkoşa’da Girne kapısının yakınlarına konumlandırılan bir tekkedir. Tarihsel süreçte Mevleviler tarafından uzun yıllar boyunca kullanılmıştır ve günümüzde bir müze olarak hizmet vermektedir. Kıbrıs Adası’ndaki en önemli tarihi ve dini yapılardan biridir.
17. yüzyılın başlarında Emine Hatun adlı ev sahibinin bağışladığı bir arazi üzerinde inşa edildiği iddia edilmektedir. Evkaf yönetimine göre, tekke ilk olarak 1593 yılında Arap Ahmed Paşa tarafından kendisine ait bir arsa üzerinde inşa edilmiş ve daha sonra Emine Hatun tarafından bağışlanan araziyi kullanarak kompleksin içi genişletilmiştir. Bu tekke, 1607 yılında harap olmuş ve Ferhad Paşa, temelleri üzerine yeni bir Mevlevi tekke inşa etmiştir.
Yapı, Osmanlı mimarisinin önemli bir örneğidir. İlk tekkenin dervişleri, misafir odaları, mutfağı, Venedik dönemi zamanında ekilen meyve ağaçları bulunan büyük bir bahçesi vardır.
Taş Eserler Müzesi
15. yüzyılda Haydarpaşa Mahallesi’ne inşa edilen müze, Venedik tarzı dekora sahiptir. Müzenin içerisinde Ortaçağ’dan günümüze kadar ortaya çıkarılan armalar, lahitler, sütunlar ve mermer eserler sergilenmektedir.
Lüzinyan Sarayı’ndan getirilen görkemli taşlar ile işlenmiş pencere, giriş kapısının tam karşısında yer alır. Müzenin en dikkat çeken eserleri Dampierre ailesinin sahip olduğu lahit ve 13. yüzyılda Kıbrıs Mareşali Adam of Antioach’ın mezar taşıdır.
Dr. Fazıl Küçük Müzesi
Dr. Fazıl Küçük Müzesi Lefkoşa’nın Girne Caddesi’nde konumlandırılmıştır. Eskiden Dr. Fazıl Küçük’ün evi olan müze 1925 yılında kesme sarı taş ile inşa edilmiştir. Dr. Fazıl ailesi ile birlikte uzun bir süre boyunca bu evde yaşamıştır.
Bu konutun zemin katı hasta muayene odası, üst katı da Dr. Fazıl Küçük’ün ailesi ile yaşadığı evi olarak kullanılmış. Küçük bir poliklinik ve mücadelenin başlayıp yönetildiği konut, 1997 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Sarayönü Camii
Serai Camii olarak da bilinen Sarayönü Camii, şu anda Lefkoşa’nın surlu kentinde bir camidir. Sarayönü Meydanı’na çok yakındır. 14. ve 15. yüzyıllarda, Lüzinyan ve Venedik yönetiminin hakim olduğu zamanlarda Karmelit Kilisesi’ne ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı Devleti’nin, Kıbrıs’ın fethinden sonra 1571 yılında, Sarayönü Meydanı’na bir ordu kampı yerleştirmiş ve Karmelit Kilisesi, askerlerin ibadetini kolaylaştırmak için bir camiye dönüştürülmüştür. Bu yapının dış cephesi Gotik mimari örneklerini sergilerken, iç mekan klasik Osmanlı mimarisi baz alınarak dekore edilmiştir. Daha sonra tekrar restore edilerek yenilenen camiye Hint tarzı figürler de eklenmiştir.
Geleneksel Kıbrıs stiline uygun dikdörtgen şeklinde bir camidir. Caminin ön cephesi at nalı şeklindeki kemerler ile birlikte beş bölümden oluşur. Minaresi taştan yapılmış ve caminin ana gövdesinden ayrılmıştır.
Kıbrıs Özel Etnografya Müzesi
Türk Cumhuriyeti egemenliği altında Kıbrıs Adası’nda açılan ilk etnografya müzesidir. Kıbrıs’ın 150 yıllık geçmişini ele alarak yerli halkın geleneklerini ve günlük hayatlarını anlatan eserler sergilenir. Kıbrıs Özel Etnografya Müzesi Kıbrıs’ın geçmişine bir pencere açmaktadır.
İplik Pazarı Cami
Lefkoşa’nın surları arasında bulunan İplik Pazarı Sokağı’nda yer alır. Dış görünüşü sade olan küçük bir yapıdır. Son cemaat yerinin inşasında düzgün kesme taşlar kullanılmasına rağmen caminin diğer bölümleri kabaca kesilmiş sarı taşlar ile inşa edilmiştir.
H.1241 ve H.1242 tarihli iki yazıt son cemaat alanında bulunan kemerli caminin giriş kapısında bulunmaktadır.
Mihrap, farklı çiçek motifleri ile tasarlanmış bir ahşaba sahiptir. Caminin minaresi silindir gövdeli, tek şerefli ve örme taş külahlıdır. Caminin doğusunda bulunur.
Arabahmet Paşa Camii
İsmini Kıbrıs’ın fethine katılan ve ilk vakıf kurucuları arasında bulunan Arabahmet Paşa’dan almıştır. Ayrıca cami Arabahmet Paşa Mahallesi’nde konumlandırılmıştır.
Caminin zemini Ortaçağ’a ait 25 adet mezar taşı ile dekore edilmiştir. Daha sonra restorasyon çalışmaları düzenlenerek zemindeki bu taşlar sökülmüş ve Taş Eserler Müzesi’ne gönderilmiştir. Caminin bahçe alanında bir adet şadırvan bulunur. Ayrıca Kamil Paşa ve İshak Paşa’nın mezarları da bu bahçede yer alır.
Luzinyan Evi
Luzinyan Evi, Kuzey Lefkoşa’nın Yeni Cami Mahallesi’nde inşa edilmiş bir konaktır. 15. yüzyılda Latin soyluları ağırlamak için bir konut binası olarak hizmet vermiştir. Osmanlı’nın Kıbrıs fethinden sonra ev yeniden dekore edilerek cumbalı pencereler eklenmiştir. Kaloria Al Efendi adında Türk ailesinin yaşadığı bu konak, 1872 yılında tamamen harap bir hale gelmiştir. 1958 yılından Classen ailesi tarafından ikamet yeri ve dokuma atölyesi olarak kullanılmıştır. Daha sonra ev bölünerek bir kısmı mültecilere ayrılmıştır.
1980’lerde Türk yetkililer tarafından boşaltılmıştır. Evin 1995 yılında Kıbrıs Türk Eserler Dairesi tarafından onarımı başlatılarak 1997 yılı Aralık ayında bir müze ve bir kültür merkezi olarak açılmıştır. 2013 yılında bina, resmi ve sosyal etkinliklerde kullanılmasını sağlayan bir başka tadilattan geçmiştir. Tesiste geleneksel Kıbrıs yemekleri sunan bir kafe de bulunmaktadır.
İki katlı bina, Lüzinyan Gotik mimarisinin ve Osmanlı mimarisinin birleşimidir. Giriş kapısının üzerinde oyulmuş Lüzinyan tasarımı gotik kemer vardır. Zemin kat geniş bir oturma odasına açılır. 1872 yılında Archduke Louis Salvator odaların, pencerelerin ve oymaların Türk ve Rönesans stilleri ile kabartılarak süslendiğini belirtmiştir. Avluda, üst kata açılan merdivenin yanında bir havuz vardır. İç avlu dikdörtgen bir plana sahiptir ve bu kemerler daha önce malikanenin uzantısının bir parçasıdır.
Lefkoşa Kent Surları ve Girne Kapısı
Venediklilerin egemen olduğu dönemde şehri savunmak için eski Lüzinyan surlarının yerine inşa edilen yeni surlardır.
3 mil uzunluğa sahip bu surlar daire şeklindedir. Surların toplam 3 kapısı ve ayrı ayrı birer kale sayılacak şekilde 11 burç vardır. Bu üç kapıdan en önemlisi kuzey yönünde yer alan Girne Kapısı’dır. Osmanlılar tarafından 1821 yılında restore edilen kapı günümüzde Lefkoşa Turizm Enformasyon Ofisi’ne ev sahipliği yapar.
Akkavuk Mescidi
Lefkoşa’nın Akkavuk Mahallesi’nde bulunan bir mescittir. 1902 yılında inşa edilen mescidin küçük bir ortaçağ şapeli veya kilisesi olduğu ortaya çıkarılmıştır. 16. yüzyıla ait kalıplı kemerli pencere ile birlikte orijinal binanın apsisi kaldırılmıştır. Mescit kesme taştan yapılmıştır ve dikdörtgen planlıdır. Ön cephesinde üç keskin kemere sahiptir ve kemerler arasındaki boşluk tadilatta camla kaplanmıştır. Girişin karşısındaki güney duvarında bir mihrap vardır.
Turunçlu Cami (Turunçlu Fethiye Cami)
Turunçlu Fethiye Cami olarak da bilinen Turunçlu Cami, Lefkoşa’nın surlu kentindeki İplik Bazar-Korkut Efendi Mahallesi’nde bulunur. Beliğ Paşa Caddesi üzerinde yer almaktadır. Osmanlı dönemine aittir.
1825 yılında inşa edilen cami, Kıbrıs valisi Seyyit Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Eski zamanlarda Fethiye Cami olarak da bilinir. Kısa bir süre sonra cami ayrıca tarihi bir okul olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mehmed Ağa tarafından yıkılan tarihi okul, “Mekteb-i İrfane” adlı yeni bir okulla değiştirilmiştir. 1972 yılında yeniden tadilattan geçen yapıt tekrardan cami olarak hizmet vermeye devam etmiştir.
Caminin kuzeydoğu-güneybatı yönünde dikdörtgen planlı bir yapısı vardır. Öndeki kuzey cephesi altı keskin kemerle desteklenirken, batı cephesi dört kemer ile desteklenmektedir. Mihrap ve minber barok özelliklerini göstermektedir. Kuzeydoğuda kadın bölümü olarak hizmet veren ahşap bir asma kat bulunur. Silindir şeklindeki minare kuzeydoğudadır ve bir süslü balkona sahiptir.
İbadete açık camiye giriş ücretsizdir.
Kendinizi evinizdeki rahatlıkta hissedebileceğiniz apart oteller için Lefkoşa apart oteller listemize uğramayı unutmayın.
Haydar Paşa Cami
Haydar Paşa Camii, Kuzey Lefkoşa’daki tarihi bir camidir. Körfez kilisesi Ayia Sophia’dan sonra gelen en önemli gotik yapıya sahiptir. Bina, adanın Kıbrıs Krallığı yönetiminde, 14. yüzyılda inşa edilmiş ve Aziz Catherine Kilisesi olarak adlandırılmıştır. Lefkoşa’nın 1570 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmesi üzerine bir camiye dönüştürülmüştür.
İbadete açık olan camiye giriş ücretsizdir.
Sultan II. Mahmut Kütüphanesi
Selimiye Cami’ni doğusunda yer almaktadır. Kütüphane II. Mahmut’un padişah olduğu dönemde Kıbrıs Valisi Ali Ruhi tarafından inşa edilmiştir. Tek kubbeli mekanı olan caminin revakı iki kubbeye sahiptir. Kesme taşlar ile yapılmıştır. “Fiha kütübün Kayyime” (Burası kütüphanedir) yazısı giriş kapısının tam üzerinde yazılıdır.
Kütüphanenin kurulmasındaki temel amaç öğrencilerin kitap ihtiyaçlarını karşılayabilmesidir. Arapça, Osmanlıca ve Farsça dillerinde elyazması kitaplar yer alır. Sultan II. Mahmut Kütüphanesi günümüzde müzeye ev sahipliği yapmaktadır.
Dükkanlar Önü Cami
Dükkanlar Önü Cami, Kuzey Lefkoşa’nın Karamanzade semtinde bir camidir. Ona “Tevfik Mescidi” adını veren George Jeffery’e göre, İtalya’nın 16. yüzyılda han olarak inşa edilmiş bir Venedik binasıdır. Muzaffer Haşmet Gürkan’ın süslü olarak nitelendirdiği binada, 14. yüzyıldan kalma Gotik kemerler ve gravürler vardır.
Osmanlı’nın Kıbrıs fethinden sonra bina, camiye çevrilmiştir. 18. yüzyılın başlarında yapı, Said Mehmed Ağa tarafından yenilenmiştir. 2011 yılında Türk Evkaf Dairesi, yerel Evkaf Yönetimi ile işbirliği yaparak camiyi restore ettirmiştir.
Lüzinyan Sarayı
Lüzinyan Sarayı, Lüzinyanların Lefkoşa’da İnşa ettiği üçüncü saraydır. İkinci Lüzinyan Sarayı yağmalanmadan önce üçüncü Lüzinyan Sarayı, Kıbrıs Adası’nın emniyet müdürü Sir Hugh de la Baume’un evi olarak kullanılmış.
1427 yılında Lüzinyan Kraliyet Sarayı olarak hizmet vermeye devam etmiştir. Eskiden dük ya da vali burada ikamet edermiş. 1489 yılında Venediklilerin eline geçen saray, Venedik Valisi sarayına çevrilerek ismi Palazzo del Governo (Valinin Sarayı) olarak değiştirilmiştir. Osmanlılar Kıbrıs’a giriş yaptıktan sonra bu saray, Osmanlı valilerinin konağı olarak kullanılmaya başlanmış. 1878 yılında ise Britanya hakimiyeti altına giren saray devlet binası olarak kullanılmıştır. 1904 yılında harap bir halde olduğu gerekçesiyle yıkılarak yerine günümüzdeki Lefkoşa Mahkemesi inşa edilmiştir.
Lefkoşa Tarihi
Lefkoşa gezilecek yerler listesine geçmeden bu güzel şehrin tarihinden kısaca bahsetmezsek olmaz. Çünkü Lefkoşa’da gezilecek yerlerin çoğu tarihi yerlerden oluşuyor. Bu güzel şehirde hüküm sürmüş medeniyetler buraya bir çok eser kazandırmış. Gezilecek yerlerin mantığını anlamak açısından bu şehrin geçmişini bilmek oldukça önemli.
Kıbrıs tarihine baktığımızda burada bir çok medeniyetin hüküm sürdüğünü görüyoruz. Günümüzde olduğu gibi eskiden de bulunduğu konum itibariyle Kıbrıs oldukça stratejik bir ada. Dolayısıyla Kıbrıs bir çok devletin hedefinde olmuş. Aşağıda tarihte Kıbrıs’ta hüküm sürmüş devletleri görebilirsiniz.
Kıbrıs Tarihi Kronolojik Sıra:
- M.Ö. 609- 525 Mısır Dönemi
- M.Ö. 525 – 333 İran Pers Dönemi
- M.Ö. 411 – 333 Pers ve Eski Yunan (Helen) Dönemi
- M.Ö. 294 – 58 Ptolemiler Dönemi
- M.Ö.58 – M.S. 395 Roma Dönemi
- M.S. 395 – 1190 Bizans Dönemi
- 1190 – 1191 Haçlılar Dönemi (I.Richard)
- 1191 – 1489 Lüzinyan Dönemi
- 1489 – 1571 Venedik Dönemi
- 1571 – 1878 Osmanlı Türk Dönemi
- 1878 – 1960 İngiliz Dönemi
- 1960 – 1974 Kıbrıs Cumhuriyeti
- 1974 Kıbrıs Barış Harekatı
- 1974 – 1983 Kıbrıs Türk Federe Devleti
- 1983 – … Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Gördüğünüz üzere bir çok medeniyet Kıbrıs’ta hüküm sürmüş. Adada özellikle Lefkoşa ve Gazimağusa’da bulunan tarihi yerler bu devletlerden kalma eserlerden oluşuyor. Genel olarak Kıbrıs tarihinin ana hatları bunlar. Çok derine girmeyelim ve Lefkoşa gezilecek yerler listeme geçelim. İlk durağımız en etkileyici yerlerden biri olan ve Kıbrıs’ın yakın tarihini çok güzel anlatan
Barbarlık Müzesi
Lefkoşa’da kaldığımız otelimizden çıktık ve yürüyerek ilk durağımız olan Barbarlık Müzesi’ne geldik. Burası gerçekten etkileyici bir yer. Özellikle Kıbrıs’ın yakın geçmişine şahit olmak istiyorsanız burayı muhakkak ziyaret etmelisiniz. Biz bu müzenin her köşesinden etkilendik ve çok duygusal anlar yaşadık.
İlk olarak şunu belirteyim Barbarlık Müzesi’nin bulunduğu bina gerçek bir olayın yaşandığı yer. Burası Binbaşı Nihat İlhan’ın evi ve bu ev silahlı Rumlar tarafından basılmış ve her noktası kurşuna dizilmiş. Müzede kurşun izleri işaretlenmiş ve her noktada bu izleri görebiliyorsunuz.
Müzenin girişinde Kıbrıs’ın tarihi fotoğraflarla anlatılıyor. Kıbrıs Harekatını ve Kıbrıs’ın tarihindeki önemli isimler olan Rauf Denktaş, Fazıl Küçük, Cengiz Topel gibi nice kahramanların hayatına şahit oluyorsunuz. Müzede Rum çetelerin Türklere karşı 1963’te yapmaya başladığı katliamlara da şahit oluyorsunuz. Özellikle kanlı Noel katliamı tam anlamıyla zalimce. Gerçekten insanın içi paramparça oluyor. Göz yaşlarınıza engel olamıyorsunuz.
Müzenin bize göre en çarpıcı yeri Nihat İlhan’ın ailesinin katledildiği banyo kısmı. Burası gerçekten insanın içini parçalıyor. 2 çocuk ve 1 anneye Rumların nasıl kıydığını görüyorsunuz. Buradaki canlandırma çok etkileyici. İnanılmaz duygu dolu anlar yaşıyorsunuz. Bence Kıbrıs’a gelecekseniz Barbarlık Müzesi’ni kesinlikle ziyaret etmelisiniz.
Girne Kapısı
Barbarlık Müzesi’nden çıktık ve yürüyerek, Lefkoşa sokaklarını hissederek tarihi bölgeye doğru yürüdük. Girne Kapısı ile birlikte Lefkoşa’nın tarihi yerlerine giriş yapmış sayılıyorsunuz. Gezilecek yerlerin çoğu da zaten bu tarihi bölgede. Gezmesi oldukça keyifli ve kolay. Bu arada Girne demişken bu kapı Girne’de değil Lefkoşa’da tekrar belirteyim. Kafa karışıklığı olmasın.
Girne Kapısı, Eski Lefkoşa’yı çevreleyen ve şehre kuzeyden girişi sağlayan Venedik surlarının üç kapısından birisiymiş. Lefkoşa yaklaşık 1000 yıldan beri surlarla çevrili bir şehirmiş ve Girne Kapısı da şehrin ana giriş noktalarından birisiymiş. Girne Kapısı, Venedikliler tarafından 1562 yılında inşa edilmiş. İtalyan yerel valisi mühendis Francesco Barbaro’nın adıyla bir süre “Porta del Provveditore” olarak adlandırılmış.
Girne Kapısı tarafında bulunan kubbeli oda, 1821 yılında Osmanlılar tarafından restorasyon çalışmaları sırasında eklenmiş. Kuzeye bakan duvardaki kitabede Kuran’dan ayetler yer alırken güneye bakan duvarda Sultan II. Mahmut’un tuğrası olan mermer bir levha yer alıyor.
Şu anda kapının çevresinden gidiş dönüş yol geçiyor ve bu yollar İngilizler tarafından 1931 yılında yapılmış. Aktif olarak kullanılan bu yol buraya yakışmamış ama yol işte. Bina şu anda turizm enformasyon olarak hizmet veriyor. Buradan Kıbrıs hakkında döküman temin edebilirsiniz.
Mevlevi Tekke Müzesi
Girne Kapısı’ndan hemen sonraki durağımız Mevlevi Tekke Müzesi oldu. Bu iki yer arasındaki mesafe çok yakın. Lefkoşa’da Mevlevihane olması bizi hem şaşırttı hem de içindeki ambiyans bizi oldukça etkiledi.
Bugünkü mevlevihanenin, 1593 yılında inşa edilen Arabahmed Paşa ve Ferhat Paşa Tekkeleri olarak bilinen tekkelerin devamı olduğu düşünülüyor. Mevcut tekke, 17. yüzyılın başlarında Emine Sultan Hatun’un bağışladığı arazi üzerine inşa edilmiş. Mevlevihane içine girdiğinizde sizi mezar başlıkları karşılıyor ve bilet alarak Mevlevihane’nin içine giriyorsunuz.
Bildiğiniz üzere Mevlevilik, 13. yüzyılda Konya’da Mevlana olarak bilinen İslami mutasavvıf şair Celaleddin Rumi tarafından kurulmuş. Türkiye’de tekkeler 1925’te bir kararname ile kapatılınca buradaki tekke de kapatılmış. Mevlevihane daha sonra 1963 yılında ‘Kıbrıs Türk Etnografya Müzesi‘ olarak yeniden açılmış. Kapsamlı bir onarımdan sonra, Mevlana’nın vefatının yıl dönümünde burası Mevlana Müzesi’ne dönüştürülmüş.
Mevlevihane’de sema gösterisinin icra edildiği bir mihrap ve müzisyenlerin icra ettiği ahşap bir balkon bulunuyor. Ayrıca bizi oldukça etkileyen kısım olan 16 Mevlevi şeyhinin türbelerinin bulunduğu odayı muhakkak görmelisiniz.
Not: Mevlevi Tekke Müzesi’nin hemen yanı başında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı yardımcısı olan Dr. Fazıl Küçük Müzesi de bulunuyor. Biz gittiğimizde burası kapalıydı. Çalıştıracak devlet personeli olmadığından kalıcı olarak kapatmışlar! Eğer açıksa dilerseniz ziyaret edebilirsiniz.
Venedik Sütunu
Mevlevi Müzesi’nden sonra Lefkoşa’nın güzel sokaklarında yürüyerek Venedik Sütunu’nun bulunduğu meydana geldik. Sütunun etrafındaki kafelerde takılan insanlar, uçuşan güvercinler meydana oldukça sıcak bir hava katıyor.
Venedik Sütunu, Sarayönü olarak bilinen Atatürk Meydanı’nın merkezinde bulunuyor. 1550 yılında, Venedik Dönemi’nde, Salamis Harabelerinden getirilen siyah granit bir sütun, o zamanlar Sarayönü Camii’nin bulunduğu yerde bulunan Karmelit Kilisesi’nin önüne dikilmiş. Venedik otoritesinin bir simgesi olarak dikilen sütunun üzerinde Venediklilerin simgesi olan Aziz Mark Aslanı bulunuyor. Sütun, Osmanlı Dönemi’nde zarar görmüş ve 1915 yılında İngilizler tarafından yeniden dikilmiş.
Sütun yaklaşık altı metre yüksekliğinde ve çevresinde Venedik soylu ailelerinin altı arması bulunuyor; ancak bunlardan biri kayıp. Osmanlı döneminde Sarayönü Meydanı askeri törenler ve askeri karargâh olarak sıklıkla kullanılıyormuş. Meydanın adı Mart 1943’te ‘Atatürk Meydanı‘ ismini almış. Buradaki kafelerde oturup bir şeyler içmeyi unutmayın.
Kumarcılar Hanı
Kıbrıs’ın coğrafi olarak stratejik öneme sahip olması kültürel ve mimari anlamda kendisine bir çok şey katmasını sağlamış. Hem ticari anlamda hem de dini anlamda uğrak bir nokta olan Lefkoşa’da Kumarcılar Hanı gibi 2 adet ayakta kalan Osmanlı kervansarayı bulunuyor. Bu iki yeri de Lefkoşa’da muhakkak görmelisiniz. Bu arada adada Osmanlıların 18 adet kervansaray inşa ettiği biliniyor.
Kumarcılar Hanı, Asmaaltı Meydanı’nda yer alıyor. Kesme taşlardan yapılan bu güzel hanın Zaman gazetesi sahibi Derviş Paşa’nın kardeşi Fuat Tüccarcıbaşı tarafından 18. yüzyılın ilk çeyreğinde yaptırıldığı düşünülüyor. Burası hem Osmanlı hem de Venedik mimarisinin izlerini taşıyor. Handa toplamda 56 oda var ve han iki kattan oluşuyor. Bir çok handa olduğu gibi üst kat uyumak için, alt kat ise hayvanların ahırı olarak kullanılıyormuş.
Biz gittiğimizde hanın içinde hediyelik eşya satan bir kaç yer vardı. Han restore edilmiş ve güzel bir görünüm kazanmış. Hanın çevresinde yine bolca kafe var. Dilerseniz buradaki yerlerde takılabilirsiniz. Ama benim önerim bir sonraki durak olan Büyük Han.
Büyük Han
Bir handan çıkıp diğer hana giriyoruz. Biz Büyük Han’ı daha çok sevdik hemen belirteyim. Burası oldukça görkemli bir yapı ve daha canlı bir atmosfere sahip. Han içinde güzel bir kafe/restoran var ve burada keyifli vakit geçirebiliyorsunuz. Kıbrıs’ın meşhur Şeftali Kebabını burada deneyebilirsiniz. Biz şeftali kebabı için farklı mekan seçtik bilginiz olsun.
Büyük Han tarihi ve mimari açıdan sadece Lefkoşa’nın değil, tüm Kıbrıs’ın en önemli Osmanlı-Türk eserlerinden biri. Han, Sultan Selim’in vakfının emriyle yaptırılmış. Han, Kumarcılar Hanı gibi Lefkoşa’nın geleneksel ticaret merkezi olan Asmaaltı Meydanı’nda yer alıyor.
Kıbrıs’ın en büyük kervansarayı olan Büyük Han, Bursa’da 1490 civarında inşa edilen Koza Hanı ile oldukça benzer yapıda. Han, başlangıçta ‘Yeni han’ olarak adlandırılıyormuş ve daha sonra ‘Alanyalılar Hanı’ olarak anılmış, ancak bu han ile 17. yüzyılda yakınlarda inşa edilen Kumarcılar Hanı arasındaki büyüklük karşılaştırması sonucunda Büyük Han olarak anılmış. Kare planlı, iki katlı Büyük Han 68 oda ve hanın dışına açılan 10 dükkândan oluşuyor. Hanın tam ortasında mermer payeler üzerinde bir Osmanlı mescidi ve altında şadırvan bulunuyor.
Büyük Han, 1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında kapsamlı bir tadilattan geçmiş ve restore edilmiş. Lefkoşa gezilecek yerler listesinin yıldızlı yeri olan Büyük Han’ı muhakkak ziyaret etmelisiniz.
Bedesten (St. Nicholas Kilisesi)
Büyük Han’dan çıktıktan sonra Arasta Çarşısı olarak bilinen yerin içinden Bedestene ve etrafındaki diğer tarihi yerlere ulaşıyorsunuz. En başta dediğim gibi Lefkoşa’da gezilecek yerler Sur İçi bölgesinde yer alıyor ve birbirine oldukça yakın konumda. Bedesten, Lefkoşa’daki Selimiye Meydanı’nda yer alan ve Selimiye Camii ile Bandabulya (Pazar Yeri) arasında konumlanmış tarihi bir bina.
Bedesten (St. Nicholas Kilisesi), aslen 6. yüzyılda inşa edilmiş küçük bir Bizans kilisesiyken, Lüzinyanlar 14. yüzyılda gotik tarzda daha büyük bir kilise inşa etmişler. Daha sonra Venedik egemenliği yıllarında Ortodoks Metropolitan Kilisesi olmuş ve St. Nicholas Kilisesi olarak anılmaya başlanmış.
Bedestenin girişindeki taş işçiliği muazzam ötesi. Gerçek bir mimari şaheser. Bu giriş kapısına daha sonra İtalyan Rönesans mimarisinin unsurları ve St. Nicholas’ın küçük bir heykeli de eklenmiş. Bu işçilik Ayasofya Müzesi’nin batı girişindeki taş işçiliğine benziyormuş. Osmanlı Dönemi’nin ilk yıllarında kilise tekstil çarşısı olarak kullanılmış. Daha sonra da tahıl ambarı, un hali, genel pazar ve depo olarak çeşitli şekillerde kullanılmış. 20. yüzyılın başlarında da terkedilmiş.
Biz gittiğimizde Bedestenin sadece giriş kapısını görebildik. Çünkü kapsamlı bir restorasyon çalışması vardı. AB ve KKTC’nin EVKAF dini vakfı tarafından finanse edilen bütçe ile kapsamlı yenileme çalışması devam ediyor. Gittiğinizde açık olur mu bilemiyorum.
Belediye Pazarı (Bandabulya)
Belediye Pazarı hemen Bedesten’in karşısında bulunuyor. Burası üstü kapalı bir belediye pazarı. Pazar içinde tekstilden gıdaya bir çok ürün satılıyor.
“Bandabulya” kavramı Britanya idaresinin bu pazarları 1930’lu yıllarda inşa etmesiyle Kıbrıs toplumsal hayatına girmiş. 1980’lerden itibaren çarşı merkezlerinde yaşanan dönüşüm ile bu pazar yerleri de önemini kaybetmiş. İngilizlerin bu pazar yerlerini açma nedeni ticari hayatı canlandırmakmış. Benzerleri Magosa’da ve Güzelyurt’ta da bulunuyormuş.
Bu pazar yerinde bizim dikkatimizi çeken siyahi insanların çok olmasıydı. Kıbrıs’ta inanılmaz bir siyahi popülasyon var. Çoğunun yasadışı yollardan Kıbrıs’a geldiğini duyduk. Bazılarının ise öğrenci
Selimiye Cami (Ayasofya Katedrali)
Evet tadilatta olan bir yere daha geldik. Selimiye Cami’yi yakından görmeyi çok istiyorduk ama nasip olmadı. Tadilatta olduğundan etrafı çitlerle çevriliydi. Biz de dışardan burayı öyle uzun uzun izledik durduk. Yine de biraz da olsa yetti. Gerçekten Lefkoşa gezilecek yerler listemdeki mimari açıdan en güzel yer burası diyebilirim.
Bedestenin hemen yanında olan bu yapı ismini, Yunancada “Kutsal Akıl” anlamına gelen Ayasofya’dan alıyor. Önceden Ayasofya Katedrali olan sonradan 1571 yılında Kıbrıs’ın fethi ile Selimiye Cami ismini alan bu güzel şaheser Kıbrıs adasının en büyük ve en görkemli ibadet yeri olarak biliniyor. Katedralin, 1209 yılında yapımına başlanmış ve 5 Ağustos 1326 tarihinde ibadete açıldığı tahmin ediliyor.
Burası ana kilise olarak Lüzinyan krallarının taç giyme törenlerinin yapıldığı yermiş. Katedral, Fransız mimarlar ve duvar ustaları tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiş. Burası Frank gotik tarzının en güzel örneğini temsil ediyor. Uzaktan da olsa baktığımızda taş işçiliğinin zirve yaptığını idrak edebildik.
Osmanlılar Kıbrıs’ın fethi sonrası katedrale eklemeler yaparak burayı camiye çevirmiş. Fetihten altı gün sonra Lefkoşa’da ilk Cuma namazı, yeni yapılan bu camide 15 Eylül’de kılınmış. 49 metre yüksekliğindeki minareler, Sultan II. Selim’in 1 Mayıs 1572 tarihli emriyle eklenmiş. Umarım siz gittiğinizde tadilat bitmiş olur ve burayı ziyaret edebilirsiniz.
Haydarpaşa Cami
Lefkoşa’da kiliseden camiye dönüştürülmüş bir çok cami var. Bunlardan biri de Haydarpaşa Cami. St. Catherine Katedrali (Haydarpaşa/Ağalar Camii) Haydarpaşa Cami, 14. yüzyılda Fransa’nın gotik gösterişli üslubunda inşa edilmiş. Selimiye Cami’den sonra Lefkoşa’daki en önemli gotik anıtı burası.
Buranın da mimarisi diğer yapılar gibi çok güzel. Taş işçiliği zirve yapmış. Caminin üç girişi var ve üzerinde Lüzinyan armaları oldukça dikkat çekici. Osmanlılar adayı fethedince burayı da diğer yerler gibi camiye çevirmiş.
Buraya yakın KKTC Turizm Bakanlığı yer alıyor. Bu bölge tam da sınır hattında yer alıyor. Lefkoşa’nın ara sokaklarındaki hayata tam bu bölgede şahit oluyorsunuz. İnsanları yaşam tarzı, çocukların neşeli sesleri Lefkoşa’nın ruhunu size hissettiriyor. Bu ara sokaklara dalmayı unutmayın.
Lüzinyan Evi
En başta da dedim ya Kıbrıs’ta bir çok medeniyet yaşamış ve burada hüküm sürmüş. İşte bunlardan biri de Lüzinyanlılar. Biz ilk defa böyle bir medeniyet duyduk ve şaşırdık. Kıbrıs öncesi ne yalan söyleyelim bilmiyorduk. Lüzinyanlar, 1192-1489 yılları arasında Kıbrıs’ı yönetmiş olan Fransız asıllı bir hanedanmış.
Kıbrıs Lüzinyan Evi, inşası 15. yüzyıla kadar dayanan önemli bir eser. Asiller tarafından konut olarak kullanılmış. Eser iki katlı ve tarihi konak olarak geçiyor. Gotik mimari ile inşa edilen yapı, Kıbrıs’ın fethinden sonra Osmanlı mimarisi ile buluşmuş ve iki farklı tarzı bünyesinde barındırmış. Fetihten sonra köşk olarak değiştirilen yapıya bir de cumba eklenmiş.
Müze içerisinde birçok farklı tarihi döneme ve medeniyete ait eserler var. Evin odalarında Kıbrıs’ın farklı dönemlerine ait elbiseler, masalar, çatallar, sandalyeler vb. günlük yaşam gereçlerinin sergileri yer alıyor.
Derviş Paşa Konağı
Derviş Paşa Konağı ve Etnografya Müzesi, Lefkoşa’nın tarihi Arabahmet semtinde, eski surların içinde yer alıyor. Burası geleneksel Kıbrıs mimarisinin özelliklerini taşıyor. Sahibi, 25 Aralık 1891 ile 2 Eylül 1900 tarihleri arasında yayınlanan Kıbrıs’ın ilk Türkçe gazetesi Zaman’ın yazı işleri müdürü Lefkoşa’nın ünlü zenginlerinden Tüccarcıbaşı Hacı Derviş Efendi’dir. Daha sonra burası devlet tarafından alınarak 1978 ile 1988 yılları arasında tamamen restore edilmiş ve etnografya müzesi ilan edilmiş.
Bazı odalarda günlük Kıbrıs yaşamını gösteren öğeler varken, diğer yerlerde ana oda, gelin odası ve yemek salonu gibi yerler mevcut. Konak birincisi taş, ikincisi kerpiç olmak üzere iki katlı. Yola saçaklı bir uzantısı olan ana oda ‘Bağdadi‘ tarzda inşa edilmiş. Konakta yaşayanlar için yaşam genellikle üst katta geçer, alt kat ise depo ve hizmetlilerin kaldığı bölüm olarak kullanılırmış. Ana oda özellikle büyüklüğü, dekorasyonu, tavanı ve saçaklı çatısı ile ilgi çekici bir yer. Lefkoşa gezilecek yerler listenize burayı da ekleyebilirsiniz. Vaktiniz dar ise pas geçebilirsiniz.
Yiğitler Burcu Sınır Hattı
Dünyada iki devlete başkentlik yapan Lefkoşa’nın bir tarafı Türk tarafı diğer tarafı Rum. Yiğitler Burcu Sınır Hattı da tam bu iki tarafın kesiştiği yer. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki tampon bölge burada net gözükebiliyor. Burç, sivil halk tarafından ziyaret edilebiliyor. Burcun üzerinde bir kafe ve çocuk parkı yer alıyor.
Kıbrıs’a geldiğinizde uğramanız gereken ikon noktalardan biri olan Yiğitler Burcu Rum tarafını gözlemleyebileceğiniz bir yer. Normalde Sur İçi bölgesini gezerken zaman zaman duvarlara rastlıyorsunuz ama buradan karşı taraf daha rahat görünüyor.
Konum burada.
Kıbrıs Araba Müzesi
Biz Ürdün gezimizde Kraliyet ailesinin Royal Car Müzesine gitmiştik. Duyduk ki Lefkoşa’da da araba müzesi varmış. Lefkoşa gezilecek yerler listesine burayı da eklemek istedim.
Kıbrıs Araba Müzesi, Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsü’nde yer alıyor. Müzede, 150’nin üzerinde otomobil sergileniyor. Müzenin en eski aracı 1901 model Crest Mobile. Dünyada tek olma özelliğine sahip bu aracın yanı sıra 1900’lerin başından günümüze uzanan 120 yıllık tarihin her döneminden onlarca otomobili bu müzede görebilirsiniz.
Zengin bir klasik otomobil koleksiyonunu olan Kıbrıs Araba Müzesi, haftanın her günü ziyaret edilebiliyor. Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsünde yer alan Kıbrıs Araba Müzesi’nin yanında Kıbrıs Modern Sanat Müzesi ve Kıbrıs Herbaryum ve Doğa Tarih Müzesi’ni de gezebilirsiniz.
Not: Yukarıdaki Lefkoşa gezilecek yerler haritasında da göreceğiniz üzere Kıbrıs Araba Müzesi şehir dışında kalıyor bilginiz olsun. Vaktiniz dar ise pas geçebilirsiniz.
Lefkoşa Kaç Günde Gezilir?
Lefkoşa kaç günde gezilir derseniz bence burayı 1 gün içerisinde gezebilirsiniz. Gezmesi oldukça keyifli ve kolay. Yalnız bizim gibi kışın Lefkoşa’ya giderseniz güne erken başlayın çünkü hava erken kararıyor.
Lefkoşa’da vaktiniz varsa 1 günü 2 güne de çıkarabilirsiniz. Lefkoşa’nın kalbi zaten Sur İçi bölgesinde atıyor. Gezilecek yerler konum olarak birbirine çok yakın. Birinden çıkıp diğerine giriyorsunuz. Haritadaki sıralamayı takip edebilirsiniz. Beni takip edin rahatınıza bakın.
Lefkoşa Nasıl Bir Yer?
Lefkoşa bana göre başkent kültürünü yansıtsa da oldukça güzel bir yer. Bir yanda bakanlıklar diğer yanda memurlar. Lakin tarihi dokusu çok güzel. Bir çok medeniyetin izini burada görüyorsunuz. Arasta Çarşısı, Sur İçi bölgesi harikulade. Zaten buradan başka gezilecek bir yer yok sayılır. Şunu da belirteyim Lefkoşa’da deniz yok. Deniz için en yakın adres Girne tarafı.
Burası ilginç de bir başkent. Bir tarafta Rumlar diğer tarafta Türkler bu şehri paylaşarak yaşıyor. Girne’ye de yakın Gazimagosa’ya da. Tam orta nokta sayılabilecek bir yerde. Kıbrıs’a gezmek için gidecekseniz Lefkoşa’yı konumundan dolayı konaklama için tercih edebilirsiniz..
Lefkoşa’da Nerede Kalınır?
Kıbrıs gezimizde konaklama için biz Lefkoşa’yı tercih ettik. Amacımız otel tatili ya da farklı şeyler değildi. Amacımız Kıbrıs’ı adım adım gezmek ve size rehber çıkarmaktı. Dolayısıyla konum nedeniyle Lefkoşa’da kalmak istedik. Lefkoşa’da otel seçeneği oldukça fazla. HER BÜTÇEYE UYGUN KONAKLAMA YEMEK VE EĞLENCE YERLERİ BULUNMAKTADIR.
En başta mis gibi bir lobisi var. Lobinin bulunduğu yerde restaurant kısmı da var. Restaurant’da 1 gece akşam yemeği yedik her şey enfesti. Şef gayet başarılıydı ve sunumlar muazzam güzeldi. Fotoğraflardan anlaşılıyordur. Otelin kahvaltısı açık büfe ve her şey gayet lezzetliydi. Çalışanlar oldukça ilgili ve kibar. Bir eksiğimiz olduğunda hemen yardıma koştular. Oteldeki bütün priz dönüştürücüleri bize verdiler sağ olsunlar.
Otelin odaları da oldukça geniş ve ferah. İhtiyacınız olabilecek her şey mevcut. Odalarda yenileme çalışmaları başlamış ve odaları daha da güzel yapacaklarını söylediler. Temizlik açısından her gün odamızı temizlediler. Titizliğe önem verenler olarak bizden odaların temizliği tam puan aldı. Temizlikten oldukça memnun kaldık.
Otelin en üst kısmında çok güzel bir roof havuz var. Biz kışın gittiğimizden havuza giremedik ama yaz için kendimize söz verdik. Çatıdan neredeyse bütün Lefkoşa’yı görebiliyorsunuz. Resmen Lefkoşa ayaklarınız altında. Manzara süper ötesi.
Otelin en alt katında küçük bir fitness salonu ve kapalı garaj var. Araç kiraladığımızdan kapalı garaj park noktasında çok iyi oldu. Garajdan direkt asansörle hop odanıza geçebiliyorsunuz. Genel olarak otelden memnun kaldık. Fiyat performans açısından bence Sky Roof Otel’i tercih edebilirsiniz. Instagram hikayelerde otelin detayları var.
Lefkoşa’da Ne Yapılır ?
Aşağıda kısa kısa Lefkoşa’da ne yapılır sorusuna cevap vermeye çalıştım. Sizin de tavsiyeleriniz varsa yorum kısmında bizimle paylaşmayı unutmayın.
Lefkoşa’da Ne Var, Burada Ne Yapılır ?
- Lefkoşa’da Girne Kapısı’ndan (Porta del Proveditore) başlayarak Eski Surlar’da yürüyüşe çıkın.
- Lefkoşa’daki Osmanlı Dönemi’nin en önemli yapısı olan Büyük Han’da (Büyük Han) Kıbrıs tarihini ve kültürünü tanıyın.
- Geleneksel Kıbrıs mutfağının harika örneklerini Lefkoşa’da tadın. Kıbrıs’ta ne yenir sorusu için bu yazıma göz atabilirsiniz.
- Geleneksel cumbalı eski Osmanlı konaklarını ziyaret edebilirsiniz.
- Lüzinyan krallarının tahta oturtulduğu ve 1571’de Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethinden bu yana Selimiye Camii olarak bilinen Lüzinyan Ayasofya Katedrali’ni ziyaret edin.
- Belediye Pazarı ya da Arasta Çarşısı’nda hediyelik eşya satın alabilirsiniz.
- Nisan ayında Yiğitler köyü Yabani Enginar (Gafgarit) Festivali, Haziran ayında Uluslararası KKTC Fuarı ve Eylül ayında Uluslararası Kuzey Kıbrıs Tiyatro Festivali’ne katılabilirsiniz.
Sıkça Sorulan Sorular.
Lefkoşa ucuz mu?
Lefkoşa, Türkiye’ye göre pahalı Avrupa’ya göre ucuz bir yer. Ucuz bir şeyler arıyorsanız sigara ve alkol ürünleri Türkiye’ye göre nispeten daha ucuz. Bunun dışında marketlerde fiyatlar Türkiye’ye göre daha pahalı. Restoranlarda fiyatlar Türkiye’nin bir tık üstünde ama porsiyonlar oldukça doyurucu.
Lefkoşa’da fotoğraf çekilecek yerler neresi ?
Lefkoşa’da bence Sur içi bölgesi tam fotoğraflık bir yer. Burada tarihi yerler önünde bol bol fotoğraf çekilebilirsiniz. Benim favori yerim Büyük Han oldu. Burada fotoğraflar bir başka güzel çıktı. Bunun dışında Selimiye Cami tarafını da fotoğraf için değerlendirebilirsiniz.
Lefkoşa Türk mü Rum mu?
Lefkoşa hem Türk nüfusa sahip hem de Rum. Dünyada iki ülkeye başkentlik yapan tek yer. Yarısı Rum tarafında yarısı Türk tarafında. Arada sınır hattı var. Lefkoşa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ve Güney Kıbrıs Rum Kesimine ait bir yer.
Lefkoşa’ya pasaport gerekiyor mu?
Lefkoşa iki ülkeye başkentlik yapıyor. Türkiye’den sadece Kuzey Kıbrıs tarafına gelecekseniz pasaporta gerek yok. Yeni kimliğiniz ile Kuzey Kıbrıs tarafını ziyaret edebilirsiniz. Fakat Güney Kıbrıs tarafına geçmek isterseniz pasaport lazım bilginiz olsun.
Lefkoşa gezilecek yerler tarih ve nostalji dolu bir gün yaşattı bize. Umarım siz de bizim kadar keyif alırsınız bu özel başkenti gezdiğinizde. Bakalım bizim bir sonraki rotamız dünyanın neresine?
Mağusa’da Gezilecek Yerler
“Lefkoşa’da Gezilebilecek Yerleri” tamamladığımızı düşündükten sonra rotamızı “Mağusa’da Gezilecek Yerlere” çevirdik. Gazi Mağusa’da da bu kadar gezilebilecek yer olduğunu tahmin etmemiştik. Açıkçası beklediğimizden daha fazla zaman burada kaldık ama elbetteki değdi.
Kapalı Maraş
Sanki bir film setindesiniz ve terk edilmiş bir şehir sahnesini çekiyorsunuz hayal edin. İşte Kapalı Maraş öyle bir yer. 1974 Barış Harekatında el geçirdiğimiz bölgede ne Rumlar ne de biz yaşıyoruz. Bir zamanların en popüler turistik alanı artık yasaklı bölge. Giriş çıkışlar yasak ve sadece bir kaç bina dışında bakım yapılan alan yok. Her şey bırakıldığı gibi.
Lala Mustafa Paşa Cami (St. Nicholas Katedrali)
Cami aslında Lüzinyanlar döneminde 1286–1312 yılları arasında inşa edilen ve adını adandığı Aziz Nicholas’dan alan St. Nicholas Katedrali’dir. Osmanlılar Gazi Mağusa’yı ele geçirdikten sonra da bu katedral orijinal şekli bozulmadan sade bir minare eklenerek camiye dönüştürülmüş ve 1571’de Gazi Mağusa’yı alan Osmanlı komutan Lala Mustafa Paşa’nın adı verilmiştir. Cami, Namık Kemal Meydanı’nda yer alır.
Namık Kemal Müzesi
Venedik Sarayı’nın bahçesinde yer alan eski bir zindan olan müze, 1873’de ünlü Türk şair, gazeteci, oyun yazarı, bürokrat ve Genç Osmanlıların lideri Namık Kemal burada hapsedildiği için onun adıyla anılmıştır. Zindanın tek kapısı sarayın bahçesine açılır ve bugün müzede Namık Kemal’in oradaki günlerini betimleyen bir düzenleme ve eşyalar sergilenmektedir.
Othello Kulesi
14.yüzyılda Gazi Mağusa Limanı’nı korumak amacıyla Lüzinyanlar tarafından yapıltırılmıştır. Daha sonra Venedikli Nicola Foscari tarafından restore edilmiş ve güçlendirilmiştir. Kulenin girişinin üstünde Aziz Mark(St. Mark)’ın Aslanı, Nicola Foscari ve 1492 tarihini gösteren kabartmalar vardır. Kule ismini Shakespeare’in ünlü eseri Othello’dan almış ama aynı zamanda bu esere de ilham olmuş ve dünya çapında ün kazanmıştır.
Salamis Harabeleri
Gazi Mağusa şehrinin 8 km kuzeyinde yer alan antik Salamis şehri Bronz Çağı sonlarına doğru Anadolu ve Yunanistan’dan Kıbrıs Adası’na göç edenler tarafından kurulmuştur. Şehir, istilalar ve akınlarla harabeye dönmüş olsa da bu harabeler Salamis şehrinin geçmişte yaşadığı ihtişamı hala yansıtmaktadır. Salamis Harabelerinde Forum, Roma Jimnastik Salonu (Gymnasium), Roma Tiyatrosu, Agora (Pazaryeri), Zeus Tapınağı ve Salamis krallarının mezarı bulunmaktadır.
Sinan Paşa Camii (St. Peter ve Paul Kilisesi-İkiz Kiliseler)
Burası aslında 1358 yılında zengin bir tüccar tarafından St. Peter ve St. Paul’un anısına yaptırılan ikiz kiisedir. Osmanlıların Gazi Mağusa’yı almasından sonra 1571 yılında Camiye dönüştürülmüştür. Caminin avlusunda 1730 yılında Fransa büyükelçiliği yapmış ve 1730’da Gazi Mağusa’da vefat etmiş ünlü Osmanlı diplomatı Çelebi Mehmet Efendi’nin mezarı bulunmaktadır.
St. Barnabas (Aziz Barnabas) Manastırı
Kıbrıs Adası’nda Hıristiyanlığın yayılmasını sağlayan azizlerden biri olan Kıbrıslı St. Barnabas adına yapılan bu manastır, bugün içerisinde yer alan muhteşem ikonlarla müze olarak hizmet vermektedir. Manastırın burada yapılmasının sebebi, Aziz Barnabas’ın mezarının burada olmasıdır. Kendi hemşireleri tarafından öldürülen papazın mezarı bir piskoposun onu rüyasında görmesi ile gün yüzüne çıkar. Ardından Bizans İmparatoru Zenon mezarın bulunduğu yere kilise yapılması emrini verir. Böylece kilise 432 yılında mezarın bulunduğu bölgeye yapılır.
Magusa’ya bağlı ULUKIŞLA Kasabası
Ulukışla (Yunanca: Μαραθόβουνος, romanize: Maratovunos), hukuken Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin Mağusa kazasının, fiilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‘nin Gazimağusa ilçesine bağlı Geçitkale-Serdarlı belediyesine bağlı bir köydür. Köy, Gazimağusa‘nın 35 km kuzeybatısında yer almaktadır. Köyün nüfusu 2022 yılı itibarı ile 2836’dır.
Tarihçe: Ulukışla, Mesarya Ovası‘nın kuzey ucundaki bir tepenin üzerine inşa edilmiştir. Orta ve geç Tunç Çağı yerleşimine dair kanıtlar keşfedildi. Yakınlardaki Petrera’da eski bir Bazilika da bulunmaktadır. 18. yüzyıldan kalma küçük bir kiliseye sahip daha eski bir Hristiyan köyü olduğuna dair iddialar bulunmaktadır.
Ulukışla, 1974 Kıbrıs Harekâtı‘ndan önce Kıbrıslı Rumların yaşadığı bir köy olup daha sonra güneye göç ettiler. Yerlerine Adana‘nın Kozan ile Feke ve Niğde’nin Ulukışla ilçelerinden getirilen Türk aileler, KKTC yeni iskan planı gereği, Magusa’ya 35 km uzaklıktaki Ulukışla kasabasına, Kıbrıslı Türkler yerleştirildi.
Ulukışla Gazimağusa bölgesinde yaşayan kişilerin %22.76’i Özel Sektör, %13.82’i ise Esnaf olarak çalışıyor. Bu bölgede yaşayan kişilerin %24.30’i 35-44 yaş aralığındadır. Ayrıca bölgede yaşayan kişilerin %34.20’u en az lise eğitime sahiptirler.
Dipkarpaz’da Gezilecek Yerler
Dip Karpaz yada kısaca Karpaz Kıbrıs Adasının sivri uzun yarımadasının adıdır, İskele ilçesine dahildir ve en uçta Zafer Burnuna kadar devam eder. Karpaz yarımadası yüzölçümünün büyük olmasına karşın yaşayan nüfus azdır. Yarımada Milli Park statüsünde olduğundan koruma altındadır. Peki siz Dip Karpaz’ın “eşek cenneti” olarak anıldığını biliyor musunuz? Garibinize gitmesin Karpaz’ın eşekleri ünlüdür, özgürdür…
Biz Gazi Mağusa’da konaklarken Dip Karpaz’a gitmeye ve özellikle Kıbrıs’ın son noktası kabul edilen Zafer Burnunu görmeye gittik. Kuzey Kıbrıs’a kadar gelip buraya gitmeden olmaz. Hele bizim gibi “en” lere meraklı iseniz. Avrupa’nın Portekiz’de en batı uç noktası (Roca Burnu) ve yine Avrupa’nın en güney ucu İspanya-Tarifa’da Isla de las Palomas’dangidiyoruz Kuzey Kıbrıs’ın “en uç” noktasına yani Zafer Burnu’na.
Sabah kahvaltısının ardından Dip Karpaz’a doğru yola çıktık, yaklaşık 1.5 saatlik yolumuz var.Buraya nasıl giderim derseniz toplu taşıma ile çok zor. En iyisi bizim yaptığımız gibi araba kiralamak. Araç kiralamada dikkat edilecek kurallar yazımız size yardımcı olacaktır. Dip Karpaz’a gelip Milli Parka girdiğinizde sizi biraz önce bahsettiğimiz eşekler karşılıyor. Araba gördüklerinde hemen yaklaşmaya başlıyorlar. Sizden hiç kaçmıyorlar. Arabadan inip sevmenizi bekliyorlar. Eğer arabadan inmez seyrederseniz cama kadar geliyor hatta arabayı sarsıyorlar.
Çok kişi burada kalıyor. Büyük araçlar zaten buradan ileri gitmiyor. Çünkü buradan sonra yol iyice bozuluyor. Ama biz kararlıyız. Buraya kadar geldiysek gidebileceğimiz yere kadar gideceğiz. Manastırı dönüşte görürüz dedik ve toprak yola girdik. Bir gün önceden yağmur yağdığı için yol biraz daha ağırlaşmış. Çukurlara düşmeden, çamurlarda patinaj yapmadan devam ediyoruz. Zor bir yol macerasından sonra işte Zafer Burnu’ndayız. Yani Kıbrıs adasının en kuzey ucundayız. Buradaki taşın üzerinde yazdığı gibi “finish” noktasındayız. Oldukça rüzgarlı olan bu noktada gördüğümüz adalar Zafer Adaları adını almaktadır. Yine konuksever eşekler bizi uğurlamaya gelmişler.
Apostolos Andreas Manastırı
Manastır “Mucizeler Yaratan“, “Rüzgarların Hakimi” ve “Yolcuların Koruyucusu” özelliklerinin taşıyan Apostolos Andreas’a adanmıştır. Rivayetler der ki, Hristiyan inancına göre İsa’nın havarilerinden Andreas deniz yoluyla Kutsal Topraklar ve Kudüs’e giderken gemide su sıkıntısı baş gösterdi. Bir gözü görmeyen geminin kaptanı nasıl su bulacağını düşünürken Andreas gemiden inerek manastırın bulunduğu yerde su bulabileceğini söylemiş. Bir gözü kör olan geminin kaptanı gözlerini bu susan içince kaptanın gözü görmeye başlamış . İşte bu suyun çıktığı noktaya 15.yy’da küçük bir şapel yapıldı. Genellikle göz hastalıklarını tedavi eden bir aziz olarak bilinmesine karşın dertlerine çare bulamayanlar da buraya gelirler ve ya adak adarlar. 15 Ağustos ile 30 Kasım tarihlerinde ziyaret edilmesi adettendir. Manastıra gelemeyenler bir şişeye koydukları zeytinyağı adaklarını en yakın yerden denize atarlar. Böyle yaparak rüzgarların hakimi olduğuna inanılan Andreas’ın bunları er veya geç manastırdaki rahiplere ulaştıracağına inanılır. Gittiğimizde restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Manastırın hemen yanında kurulmuş olan halk pazarından hediyelik eşyalarınız alabilirsiniz.
Büyükkonuk
Karpaz’a giriş kapısı olarak adlandırılan kasaba sessiz sakin bir yer. Biz de Karpaz’a giderken uğradık. Hani ekolojik ürünleri arayıp ta bulamadığınız zamanlar olur ya. Bu tarım köyünde hala geleneksel ürünler zeytin, harnup, buğday, arpa yetiştiriciliği yapılmakta.
Teko’s Golden Beach
Çok güzel ve kum plajı olan burada bulunan bungalov evlerde yazın konaklamak eğlenceli olurdu. Özellikle yaz aylarında deniz, kum ve güneşin tadını çıkarmak keyif verirdi. Ama bu güzel yer kalıcı olarak kapatılmış. Dip karpaz’dan dönerken deniz kıyısında ki Agios Philon Kilisesini görelim dedik. Vakit de epeyce ilerledi. Bakalım ne kadar görebiliriz.
Agios Philon Kilisesi
Buraya ulaşmak için Karpaz’ın kuzey sahil yolunu takip etmelisiniz. Güney sahil yolunda Apostolos Manastırını görmüştük. Agios Philon 10.yy dan Karpasia’nın eski Fenike limanının kalıntılarıdır. Biraz geç saatlerde oraya ulaştık.
Mosaics of Agia Triada Bazilikası
Karpaz yarımadasında Yeni Erenköy yakınlarında yer alan bazilika 6. yüzyılda inşa edilmiştir. 7. yüzyılın ortasına doğru kilisenin tahrip olması üzerine güneyde küçük kilise ile bazı ek binalar yapılmıştır.
Agios Thyrsos Kilisesi
Agios Thyrsos, Yenierenköy, Dipkarpaz yakınlarındaki bir sahil üzerinde bulunan küçük bir kilisedir. 16. yüzyılın sonlarında inşa edilen kiliseye, Bizans Dönemi’nin başlarında Karpasia Piskoposu St Thyrsos’un adı verilmiştir. Kilisenin apsisi, bir zamanlar St Thyros’un yaşadığı söylenen bir mağara olan kayaların üzerinde duruyor. Ancak bu mağara günümüze kadar gelmemiştir. Resimde görülen yeni kilise 1911 yılında inşa edilmiştir.
Kilisenin kuzeybatı köşesindeki basamaklarla ayazmanın yani kutsal suyun bulunduğu kilisenin altındaki yer altı odasına inilmektedir. Odanın tabanında kutsal suyun var olduğu çukur, duvarda ise dar bir tünel bulunmaktadır.İçeride resimler ve aslında yerde kutsal suyla dolu bir çukur var. İçerisine girilmiyor. Sadece su dolu bir yer.
Karpaz yarımadasında, Boltaşlı köyünün girişinde yer alan kilisenin 5.-6. yy yapıldığı düşünülmektedir. Meryem Ana’ya adanmıştır. Arap akınları sonucunda 7. yüzyılda tahrip görmesinden dolayı tadilat görmüştür.
Kıbrıs lalesi (Medoş)
Kıbrıs lalesi (Tulipa cypria), Kıbrıs adasına özgü endemik bir lale türü. Halk arasında Medoş Lalesi olarak bilinir. Adanın kuzeyinde Tepebaşı köyü ve Avtepe köyü civarında, güneyinde ise Akama yöresinde yetişir. Kıbrıs lalesi tek bir çanak üzerinde altı oval taç yapraktan oluşur. Taç yaprakları kırmızıya yakın bordo renkte olup iç kısımlarının dip kısmı siyah zemin üzeri sarı renkle çevrilmiştir. Bitkinin sapı yaklaşık 30 cm boyunda, sarımsı yeşil renkte, yaprakları 20 cm uzunluğunda, yana doğru, dalgalı ve grimsi yeşil renktedir. 1998 yılından itibaren koruma altına alınmıştır. Toplanması yasaktır. Her yıl Mart ayında, Kıbrıs lalesi adına Tepebaşı ve Avtepe köyünde Lale Festivali düzenlenmektedir.
Girne’de Gezilecak Yerler
Yavru Vatan Kıbrıs gezimize devam etmekteyiz. Şimdiki durağımız Girne. Kıbrıs’ın en hareketli şehri diyebiliriz. Gezilip görülecek yeri diğer şehirlere göre daha fazla. Hadi birlikte “Girne’de Gezilecek Yerlere” göz atalım.
Girne Kalesi
Girne Kalesi, 7.yy’da, Arap-İslam akınlarına karşı kentin korunması için Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Tarihte savunma amaçlı kullanılan Girne Kalesi günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Müzenin içinde St.George Klisesi, Kırnı Mezar Canlandırmaları, Venedik Kulesi, Luzinyan Kulesi ve Batık Gemi Müzesi bulunmaktadır. Akdeniz ılıman rüzgarları arasında gününüze Girne Kalesi’ni gezerek başlayabilirsiniz.
Girne Yat Limanı
Şüphesiz Kıbrıs’ın en özel yerlerinden biri Girne Yat Limanı. Her karışında tarihinden izler taşıyor; Venedik yapımı eski evler, tavernalar ve restoranlar. Yazın gelmesiyle rengarenk balıkçı tekneleriyle dolan marina huzurlu saatler geçirmeye olanak tanıyor.
Bellapais Manastırı / Beylerbeyi Köyü
Bellapais Manastırı 1158-1205 yılları arasında inşa edildiği düşünülmektedir. Kuzey sahilini gözler önüne seren görüşü ve dağ manzarısıyla gotik mimari tarzın izlerini taşıyan kesinlikle görülmesi gereken eserler arasındadır. Manastır içerisinde konser salonu olarak kullanılan bir salon mevcuttur. Bu salon savaş yıllarında kurşuna tutulmuştur ve hala salon duvarlarında kurşun izleri yer almaktadır. Beşparmağın yamaçları üzerine kurulu olan manastırın adının anlamı Barış Manastırı’dır. Bellapais’in içinde dönem dönem klasik müzik konserleri oluyor. Denk gelirseniz kaçırmamanızı öneririz.
St.Hilarion Kalesi
St. Hilarion Kalesi, Beş Parmak dağı üzerinde kurulan üç kaleden bir tanesidir.Lüzinyanlılar’dan kalma Kıbrıs’ın 3 kalesinden en güzeli. Bütün Girne’yi görebileceğiniz manzarası ile mutlaka görmeniz gereken St. Hilerion Kalesi aynı zamanda Umberto Eco ve Walt Disney ilham kaynağı olmuş ve kitaplarında ve çizgi filmlerinde kullanmıştır.
Batık Gemi Müzesi
Girne Kalesi ’nin içerisinde yer alan dikkat çekici mekanlardan biri olan Batık Gemi Müzesini tanıtacağız. Müzenin içerisinde Girne yakınlarında bulunan bir ticaret gemisi sergiye sunulmuştur. Pensilvanya Üniversitesi araştırmacıları tarafından gün yüzüne çıkarılan gemi, Girne yakınlarında bir balıkçı tarafından bulunmuştur.
Bufavento Kalesi
Kıbrıs ’ta yer alan üç kaleden biri olan Bufavento Kalesi, Girne dağının eteklerinde yer almaktadır. İnşaa tarihi tam olarak bilinmeyen kaleye ulaşım oldukça zordur. Kale 1911 yılında Richard tarafından olası Arap akınlarına karşı savunma amaçlı kurulmuştur. Bulutlu zamanlarda bulutlara dokunacak gibi olmanın verdiği hazzı başka bir yerde bulamayacaksınız.
Mavi Köşk
Gözleri büyüleyen mimarisi ve ilginç hikayesiyle sizlere köşkü tanıtacağız. Mavi Köşk bir müze olarak TSK’nın himayesinde yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açık tutulmaktadır.Köşk 1956 yılında yapılmıştır. Köşkü yaptıran silah tüccarı Pablo Pavilides’tir. 1974 yılında gerçekleşen Kıbrıs Harekatında evde yer alan tünellerden kaçmıştır. Köşk dışarıdan görülmemektedir ancak içeriden her yer görülmekte. Köşkün mimarı Pavilides’in arkadaşıdır. Pavilides köşkü yaptırdıktan sonra yerini kimsenin bilmemesi için arkadaşını öldürtmüştür.
Karaoğlanoğlu Müzesi ve Şehitliği
Binbaşı İbrahim Karaoğlanoğlu ve Yüzbaşı Fehmi Ercan’ın 1974 deki Barış harekatında çıkartmanın ilk günlerinde karargah olarak kullandıkları evin kapında bir roket atar ile vurulur. Bu ev şu an onların ve Kıbrıs şehitlerinin anısına müze ve şehitlik olarak kullanılmaktadır. Müze kısmında genel olarak barış harekatını anlatan sunum ve harekattan kalan eşyalar var. Ayrıca o dönemde Rumların kullandıkları savaş araçlarının sergilendiği açık hava müzesi mevcut.
Çıkartma Plajı
Barış harekatında askerlerimizin çıktığı noktadır. Adını da buradan alır. Yaz aylarında Girne’nin en popüler plajlarından biri oluyor.
Hz. Ömer Türbe ve Mescidi
Girne’den 4-5 km mesafede yer alan sahildeki bu beyaz bina Kıbrıs’taki önemli dini ziyaret noktalarından biridir. Kıbrıs’ta İslamiyetin yaygınlaşması için inşa edildiği düşünülmektedir.
Türk Tankı
1974 Kıbrıs Barıs Harekatı zamanında bir Türk tankının Besparmak dağlarının zirvesine kadar tırmanıp orada kaldığı bahsedilir. Bilmeyener için hep onun bir savaş efsanesi olduğunu sanır, ama bu gerçektir bir olaydır. Dünya savaş tarihinin ibret dolu bir tablosudur bu. Anıt hitabesinde şu ifadeler yer almaktadır;
“BU TANK TÜRK’E HAS ATILGANLIK VE CÜRETKARLIĞIN ANITLANMIŞ BİR ÖRNEĞİ VE SİMGESİDİR.”
Eski bir kilise olan müze, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inin kurulmasından sonra müzeye çevrilmiştir. Yüksek kulesi ise Girne’nin her yerinden görülebilmektedir. Girne ve çevresinde toplanan ikonlar bu müzede sergilenmektedir.
Koruçam ve Akdeniz Köyleri
Planlarımızın öncesinde biten Girne Turumuzda kalan vaktimizi köyleri gezerek geçirmeye karar verdik. Tavsiye edilen iki köyü ziyaret ettik.
Koruçam Köyü, Hristiyanların mezheplerinden ve günümüzde sayısı çok azalan Maronit’lerin yaşadığı bir köy. Köyün kendine has çok güzel bir atmosferi var.
Akdeniz Köyü, Uçsuz bucaksız bakir kumsalı ve güneşin batışının en güzel seyredildiği konumu ile Akdeniz köyü oldukça büyülü bir yer. Biraz sapa bir yerde olduğu için çok fazla turistik olmasa da fırsat bulursanız ziyaret edebilir ve gün batımını izleyebilirsiniz.
Güzelyurt
Kıbrıs gezilecek yerler listemizin bir diğer durağı olan Güzelyurt ilçesine geldik. Buradan çok fazla beklentiniz olmasın en başta belirteyim. Çok fazla gezilecek yeri yok. Gör geç ya da pas geç butonlarını kullanabilirsiniz.
Şirin ve kendi halinde olan Güzelyurt’a biz Girne sonrası uğramıştık. Çok detaylı gezemedik ama belli başlı yerlerini görme fırsatımız oldu. Bir de yağmura ve karanlığa yakalanınca bazı yerleri pas geçtik.
Adanın turunçgil noktasında üretim merkezi olan Güzelyurt ismi gibi güzel bir yer. Antik dönemde Yunanistan’dan göç eden Spartalılar tarafından tanrıça Afrodit için kurulduğu söylenen Güzelyurt konum olarak Girne, Lefke ve Lefkoşa’nın ortasında yer alıyor. Güzelyurt, tarihi ve doğal güzelliklerinin yanında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Kalkanlı Köyü’nde yer alan Kuzey Kıbrıs Kampüsü ile yavru vatanın eğitim hayatında önemli bir yere sahip. Aşağıda belli başlı Güzelyurt gezilecek yerler listesini bulabilirsiniz.
Güzelyurt Gezilecek Yerler Listesi
- Güzelyurt Kapalı Çarşı
- Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi
- Mamas Kilisesi
- Tumba Tu Skuru
- Mavi Köşk
Mavi Köşk Hakkında
Kıbrıs’ın turistler tarafından en çok yoğun ilgi gördüğü yer Mavi Köşk’tür. Girne-Güzelyurt yolu üzerinde ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin yakınında bulunan Mavi Köşk, büyük hikayesiyle, içindeki tüm odaların ihtişamıyla ve mimarisiyle görenleri adeta büyülüyor. Hikayesi ise bir o kadar etkiliyor. Orta Doğu’nun en büyük silah kaçakçısı ve aynı zamanda bir avukat olan İtalyan Rum asıllı Pablo Pavilides’e aittir Mavi Köşk. Pavilides özel olarak yaptırmıştır bu köşkü. Silah kaçakçılığını daha rahat yürütebilmek için inşa ettirdiği ev, bulunduğu vadinin her noktasını görüyor; fakat aşağıdan hiçbir şekilde görünmüyor. Zamanın şartlarına göre oldukça lüks olan Mavi Köşk, içindeki tüm eşyalarla birlikte orijinalliğini hala koruyor. Birçok odası olan köşkün her bölümü, kullanım amaçlarına göre ayrılmıştır. En çok göze çarpan odalar ise; mavi, kırmızı ve sarı renklerle ayrılmış odalardır. Pavilides, kırmızı odada mafya görüşmelerini yürütürmüş.
Mavi oda misafir odası olarak kullanılırken; sarı oda misafir çocukları için ayrılmış. Köşkün içinde önemli eşyaların olduğu kadar; tablolar da oldukça dikkat çekici. Aynı zamanda evin perdeleri de ses yalıtımlıdır. Pablo Pavilides, her detayı kendi lehine çevirerek yaptırdığı evin mimarını; başkaları tarafından öğrenilmesini engellemek için öldürmüştür. Aynı zamanda hayatı boyunca ölüm korkusu yaşadığını gösteren önemli detaylar da köşkte mevcut. Odasında bulunan gizli geçit, günah çıkarma köşelerinin birinde odanın tamamını gösteren bir ayna bunun bir göstergesidir. Kıbrıs’ta bulunan Mavi Köşk’ün hikayesinin tamamını öğrenmek için ziyaret edebilirsiniz. Müze görevlileri size bu köşkle ilgili daha çok bilgi verecektir. Kıbrıs tatilinizde Mavi Köşk’ü ziyaret ettikten sonra; Apostolos Andreas Manastırı’nı, Derviş Paşa Konağı’nı, Sarayönü Meydanı’nı, Mamas Manastırı’nı, Soli Bazilikası’nı, Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi’ni, Barış ve Özgürlük Müzesi’ni, Batık Gemi Müzesi’ni ve Halk Sanatları Müzesi’ni de gezi tatilinize dahil edebilirsiniz.
Lefke Kuzey Kıbrıs’ın altı ilçesinden biridir. Adanın en yeşil ve en çok portakal, mandalin bahçelerinin olduğu sessiz yeridir. Öyle ki Lefke belediyesinin armasında bile portakal bulunmaktadır. Lefke, Kasım 2015’te Cittaslow ünvanını almıştır. Soli Antik Kenti ve Vouni Sarayı başta olmak üzere tarihi yerleri görülmeye değer. Lefke Lefkoşa’dan 62 km, Girne’den ise 68 km uzaklıktadır. İlk olarak Soli Antik Kentine gidiyoruz.
Soli Antik Kenti
Soli adanın kuzey batı sahilinde Gemikonağı’nın bie mil kadar batısında Aşağı Bağlıköy sınırları içerisinde yer alan bir ören yeridir. Soli’nin tarihi İ.Ö. 11.yy’a kadar inmektedir. Asurluların haraç aldıkları kentleri içeren bir listede kentin adı Si-il-lu olarak geçmektedir. Soli ismi ise eski yazılı kaynaklara göre İ.Ö. 580 yılında adadaki krallardan Philokypros, hocası Atinalı filozof Solon’un tavsiyesi üzerine, başkentini Aepea kentinden Si-il-lu’ya taşımış ve buraya hocasının adını vermiştir.
Soli Bazilikası Kıbrıs’ta inşa edilen ilk kiliselerden biridir. Bazilika üç kapılı bir giriş ve bir giriş mekanıyla başlıyordu. Bunu dört tarafı sütunlarla çevrili ve çeşmesi olan bir avlu izliyordu. Bundan sonra gelen gene üç kapılı bir giriş ve narteksten sonra asıl kiliseye giriliyordu. Kilisenin içinde iki sıra halinde dizilmiş on ikişer taştan yontulmuş dev sütunlar nefi üçe bölmekteydi. Bu sütunların altlıkları bugünde yerlerindedir. Kilisenin döşemesi tamamen tessera (dört köşe kesilmiş ufak taşlar) mozaikle kaplı. Hayvan figürleri arasında etrafı asma dalları ve üzüm salkımlarıyla çevrili kuğu figürü dikkat çekiyor. Bazilikadan tiyatroya giderken yeşillikler içerisindeki yoldan gidiyorsunuz.
Soli’deki Roma tiyatrosu, bir tepenin denize bakan yamacında bir zamanlar aynı yerde olan bir Yunan tiyatrosunun yerine yapılmıştır.
Tiyatro İ.S. 2.yy’ın sonu ile 3.yy’ın başından kalmadır. Seyircilere ayrılan yarım daire şeklindeki oturma sıralarının olduğu bölüm kısmen tepenin kayasına oyulmuştur. Soli Tiyatrosunda her yıl Lefke Avrupa Ünversitesi’nin mezuniyet törenleri ve yine her yıl düzenlenen L.A.Ü. Bahar şenliklerinin ünlü sanatçı konserleri yapılmaktadır.
Eğer vaktiniz varsa Soli Parkurunda gezinti yapabilirsiniz. Hatta Lefke Yürüyüş Parkuru, Orkide Vadisi, Soli Harabeleri – Bağlıköy ve Vuni Sarayı – Yeşilırmak parkuru da olağanüstü manzaralar sunan bir güzergaha sahiptir.
Vouni Sarayı (Vouni Palace)
Deniz seviyesinin 270 m yükseğine inşa edilen Vouni Sarayı, Marion kentinin kralı Doxandros of Marion tarafından, civardaki yerleşim birimlerini ve özellikle Soli Kentini gözetlemek için 5.yy’da yaptırılmıştır. M.Ö. 380 yılında Soli halkı tarafından yakılan Vouni Sarayı bir daha yenilenememiştir.
Saray 107 odadan oluşmaktaymış. Günümüzde oda kalıntıları numaralandırılarak belirtilmiştir.
Yapılan kazılarda, pişmiş topraktan yapılmış ve sarayın ortadan kalktığı yangında siyahlaşmış testi içinde “Vouni Hazinesi” olarak adlandırılan eşyalar bulunmuştur. Vouni kalıntılarının bölümleri, giriş, kraliyet odaları, sütunlu avlu, mutfak avlusu, sarnıç, erzak depoları, hamamlar, oturma odaları, iş yerleridir.. Vouni Sarayına gelmek isterseniz Soli Antik Kentinden yaklaşık 5 km uzaklıkta. Tabelaları gördükten sonra biraz daha dağ yolundan ilerlemeniz gerekiyor. Giriş ücreti ödeme yerine ulaşırsınız. Arabanızı park edip gezebilirsiniz. Toplu taşıma tepeye kadar yok. Durakta inip yine yürümek gerekli. O nedenle rahat dolaşabilmek ve zamandan kazanmak için araç kiralamanız iyi olacaktır.
Acendu Çeşmesi (Acendu Fountain)
Lefke’ye gelip çok kişinin bilmediği ve doğal olarak gitmediği tarihi bir çeşme. Yolu biraz bozuk olsa da portakal bahçelerinin mis kokusu arasından ilerlemek muhteşem. Kıbrıs’ın Venedik idaresinde olduğu 15-16. asırlara ait bir pınar suyudur. Lefke Deresi ile Lağuna Dağı yamaçları arasında bulunan bu suyun, Cento isimli Venedikli komutan tarafından bulunduğu ve onun adına Çento’ nun suyu- Aqua De Cento– diye isimlendirildiği ancak zamanla halk dilinde Acendu şeklinde yayıldığı kabul edilmektedir.
Su Kemerleri
Lefke suyunu verimli kullanmak amacıyla hem Venedik dönemine ait hem de Osmanlı dönemine ait su kemerleri bulunmaktadır. Denize kadar uzanan verimli tarlaları olan Lefke, Osmanlı dönemlerinde tahıl üretim merkezlerinden biriydi. Bu nedenle tahılın öğütülmesi için birçok değirmen ve bunları çalıştıracak su gerizleri inşa edilmiştir. Bunlardan ayrı olarak narenciye bahçelerinin sulanması amacıyla Trodos dağından gelen suyun hendeklerle tüm kasabaya dağıtımı sağlanmıştır.
Şehit Hv. Plt. Yzb. Cengiz Topel Anıtı
Lefke Cengizköy yakınlarında ki Türk pilot yüzbaşı Cengiz Topel anıtı hemen deniz kenarında yer almakta.
Trabzonlu Tekel tütün eksperi Hakkı Bey’in oğludur. Babasının görevli olduğu İzmit’te 2 Eylül 1934 tarihinde doğdu. Annesi Mebuse Hanım’dır. İlk, orta, lise eğitiminin ardından 1955 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirip asteğmen olarak ordu saflarına katıldı. Küçük yaşlardan beri havacılığa olan merakı sonucu hava sınıfına ayrıldı. Pilotaj eğitimi için Kanada’ya gönderildi. Kanada’daki eğitimini başarıyla tamamlayarak 1957 yılında yurda dönüp Merzifon 5. Ana Jet Üs Komutanlığı’nda göreve başladı. 1961 yılında Eskişehir 1. Hava Ana Jet Üssü’ne atandı. 1963 yılında yüzbaşılığa terfi etti.
8 Ağustos 1964’te Türk Hava Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği uyarı uçuşunda, uçağı Rum uçaksavarlar tarafından vurulunca paraşütle atlamayı başarmasına rağmen esir alındıktan sonra öldürülmüştür.
Osmanlı Konakları
Osmanlı mimarisinin nadide örneklerini oluşturan Osmanlı Konakları, başkent Lefkoşa’dan sonra en fazla Lefke’de görülmektedir. Lefke’de 41 tane konak koruma altına alınmıştır
Hurma Ağaçları (Date Trees)
İki farklı mevsimde yetişen bu ağaçları bir arada görmeniz pek olağan değil. Ancak Lefke´de bu mümkün olmaktadır. Portakal bahçeleri ama öyle az filan değil ve hurma ağaçları.
Venedik Kemerleri (Venetian Arches)
Lefke suyunu verimli kullanmak amacıyla Venedik döneminde yapılan
tarihi Venedik Su kemerleri yıllar içerisinde hasara uğramış.
Taç Giyme Töreni Anıtı
Lefke’den geçen ana yolun üzerindeki meydanda silindirik su deposu şeklinde bir anıt bulunmaktadır. Bu anıt İngiltere kralı George VI’nın 12.5.1937 tarihinde taç giymesinin anısına inşa edilmiş ve cephesine İngiltere Kraliyet arması monte edilmiştir. Ancak dediğimiz gibi hemen dikkat çekmemekte. Ana yolun kenarında parkın karşısında bulunmaktadır.
Piri Mehmet Paşa Camisi ve Mezarlığı
Lefke’nin en eski camisi olup “Piri Paşa Camisi”, “Piri Mehmet Paşa Camisi” ve “Yukarı Cami” adıyla bilinmektedir. İlkin M.S VII. yüzyılda Kıbrıs’a gerçekleştirilen Arap akınları sırasında yapıldığı sanılmaktadır. Rivayete göre eskiden burada Ay. Yorgi Kilisesi vardı. M.S 649-963 yılları arasında Kıbrıs’a gerçekleştirilen İslâm akınları sırasında bu kilise camiye dönüştürülüp kullanılmış.
Caminin çevresindeki boş arazi çok uzun yıllar mezarlık olarak kullanıldıktan sonra 1970 yılında tamamen dağıtılır. Mezarlıktaki en güzel lahit mezar 1839 yılında vefat eden ve caminin doğu duvarının yanında bulunan Mir-i Miran Vezir Osman Paşa’ya ait olandır. Kıbrıs’taki Osmanlı dönemi taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan bu mezar Osman Paşa’nın eşi tarafından İzmir’de yaptırılıp buraya monte edilmiştir.
Anıt Çınar Ağacı (Monumental Plane Tree)
Lefke’deki Pir Mehmet Paşa Camisi’nin hemen karşısında bulunan tarihi çınar ağacı bakımsızlıktan dolayı çürümeye yüz tuttu. Yaklaşık 21 metre yüksekliğinde ve 4 buçuk metre genişliğindeki çınar ağacının, son yapılan araştırmalarda 200 yaşının üstünde olduğu tespit edildi.
Hellim Peyniri
Kuzey Kıbrıs denince Hellim, Hellim denince Kuzey Kıbrıs akla gelir. Adanın en leziz hellim peyniri ise, Lefke’de üretilir. Buraya kadar gelmişken hellim almadan olmaz. Kendimize alırken arkadaşlarımıza da Kuzey Kıbrıs’tan getirilecek en güzel hediyelerden diye düşündük. Peki nereden alacağız? Daha Kuzey Kıbrıs’a ilk ayak bastığımızda bize söylenen şuydu. Eğer yolunuz Lefke’ye düşecekse oradan alın. Lefke’de hemen her yerde bulabileceğimiz hellimi yapan aileler var. Soli Antik kentini gezerken görevliye sorduğumuzda hemen yakınımızda yapan bir aile var. Tüm turistler oradan alıyorlar dedi. Rotayı hemen oraya çevirdik. Gerçekten oldukça lezzetli, vakumlayarak satış yapan ve çok temiz bir yer. Peki hellim neden bu kadar seviliyor?
Soli Antik Kentini gezerken görevliye sorduğumuzda hemen yakınımızda yapan bir aile var. Tüm turistler oradan alıyorlar dedi. Rotayı hemen oraya çevirdik. Okkıran aile işletmesinden aldık. Gerçekten oldukça lezzetli, vakumlayarak satış yapan ve çok temiz bir yer. Peki hellim neden bu kadar seviliyor?
Hellim, sık dokulu, sarımsı beyaz renkte taze bir peynirdir. Genelde ızgarada ya da yağsız tavada kızartıldıktan sonra yenir. Ama biz kahvaltıda hiçbir işlem yapmadan yedik çok lezzetliydi. Hellimin içinde başta keçi sütü olmak üzere süt, tuz ve bazen de nane bulunur.
Bunların içinde keçi ve koyun sütlerinden yapılanları daha dayanıklı ve lezzetlidir, bunlar bir yıl kadar dayanabilir. İnek sütünden yapılan hellim ise birkaç ay içinde bozulur ve daha az lezzetlidir.Bazen, bu üç farklı hayvanın sütü karıştırılarak hellim yapımında kullanılır.
Lefke´de yaşama dokunma zamanı
Lefke yeşilin her tonunu yansıtan doğal güzellikleri, verimli toprakları, özgün kültürel mirası, huzurlu ve kaliteli yaşam koşulları ile ziyaretçilerini büyüleyen ve unutamayacakları anlar yaşatan bir turizm bölgesidir.
Eko Bahçelerde Kahvaltı
Kuzey Kıbrıs´a özgü yöresel yiyecekler ile güne başlayabilirsiniz.
Soli Antik Şehri`ni ziyaret edebilirsiniz
Kıbrıs’ta kurulan en önemli Şehir Kırallıklarından biri olan Soli’nin tarihçesi, M.Ö. 700 yıllarına kadar uzanmaktadır. Soli Roma Tiyatrosu, eskiden aynı yerde olan bir Yunan tiyatrosunun yerine, M.S.2. yy ile 3.yy arasındaki dönemde, bir tepenin denize bakan yamacında yapılmıştır. Gerçek kapasitesi 4000 kişi olan tiyatronun, sahne binası iki katlıdır. Bu bölüm mermer ve heykellerle süslüdür. Tiyatronun batısındaki bir tepe üzerinde Aphrodite adanmış bir tapınağın izlerine rastlanmıştır. 2005 yılında yürütülen kazılarda çok zengin Altın buluntular ve Arkeolojik eserler ortaya çıkartılmıştır.
Vuni Sarayı´nın eşsiz manzarasının tadını çıkarabilirsiniz
Deniz seviyesinin 270 m yükseğine inşa edilen ve 137 odadan oluşan Vuni Sarayı, Marion kentinin Pers sempatizanı olan kralı Doxandros of Marion tarafından, civardaki Yunan taraftarı yerleşim birimlerinin (Soli Kenti) kontrolü için 5.yyda yaptırılmıştır. Vouni kalıntılarının bölümleri, giriş, kraliyet odaları, sütunlu avlu, mutfak avlusu, sarnıç, erzak depoları, hamamlar, oturma odaları, iş yerleridir.. Vouni Hamamları, sıcak hamam türünün en eski örneklerindendir.
Petra Tou Limnidi`yi gözlemleyebilirsiniz
MÖ 5000 senesine tarihlendirilen, kazısı İsveç kazı heyeti tarafından gerçekleştirilen neolitik döneme ait bir yerleşim yeridir.
Şeyh Nazım Dergahı ve Türbesini ziyaret edebilirsiniz
İslam tarikatları içinde nüfuz ve nüfus açısından önemli bir yere sahip Nakşibendi cemaatinin dünyadaki en önemli ismi Şeyh Nazım Kıbrısi El Hakkani, 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu. Şeyh Muhammed Nazım Adil el- Kıbrısi el-Hakkani el-Rabbani Hazretleri adıyla bilinen Kıbrısi, uzun yıllardır Lefke’deki dergahında yaşıyordu. Kıbrısi’nin başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinde, Asya ve Amerika’da çok sayıda müridi bulunuyor.
Acendu Çeşmesini ziyaret edebilirsiniz
Kıbrıs’ın Venedik idaresinde olduğu 15-16. asırlara ait bir pınar suyudur. Kasabanın doğusunda, Lefke Deresi ile Lağuna Dağı yamaçları arasında bulunan bu suyun, Cento isimli bir Venedikli komutan tarafından bulunduğu ve onun adına hitaben Çento’nun suyu- Aqua De Cento- diye isimlendirildiği ancak zamanla halk dilinde Acendu şeklinde yayıldığı kabul edilmektedir.
Osmanlı, Venedik ve İngiliz Mimari eserlerini gözlemleyebilirsiniz
Osmanlı mimarisinin nadide örneklerini oluşturan Osmanlı Konakları, başkent Lefkoşa’dan sonra en fazla Lefke’de görülebilir. Çok sayıda tarihi eve ve konağa sahip Lefke’de 41 tane konak yasa ile koruma altına alınmıştır. 18. , 19. Ve 20. Yüzyıla ait yapılar oldukça görkemli bir mimariye sahiptir.
a) Osmanlı mimarisi ile yapılan Konaklar ve bulundukları caddeler otantik dokunun yansıtıldığı etkilieyici manzaralar sunar.
b) Taç Giyme Anıtı/Su Deposu
Üzerinde VI. George’un krallığa getirilişini anlatan bir yazı ve İngiliz Kıraliyet arması bulunan 12.5.1937 tarihinde yapılan Su Deposu, Lefke çarşısının merkezinde yer almaktadır.
c) Su Kemerleri
Lefke suyunu verimli kullanmak amacıyla hem Venedik dönemine ait hem de Osmanlı dönemine ait su kemerleri bulunmaktadır. Denize kadar uzanan verimli tarlaları olan Lefke, Osmanlı dönemlerinde tahıl üretim merkezlerinden biriydi. Bu nedenle tahılın öğütülmesi için birçok değirmen ve bunları çalıştıracak su gerizleri inşa edilmiştir. Bunlardan ayrı olarak narenciye bahçelerinin sulanması amacıyla Trodos dağından gelen suyun hendeklerle tüm kasabaya dağıtımı sağlanmıştır. Bugün Lefke, bazı yol kenarları boyunca uzanan su kanalları ve yer yer Osmanlı taş işçiliğini yansıtan su kemerleri dikkat çekicidir. 1879 yılında Kıbrıs’ı ziyeret eden Sir Samuel Baker, Lefke’de gördüğü suyla dönen değirmenlere su akıtan su yollarındaki taş işçiliğinin zarif ve örgü bezemeli olduğunu yazmıştır. Ancak bu kemerlerden sadece 10 tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.
Eko-Köy Bağlıköy´ü ziyaret edebilirsiniz
Adını Ekoköy olarak duyurmaya başlayan Bağlıköy’ün eski Kıbrıs dokusu yansıtan özellikleri görmek ve Kıbrıs kültürünü yaşatmaya çalışan köylülerle tanışmak sizleri etkileyecektir.
Lefke ve Yeşilırmak´da bahçesinden çilek ve portakal toplayabilirsiniz
Yeşilırmak köyünde tarladan çilek toplayabileceğiniz gibi, Lefke´de portakal bahçelerinden Yafa portakalı toplayabilirsiniz.
Yeşilırmak´da Guiness Rekorlar kitabına giren asma ağacını görebilirsiniz.
Kuzey Kıbrıs’ın en batı ucunda yer alan Yeşilırmak’ta görülmesi gereken en önemli durak noktalarından bir tanesi de hiç şüphesiz, 1947 senesinde Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmiş tarihi asmadır. Asmalı Plaj mevkiinde bulunan yüzlerce yıllık tarihi asma, 85 cm’lik kalınlığı, heybetli görüntüsü ve her yıl vermiş olduğu yaklaşık 3 tonluk üzümle kitaptaki yerini almayı hak etmiş durumda.
Hurma ve Portakal ağaçlarını bir arada görebilirsiniz
İki farklı mevsimde yetişen bu ağaçları birarada görmeniz pek olağan değil.
Ancak Lefke´de bu mümkün.
Kite Surf yapabilir veya izleyebilirsiniz
Kuzey Kıbrıs’ta hızlı gelişen trendler arasına giren bir spor dalı olan surf-kitesurf, Yedidalga ve Gaziveren´de can buluyor.
Lefke Merkezin tarihi dokusu içinde, asırlık kahvehanelerde kahve içebilirsiniz
Lefkeli maden işçilerinin yorgunluk attığı kahvelerde mola verebilirsiniz.
Kırmızı Limanı ziyaret edebilirsiniz
Kıbrıs´ın Eyfel Kulesi!
Güneş’in batışının en güzel izlenebileceği yerlerden birisi..
Kırmızı Liman, Lefke bölgesinin hemen hemen her noktasından görülebilen önemli bir simge. Sadece deniz içerisindeki uzunluğu 500 metre olup, her bir direk arası mesafe 50 metredir. Liman iskelesinin, toplam uzunluğu ise yaklaşık bir kilometre olarak hesaplanmıştır.
1974 öncesi bakır madeni ve krom, 74 sonrasında ise yığın olarak kalan krom ve deniz kenarından portakal ihraç edildiği o hareketli günleri yaşayanlar tarafından anlatılmaktadır.
Kuzey Kıbrısın en batısında gün batımını izleyebilirsiniz.
Yürüyüş Parkurlarında doğa ile iç içe olabilirsiniz
Lefke, Bağlıköy ve Yeşilırmak bölgelerinde oluşturmaya başlanan, yürüyüş yolları özel ilgi turizmi açısından meraklılarına farklı alternatifler sunar. Özellikle, Lefke Yürüyüş Parkuru, Orkide Vadisi, Soli Harabeleri – Bağlıköy ve Vuni Sarayı – Yeşilırmak parkuru muhteşem türlere sahip olması yanında, olağanüstü manzaralar sunan bir güzergaha sahiptir.
Slowfood yiyeceklerin tadına bakabilirsiniz
Slowfood Nedir?
En kaba ifadesiyle “fast food”un temsil ettiği değerleri, gene gıda üzerinden sorgulayan ve siyasetini gıdanın geleceği üzerinden ifade eden bir hareket.
Lefke Barajını izleyebilirsiniz
KKTC’deki en büyük ikinci gölet niteliğindeki Gemikonağı Göletinin yapımına 1989 yılında başlanmış olup bitiş tarihi 1992’dir. 4.000.000 ton su tutma kapasitesine sahip Gemikonağı göleti Lefke bölgesinin su ihtiyacını karşılamaktadır.
Eski bakır ürünlerinizi kalaylama işlemi ile geri dönüştürebilirsiniz
Son yıllarda bakır mutfak gereçlerine yeniden ilgi gösterilmeye başlandı. Bunun temel nedeni bakır bir tencerede veya tavada pişirilen yemeğin çok lezzetli olmasıdır. Eğer evinizde bakırdan mutfak gereçleri kullanacaksanız, bu eşyaların belirli sürelerle bakıma yani kalaya ihtiyaç duyduğunu bilmelisiniz. Kalaylama işlemini Gemikonağı’nda yaptırabilirsiniz.
Cittaslow Lefke´de yavaşlayabilirsiniz!
Cittaslow Nedir?
İtalyanca citta (şehir) ve İngilizce slow (yavaş) kelimelerinin birleştirilmesinden oluşan, Cittaslow ‘yavaş şehir veya Sakin şehir’ anlamında kullanılıyor. İtalya’da başlayan Cittaslow hareketinin ana amacı, acele etmeden her şeyi doyasıya ve tadında, geçmişin getirdiği tarihsel kültürel ve çevresel mirası hissederek , daha insani, daha çevreci, düne bugüne ve gelecek nesillere saygılı olarak yaşamaktır. Yaşadığınız kenti, orada yaşayan veya ziyarete gelen insanları önemsemek, çevreyi korumak, yerel özellikleri ve ürünleri öne çıkarmak, tüm şehirlerin aynılaşmasına karşı çıkmak ve her bir şehri kendi özgünlüğü ile desteklemek bu düşüncenin temelini oluşturmaktadır. Cittaslow, aslında bir düşünce yöntemidir. Tüm sakin şehirler, salyangoz logosunu kullanıyor. Lefke, barındırmış olduğu, zengin tarihi, kültürel ve doğal değerleri ile cittaslow için çok büyük bir potansiyel taşıyor. 1999 senesinde İtalya’da başlayan Cittaslow hareketine, dünyanın farklı kıtalarından 232 şehir üye. Lefke, kasım 2015’ten beri bu ağa üye. Lefke, yeniden keşfedilmeyi bekleyen gizli bir hazine gibi ziyaretçilerini bekliyor. Lefke, cittaslow gelişimi için seçilen slogan çok şey anlatıyor.
Adanın en dingin ve en keyifli tatil yerlerinden biri olan Lefke; “Güneş-deniz-kum-yeşil-tarih” olarak sunulan bildik gezi rehberileri söylemleri yanı sıra; Kuzey Kıbrıs’ın zengin alternatif turizm potansiyeli olan Lefke yaşam alanı ve adanın öteki yerleri, dört mevsim yeni konuklarını bekliyor. Mersin Taçucu limanından feribot ile ve Ercan Havalimanı’na indikten sonra, Başkent Lefkoşe, Karpaz, Magosa, Girne, Güzelyurt ve Lefke’ye ulaşmanız çok kolaydır.
Kıbrıs Barış Harekatı’nin 30. Yılı törenlerinde (2004), bizi konuk eden KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’a ve de 2010 yılında TRT Belgesel Kanalı adına çektiğim, “Kuzey Kıbrıs Su Medeniyeti” belgeseli çalışmalarımda, bize desteğini esirgemeyen KKTC eski Başbakanı ve Meclis Başkanı Sayın Hakkı Atun’a teşekkür borçluyum…
Kıbrıs’a Don Kişot gerek
Kıbrıs’ta “Girit Oyunu”mu oynanıyor?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın “Koloni İdaresinde Kıbrıs Türkleri” kitabında yer alan bazı tarihi ve siyasal tespitler, ada üzerindeki oynanan oyunların, özellikle “Girit Oyunu”nun sonuçları ile yakın tarihe tanıklık ediyor. Bu kitabı yeniden okumanın tam zamanı… Tüm kirli oyunları bozmanın yolu, Don Kişot olmaktan mı geçer? Magosa Zindanı’nda “Don Kişot” kitabını yazan Cervantez, “Kuvayı Milliye’nin bir neferi olarak Gazi Mustafa Kemal’in emrine uyup, bu kez Kıbrıs’taki kirliliklerle savaşmaya geliyor… Yel değirmenlerine, hayaletlere, var olan ve açılacak üslere, uydulara, şeytanlara, ölüm makinalarına ve “kağıttan kaplan” emperyalizme karşı savaşmak üzere atını denize süren Don Kişot, komutanı Gazi Kemal’in emrinde…
“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!..”
Kalemini, kitabını ve yüreğini silah olarak kullanan “Olgun ve nurlu bilgeler ordusu” görev başına…
Haydi, Don Kişot gibi kuşanalım zırhımızı. Atlayalım Düldüle, Küheylana. Yoldaşımız Sanço Panço ile birlikte, sürelim atımızı Akdeniz’e…
Anadolu ateşi yandı. İçimizdeki fener ışıdı. Evliyalar ve Düş yoldaşları görev başında…
Savulun gavurlar, Kıbrıs’ı kurtarmaya Firariler ve Don Kişotlar geliyor… Barış, hemen şimdi…
Yaşadığı toprakları özleyen Kahraman Don Kişot ve Yoleri Gezgin Derviş ile Kıbrıs’ı fethetmeye var mısınız?
“Turizm barışın sigortası” gerçeğinden hareketle, Kuzey Kıbrıs gezimiz sürüyor…
Kıbrıs-Cyprus-Zypern olarak bilinen adanın kuzeyinde, 1571’den beri Türklerin egemenliği sürmektedir. Kıbrıs’ta tarihi, kültürel ve ekonomik doku bakımından Ortadoğu’da yaşamış tüm uygarlıkların izine rastlanır. Çok memeli Kibela’nın dudak izi gibi…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın “Koloni İdaresinde Kıbrıs Türkleri” kitabında yer alan bazı tarihi ve siyasal tesbitler, ada üzerindeki oynanan oyunların, özellikle “Girit oyunu”nun sonuçları ile yakın tarihe tanıklık ediyor. Bu kitabı yeniden okumanın tam zamanı…
Adada, sirtaki ve harmandalı oyunlarının yanı sıra; “Girit oyunu” ve tüm dinler için Kıbrıs’ın tarih boyunca stratejik özelliğinden ötürü başka kirli oyunlar da oynanmaktadır. Şimdi ise ABD, AB ve İsrail’in başını çektiği; Anadolu, Akdeniz, Ortadoğu ve tüm Anakara(Kıta)’larda “Barış”ı tehdit eden yeni oyunlar oynanıyor. Tarih boyunca “Türk” sözcüğünün gücü ve içeriğinden rahatsız olanlar, yüz yıl önce hazırladıkları projeleri uygulamaya koyuyor. Başta “Kutsal Anadolu” toprakları olmak üzere, “Avrasya” coğrafyasında yeni “böl-parçala-yönet” oyunları için, halkları “evet-hayır” dansına zorluyorlar. Oysa, Kıbrıs’ta ve tüm bölgede halklar, “Yumuşama ve Barış” içinde kardeşçe yaşamak istiyor. Çünkü, halkların dostça yaşaması için o kadar çok ortak paydası var ki, anlatmakla bitmez…
Koca ve çok memeli Anatanrıça Kibele’nin bereketi ve konukseverliği, Piyale Paşa zamanında (1571); Niğde, Ulukışla, Bor, Ereğli, Aksaray, Karaman, Konya ve Nevşehir başta olmak üzere, Kıbrıs’a getirilen öteki İç Anadolu Türkleri’nin geleneği ile zenginleşmiş. Folklor, mutfak ve pek çok gelenekleriyle adaya gelen Türk halkı, yerli yaşam tarzı ile hemen kaynaşmış. Pek çok zenginliklerinin yanı sıra, Kalakas Molihiya adı verilen sebzeli yemekleri, ceviz ezmesi tatlısı ve Safa Afrodit şarabı ikram eden güzel kızların esprileri bu gerçeği çağrıştırıyor.
Girneli eski dostum Dr. İsmet Avcı, Şair Neşe Yaşin, şair Fadıl Oktay, Bekir Taşsever, Ömer Faruk Beyaz, İsmail Poyraz, Ahmet Ömerağa, Kezban Arnavut, Nilüfer Sönmez, Girneli aktivist Ayşe Akgül, Mustafa Mutlu İbili’ye selam olsun… Gazeteci Azmi Koçak ile birlikte Girne’nin ara sokaklarından birinde konaklıyoruz. Mor çiçekli yakoranda ağacı gölgesinde balık yiyor ve beyaz şarabımızı “barış ve halkların kardeşliği şerefine” kaldırıyoruz. İşletmeci Kamil Tuncay ve ressam eşi Limasollu Pınar’ın Kıbrıs lehçesi ile konuşmalarına ve ağız dolusu gülüşlerine tanık oluyoruz: “Bir baktım ki karşınızdan ben eşkerdim…”
Adalet Bakanı olamayan tek ülke belki de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bu günkü Millet Meclisinin %60’nın doktor olduğunu öğrenmemiz, bizi biraz olsun şaşırttı. Kendi kendimize şu yorumu yapmamıza neden oldu: “KKTC Meclisi’nin bir poliklinik gibi çalıştığı ve hasta ülkeyi kurtarmak için tanı ve iyileştirmedeki ustalıklarını, hipograt yemini ederek gösteriyor olmalılar.”
M.Ö. 150 yılında Doğu Roma İmparatorluğu döneminde, Kıbrıslı kadınların “gözyaşı şişeleri”nin sergilendiği St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi, bir başka mitolojiye tanıklık ediyordu. Gurbete, işe ve askere giden erkeğini bekleyen kadınların, hasret, hüzün ve umut dolu göz pınarlarından akan yaşları biriktirdikleri bu şişeler, aslında sadakat ve yıllarca beklenen kara sevdanın ölçütü. Erkeği döndüğünde de: “Senin için bu kadar gözyaşı döktüm” diyen sevdalı güzellerin aşk iksiri olmuş bu şişeler. Tıpkı, Beşparmak dağları’nın eteğinde bulunan Bellapaıs (Barış) Manastırı’nda Gotik sutunlara sinmiş yasaklı kutsal rahibelerin tesbih çekerek doyuma ulaşmalarındaki sevi yüklü ve gizemli yaşamları gibi…
Mitolojileri günümüze taşıyan bir başka turizm cenneti var adada. Magosa’ya 8 km. uzaklıkta bulunan beş yıldızlı Salamis Bay Tesisleri, altın kumsalı, mavi bayraklı denizi, çağdaş ve sevecen hizmet anlayışı ile farklılık gösteriyor. Yılın 12 ayında her tür turizm dalında hizmet veren bu güzide yer; güven, temizlik, sağlık, eğlence, dinlence, alış veriş, doğa ve soft turizm olanakları sunuyor.
Kutsal ve büyülü ada Kıbrıs’ın en ilginç yerlerinden olan Magosa Kalesi. Magosa Zindanı’nın karşısında bulunan tarihi kilise ve üzerindeki cami minaresi, görkemli bir inanç turizm abidesi olarak duruyor. Mayorka’dan Kıbrıs’a selam!…
İspanya’nınAkdeniz’deki incisi Mayorka Adası’nda Barbaros Kalesi’ni gezdikten sonra, bir Katalon ailenin konuğu olduğum sırada, araştırmacı-yazar yaşlı aile büyüğünün anlattıkları karşısında büyülendim. Bilmediğim bir gerçekle baş başaydım. Duyduklarım beni çok heyecanlandırdı… Türkiyeli olduğumu öğrenince bana teşekkür eden Katalon yazara, neden teşekkür ettiğini sorduğumda, yanıtı ilginçti: “Cervantez’in kolunu kestiğiniz için” dedi. Ben de kendisine: “Eğer biz Cervantez’in kolunu kesmiş isek, bize kızmanız gerekirdi” deyince adam, eski bir kitaptan Cervantez’in şu sözünü okudu:
“Ben 50 yaşındaydım ve yayınlanmış hiç eserim yoktu. İyi ki beni Türkler esir alıp Kıbrıs’ta zindana attılar. Banka soyguncusu, paralı asker, korsan ve savaş suçlusu olduğum için sol kolumu kestiler. Türklere teşekkür ederim. Çünkü, ben bir suçlu olarak İspanya’da engizisyon tarafından aranıyordum. Eğer onların eline geçseydim, beni yargılamadan ölüme mahküm edeceklerdi. Oysa benim sağlam kalan sağ kolumla dünyanın en büyük eserleri arasına giren “Don Kişot” kitabını yazdım. Kolumun kesilmesine karşın, bana bu olanağı sağlayan Kızıl Sakal (Barboros) Hayrettin’e ve Türklere minettarım…” diyen, Dünya klasikleri içinde en çok okunanünlü “Don Kişot” kitabının yazarı Cervantez’i (1575) ağırlayan Magosa Zindanı, 300 yıl sonra bir başka büyük edebiyatçıya da esin kaynağı olmuştu.
“Zalim olsa ne rütbe bi-perva
Yine bünyad-ı zülmü biz yıkarız!..
Merkez-i make atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız!…”
Diyen Vatan Şairi Namık Kemal’e de (1873); 3 yıl zindan olan Magosa Kalesi ve Kıbrıs, şu anda bile görkemini, stratejik önemini ve gizemini koruyor..
Kuzey Kıbrıs ön bahçemiz
Cervantez ve Namık Kemal başta olmak üzere, pek çok edebiyatçıya-sanatçıya esin kaynağı olan Kuzey Kıbrıs gezimiz sürüyor…
Anadolu’nun ön bahçesi olan Kıbrıs; tarihi, kültürü, edebiyatı, turizmi, iklimi, bereketli toprakları, doğal zenginlikleri ve stratejik önemi ile yeniden gündemde…
Adada bulunan Ulukışla Kasabası’nın Adanalı ve Kozanlı halkı, 1974’den sonra gelip Magosa-Karpaz arasındaki, eski bir köye yerleşmişler. Köydeki eski tarihi kilise-müze ve yeni yapılan cami yanyana duruyor. Tıp kı, Magosa, Karpaz ve adanın öteki yerleşimlerinde olduğu gibi, dinlerin ve halkların kardeşliğini simgeliyor. Acaba, Niğde’nin Ulukışla ilçesi ile bu köyün arasında bir bağ var mı? Memleketim Ulukışla olması nedeniyle, bu benzerlik beni oldukça ilgilendirdi. Çünkü, Osmanlı Salnameleri’nden öğrendiğimiz kadarıyla, 1571’de Osmanlı egemenliğine geçen Kıbrıs’a İç Anadolu’dan pek çok aile göç etmişti. O zaman Ulukışla’dan da 35 Türkmen aile adaya yerleşmiş. 1974 sonrası da, benzeri bir göç ve buna bağlı ortak köy isimlerine tanıklık ediyoruz.
Geziler sırasında bir başka gerçeği de gözlemliyoruz. 1974 savaşında bomba ve silah seslerinden ürken adanın eşekleri, Kuzey Kıbrıs’ın en sivri burnunda bulunan Karpaz ormanlık ve dağlık bölgelerine kaçmışlar. O zamandan beri, yabanıl olarak yaşayan Kıbrıs eşekleri, özgürlüğün tadını çıkarıyor.
Dipkarpaz Köyü’nde yaşayan Rumlar(%30) ve Türkler(%70); cami, kilise, kahve, tarla ve evlerinde, birlikte gül gibi yaşayıp gidiyorlar. Annan Planı’ndan ve yapılan referandumdan hoşnut değiller. 30 yıldır sorunsuz yaşıyorlar. Birlikte tavla oynuyor ve düğünlerde halay çekiyorlar. Bayramlarda birbirlerine, Paskalya çöreği ve kurban eti ikram ediyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında, adanın en uç noktası olan Zafer Burnu’na yakın yerde bulunan Apostolos Andreas Kilisesi’nde, kedileri ve domuzlarıyla birlikte huzur içinde yaşayan Rahibe Erika’yı kaybettik (86). Rumcadan başka dil bilmediği için anlaşamıyorduk. Karpaz Yarımadası, zengin tarihi dokusuyla, Doğu Akdeniz’e kurulmuş bir açık hava müzesidir. Buradaki her yapı ve burada yaşayan herkes, adada var olan uygarlık tarihinin sahibi gibi. Büyülü doğası, lüks otelleri, kumarhaneleri, dinlence ve eğlence merkezleri, çağdaş tesisleri, sıcak insanları, zengin bitki örtüsü, bakire doğası, altın kumsalları, nice uygarlıkların izlerini taşıyan kültürü ve tarihi dokusuyla bir yeryüzü cenneti özelliğini taşıyan Kuzey Kıbrıs, şimdi yeni geleceğini bekliyor.
Kıbrıslı siyah ve turkuvaz gözlü güzellerin dudak izine yansıyan Akdeniz mavisi, size göz kırpıyor. Maviş maviş bir el sallanıyor ardınızdan. Turunç kokulu bir öpücük gülümsüyor, Ercan Hava Limanı’nda. Gençlik ilacı harnup balı tadında, bir gezi sonrası ardınızda kalanlar, dudak izli mektupların içinde yaşıyor. İş toplantılarınız, felekten gün çalarak hafta sonu yada yıllık kaçamaklarınız için Mersin Taşucu’ndan feribotla ya da KTHY ileKuzey Kıbrıs’a uçun. Kendi evinizde ve dostlarınızın arasında olmanın güven ve mutluluğu içinde, özgürlüğün tadını çıkarın. Akdeniz’in sarı sıcağını, Mersin kokulu Bolkar Dağları’nın serin yelleri ile aralayın. Kurak mevsimde yaşama dokunun, sırılsıklam. Uçuk, aykırı ve çocukça düşler kurun… Düşlerinizde yaşayın. Düşe düşen düşlerinizle… Mutlu ve özgürce… Sevi yüklü şiirlere esin kaynağı olan Kıbrıs’ta ikinci baharı yaşayın… Yarın geç olabilir… Sevmek bize yakışıyor… Çünkü sevgi, barışın ilacıdır… Barış, hemen şimdi…
Çok memeli Ana Tanrıça Kibele gibi Kıbrıslı güzellerin “gözyaşı şişesi”ne dolan ve yüzünüze ya da dudağınıza dokunan kırmızı dudak izi, Ada’ya (Cennet’e) yeniden gelmenizin vizesi ya da mührü gibi, yüreğinize ve belleğinize kazınacak. Anadolu’nun ön bahçesi Kuzey Kıbrıs’a yeniden gelmenizin mutlaka “yaşamsal” nedenleri olmalı. Sevdiklerinizle birlikte, yaşam kaynağı “güneşi içenlerin türküsü”nü söyleyeceksiniz. Don Kişot ve Namık Kemal size eşlik edecek…
Toros Dağları bize el sallıyor. Anadolu ateşini öpüp, barış gölü Akdeniz’in mavi sularını yalayarak uçan göçmen kuşlar ve turunç kokularına bezenmiş zeytin gözlü-sevdalı kızlarla birlikte, Beşparmak Dağları’nda bir türkü tutturmuşuz yeniden, turnalar zamanı…
“Özgürlük ve Barış tüm insanlara!…”
Kıbrıs adasının su sorunu kuzey ve güney diye ayrım yapmaksızın bir bütündür. Turizm ve ulaşım potansiyeli de aynıdır. Bu nedenle, bir bütün olarak Kıbrıs Adası’nın su, ulaşım ve Akdeniz turizm pastasından faydalanma sorununa çözüm için; bağımsız iki devletli ve ortak çözümlü barış ve ortak komşuluk yolları-çıkarları aranmalıdır. Bu bağlamda, Kuzey Kıbrıs gezi yazım ışığında; bu kez “Güney Kıbrıs gezim” için, adanın Rum tarafına gitmeyi ve meraklı gezginleri bilgilendirmeyi arzuluyorum. Güney Kıbrıs’ta yaşayan sevgili şair arkadaşım Neşe Yaşın, rehberlik etmek içinbeni bekliyor. Yoleri gezgin dervişin yeni maceralarını merak etmeye devam ediniz… Barış, turizmin güvencesi ve sigortasıdır…
Dostlukla yollardayım yeniden…
KAYNAK: www.dursunozden.com.tr