Ürdün Petra Antik Kenti (Dış gezi)

Ürdün Petra Antik Kenti

Dursun ÖZDEN (Travel Writer)

Ürdün masal gibi bir ülke. Kızıl çölleri, Ölü Deniz Lüt Gölü, turkuaz denizleri, ilginç kanyonları ve inanç ve antik kentleri ve özgün gastronomi kültürü ile tadına doyamayacağınız deneyimler sunuyor. Maceracı gezginleri çağırıyor, yeniden…

Nebatilerin kayıp şehri Petra Antik Kentini, Maan İlini ve dünyanın en derin kara parçası olan Lüt Gölü (-400 metre), gezi haritanızda işaretleyiniz. Bizim hayatımızda gördüğümüz tartışmasız en güzel yerlerden bir tanesi. Aynı zamanda Ürdün en “iyi ki gitmişiz” dediğimiz ülkelerden bir tanesi. Her yıl binlerce turist sırf Petra Antik Kenti için Ürdün’ü ziyarete gidiyor. Ve bu çok haklı bir gidiş sebebi.

Ürdün’de gezilip görülmesi gereken yerler

Amman: Ürdün başkenti. Şehrin kaotik yapısını, Ortadoğu’da hissettiren çatısız toprak rengi binalarını, daracık sokaklarını, pazarlarını, Roma döneminden kalma tarihi eserlerini ve Ürdün’ün şehir hayatı atmosferini yaşamak için görmeniz gerekecek.

Jerash: Roma döneminden kalan devasa şehirler var bu bölgede. Özelikle tarih severlerin uğrak noktası. Amman’dan 30 dakika mesafede. Günübirlik gidip, Amman’a dönebilirsiniz.

Madaba: Ürdün’de en çok Hıristiyan vatandaşın yaşadığı şehir. Özellikle, St George kilisesi ve içerisindeki dünyanın en eski mozaiklerinden birisi olan yapı görülmeli. Bu mozaiğin üzerinde bulunan harita, İncil’deki Filistin’i tasvir eden ilk Hristiyan harita örneği olması ile önemli.

Mount Nebo: Tevrat’a göre Hz Musa’nın vaat edilmiş olan kutsal toprakları gördüğü yer olarak bilindiği için çok değerlidir. Hatta sonrasında Hz Musa’nın yine bu topraklarda öldüğü dağ olarak bilindiği için kutsal sayılmaktadır.

Bölgeyi kuş bakışı açı ile görebileceğiniz Nebo Dağından sol çaprazınızda Ölüdeniz’i ve sağ çaprazınızda ise uğruna savaşılan coğrafyaya yani Filistin’e bakınca biraz garip hissedeceksiniz.

Evanshotspa: Aslında burası bir otel. Ama öyle bir yerde kurulu ki, insan kendisini bir filmin içindeymiş gibi hissediyor. Topraktan başka hiç bir şey olmayan bölgede bulunan yemyeşil bir vadi düşünün.

Bu vadinin yamaçlarından ise, termal suların aktığını ve sizin o manzaraya bakarken sıcacık suda yüzdüğünüzü hayal edin. Sırf o anı bir daha görmek ve hayranlıkla izlerkenki hislerimi yeniden yaşamak için yine giderim.

Baptism Area : Buraya neden geleceksiniz ? Anlatayım. Burası İsrail sınırı. Hz. İsa’nın vaftiz edildiği yer. O yüzden çok ama çok değerli bir yer. Özellikle küçücük çocukların vaftiz edilme anlarına kanlı-canlı şahit oluyor olacaksınız. İsrail ile arada sadece 4-5 metrelik bir mesafe olacak.

Ölüdeniz (Lut Gölü) : Deniz seviyesinden 400 metre aşağıda ve aynı zamanda % 30 civarında tuz seviyesine (Akdeniz’de % 3 seviyesinde tuz oranı vardır.) sahip bir yer olmasının yanında, asıl önemli olan özelliği ise bu denizde Lut kavminin helak olduğu bilindiği için manevi bir ağırlığı var.

Buraya geldiğinizde dünyanın en alçak noktasında olacaksınız ve göreceğiniz denizin rengi, normal bir denizin renginden tam 9 kat daha renkli olacak. Lakin aşırı tuzdan dolayı hiç bir canlı yaşamamaktadır.

Vadi Mujib : Trekkin sever misiniz ? Eğer seviyorsanız adres Vadi Mujib olacak. Parkur 4 saat sürecek. Gördüğüm en güzel taşlar bu vadideydi. Gitmeden önce su geçirmez çantanız olmalı. Oldukça ıslanacaksınız.

Kerak Kalesi : 1140 yılında inşa edilmiş bir kaleburası. Haçlı seferleri sırasında Hıristiyan askerlerin korunması için inşa edilmiş. Günümüzde de oldukça güzel korunmuş. Giriş için 1 Dinar ödeyecek ve yaklaşık 1 saatte kaleyi keşfedeceksiniz.

Wadi Dana : Trekking yapılacak en iyi yerlerden birisi olarak biliniyor. Kerak kalesi ile Petra arasında kalıyor. Biz gitmedik. Ama belki siz gidersiniz diye belirteyim dedim.

Petra : Sayfalarca yazarım aslında. Ürdün’de gezilecek en önemli yer. Burası, M.Ö. 4 y.y’a dayanan tarihinin yanında, dönemin en önemli tüccarlarının yani Nebatiler’in başkenti.

Gördüğüm en güzel kanyonlardan birisi. Hem gece hem de gündüz geziyor olacaksınız.

Wadi Rum : Ay vadisi. 4.000 yıllık kaya resimleri olan, 12.000 yıllık bir bölge olmasını geçtim de, o gün batımı, çöldeki otelde yediğimiz kuzu tandır, akşam çölün ortasında yanan ateşin başında içtiğim çay için bile yine giderim. Burayı altın harflerle bir köşeye not edin.

Akabe : Ürdün, sadece çölleri ve tarihi değerleri ile değil, aynı zamanda su altı güzellikleri ile de bir çok turisti cezbediyor. Akabe, Wadi Rum’dan yaklaşık 1 saat uzaklıkta ve Ürdün’de gezilecek en önemli turistik noktalardan birisi vede ülkenin güneyinde bulunan tek denize açılan kapısı.

Petra, Ürdün‘ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki toprakları üzerinde yer alan antik kenttir.

İsimlendirme

Amarna mektuplarında Pel, Saleh (Kaya) veya Seir olarak bahsedilen yerlerin Petra olduğu düşünülmektedir.

Rekem ismi; Yahudi tarihçi Josephus bölgeye Musa zamanında Medyanlılarca yerleşildiğini ve bunların beş kralından birisinin adının Rekem olduğunu yazar. Josephus şehrin Arap topraklarında en yüksek değeri kazandığını, Yunanlarca Petra olarak isimlendirildiğini, Araplar tarafından Rekem olarak anıldığını kaydeder.[1] Bu isim Musa vadisinde kaya duvarına yazılmıştır.

Eski bir teoriye göre şehrin Semitik (İbranice, Arapça) ismi İbrani Kutsal Kitabı‘nda geçen Sela (Arapça Saleh, kaya) olmalıdır. Ancak yerleşimin adını değil de kaya oyuntularını işaret eden bu isimlendirmenin geçersizliği durumunda şehrin Arapça/İbranice ismi belirsizliğini korumaktadır.

Arkeolog ve İslam tarihi araştırmacısı Dan Gibson şehrin Arapça adının Bakka (veya bekke) olduğunu, Kur’an’da bahsedilen yerin de Petra olduğunu ileri sürmektedir.

Tarihçe

El Khasné, Petra isimli 1874 yılında yapılmış alan yağlıboya tablo

MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Nebatiler‘e başkentlik yapmıştır. Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdürmüştür. 400’lü yıllardan sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kent gözden düşmüş ve zaman içinde unutulmuştur. Petra’nın yapım amacı tarihçiler tarafından bulunamamıştı. Ancak yapılan son araştırmalarda Petra’daki El-Hazne’nin altında gizli gömülü bir bölüm olduğu ve bu bölümün kral mezarları olduğu araştırmalar sonucunda kesinleşmiştir.

Yapımı

Petra antik kentinde tiyatro, tapınak, ev gibi yapılar kireç taşına oyularak yapılmıştır. El-Hazne ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro en bilinen yapılardır. Kum taşından oluşan kaya bloklarına oyulmuş tapınaklar, amfi tiyatro, mezarlar ve rölyeflerden oluşan yapı, yaklaşık 100 kilometre kare alana yayılmaktadır.

Yakın dönemde verilen değer

Kent, 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından yeniden keşfedilmiştir. 6 Aralık 1985 tarihinde UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası listesine dahil edilen antik kent, 7 Temmuz 2007 tarihinde ise Dünyanın Yeni Yedi Harikası‘ndan biri olarak seçilmiştir. Peru‘da yer alan Machu Picchu ile kardeş şehirdir.

Müslümanların ilk kıblesi olduğu iddiası

Arkeolojik araştırmalarda Mekke‘nin rivayetlerin aksine yeni bir şehir olarak ortaya çıkışı, bilinen tarih kaynaklarında ve haritalarda adının 8. yüzyıl öncesinde geçmemesi,[3] ticaret yolları üzerinde olmaması yanında tarım açısından arazinin uygunsuz oluşu,[4] erken dönem İslam tarihi hakkında ipuçları veren Kur’an ve hadis rivayetlerinde tanımlanan bazı yer isimleri ve özellikleri ile Mekke coğrafi yapısının uyuşmaması araştırmacıları Mekke’nin neresi olduğu konusunda arayışlara yöneltmiştir. Muaviye‘nin ölümü sonrasında çıkan iç karışıklıklarda Kâbe Yezid‘in askerlerince mancınıklar kullanılarak taşa tutulmuş, isabet alan karataş üç parçaya bölünmüş, Kâbe yıkılmıştır.Kanadalı arkeolog ve İslam tarihi araştırmacısı Dan Gibson‘a göre sözü edilen yıkım bugünkü Mekke şehrinde değil, bundan yaklaşık 1200 kilometre kuzeyde, Petra’da gerçekleşmişti. Dan Gibson, ulaştığı en eski camilerin kıble duvarlarının Petra’yı göstermeleri ve ayet, hadis ve siyer kaynaklarındaki diğer bazı ifadeler sebebiyle Muhammed Petra’da yaşamış ve Medine‘ye göç ettiğini iddia etmiştir. Ona göre Kur’an’da bahsedilen “bekke” veya “mekke” sözcükleriyle ifade edilen kıble ve nerede olduğu konusunda tartışmalar bulunan Mescid-i Haram (yasak toplanma yeri)Petra’daydı.

Ürdün Hakkında Genel Bilgiler: 96 622 km2; 6 330 000 nüf. Başkenti: Amman.

Ürdün, eski Maverai Ürdün bölgesiyle 1949’da ilhak edilen Filistin bölgelerini içine alır, israil ile sınırlar kesinlikle belirtilmemiştir. İsrail’in elindeki Filistin topraklarından göçen 700 000 kadar müslüman, başlangıçta sünni araplardan, 40 000 kadar ortodoks yunanlıdan ve genellikle şiî olan 10 000 kadar çerkezden meydana gelen Ürdün nüfusunu iki kattan çok artırmıştır.

Ürdün’ün Coğrafi Özellikleri

Eski Filistin topraklan Samiriye ve Yahudiye ovalarının büyük kısmiyla.

Kudüs’ün doğu semtlerini içine alırdı, içinde Ürdün ırmağının vadisi bulunan tektonik Gor çöküntüsü bugün ülkenin merkezidir.

Çöküntü güneye doğru Lut gölü hendeğiyle ve Akabe körfezine dökülen vad Araba ile devam eder.

Bu bölge, dibi deniz seviyesinden 739 m aşağıda bulunan Lut gölü kıyılarında deniz seviyesinin altında 392 m’ye kadar alçalır.

Gor’un aşırı yükselme geçirmiş doğu kenarı hem hendeğe hem de Arabistan’ın çölsü ovalarına doğru yumuşak bir eğimle alçalan hamad’a hâkimdir.

Bu kalkerli ve tebeşirli yaylanın yüzey şekillerini kalıntı engebeleri ve yamaç şekilleri meydana getirir.

Siyah renkli bazalt akıntıları Ürdün’ün kuzeyinde Suriye Havranı’nı devam ettirir.

Ürdün toprakları esas itibariyle yüksek bir çöl ve dik bir yayladan meydana gelir.

Arazinin büyük bölümünün deniz seviyesinden yüksekliği 600 ila 900 m arasında değişmekte olup, bazı yerlerde 1500 m’yi aşar.

Ülke, Büyük Arabistan Yaylasının bir uzantısı durumundadır.

Ürdün az da olsa Kızıldeniz’deki Akabe Körfezinde 25 km’lik bir kıyıya sahiptir.

Ülkenin batı kısmını kuzeyden güneye doğru Ürdün Nehri Vadisi, Lut Gölü ve Vadi-al-Araba kesmekte olup, bu uzantı boyunca Ürdün toprakları deniz seviyesinden aşağıdadır.

Vadinin genişliği 16 ila 23 km arasında değişir ve kenarlarında dik uçurumlara yaslanır.

Ürdün Nehrine ve Lut Gölüne birçok küçük nehir dökülmekte olup, bunların çoğu yazın kurumaktadır.

Şimdi İsrail’in işgali altında bulunan Ürdün Nehrinin batısındaki topraklar verimli olup, doğu tarafa nazaran daha alçaktır.

Nehrin doğusundaki toprakların beşte dördü çöl halindedir.

Suriye sınırına yakın yerlerin büyük bölümü püskürmüş lavlarla kaplıdır.

Volkanik yüzey şekilleri Akabe bölgesinde Serah’ın (Tihama’nın yukarısında Arap yaylalarının devamı) uzantısı olan billûrsu Maan kütlelerini de içine alır, iki tektonik çöküntünün çok yüksek kenarlarıyle korunan Ürdün’ün beşte dördü çöller ve bozkırlarla örtülüdür.

Ender yağmurlar yalnız kışın yağar.

Vahalar azdır ve tarım yapılan alanlar ülkenin toplam yüzölçümünün yüzde 5’ini aşmaz. Tarım metotları ilkeldir ve tarımın verimi çok düşüktür.

Bununla beraber, çok uzun süren yaz mevsimi boyunca Ürdün vâdisinde hüküm süren nemli sıcaklık, zengin tarımlara (muz ve turunçgil) ve iki kere tahıl ürünü alınmasına imkân verir.

Gor ile çöl arasında, bugün çok gerileyen muşaa sistemine göre teşkilâtlandırılmış olan büyük köylerde, tahıl (buğday, arpa, darı), sebze (bezelye, mercimek, fasulye) ve susam yetiştirilir.

Bu köyler zeytinlikler, bağlar ve meyve bahçeleriyle çevrilidir.

Balka ve Karak illerinin batısında çölü gerileterek tahıl alanları açmayı başaran Araplar, kaba tarım usulüyle tahıl yetiştirirler.

Doğu Ürdün’de koyun ve deve sürülerini yaz mevsiminde bozkırın kenarına götüren göçebe bedeviler yaşar. Bugün Ürdün’deki, bütün kabileler tarım yapmaktadır.

Ama Beni Şahr’lar, Huveytalar ve Sirhanlar hâlâ kışı sürüleriyle birlikte çölde geçirir; Beni Hasanlar ve Hacayalar çok dar çaplı bir alanda yer değiştiren ve yerleşik yaşamayı benimseme yolunda olan yan göçebelerdir.

Kuzeybatıdaki eski göçebeler artık kışın vad Sirhan ve Suudi Arabistan’a gitmez, yerlerinde kalırlar ve gor çiftçilerinin tarlalarında geçici işçi olarak çalışırlar.

Tarım üretimi Ürdün’ün başlıca gelir kaynağıdır.

Sanayi faaliyeti çok azdır: tarım ürünlerinin işlenmesi, Lut gölünde potas ve Amman’ın kuzeyindeki Resayfe’de potas işletilmesi.

Aceun’daki demir filizi, Fenan ve vad Dana’daki bakır işletilmez.

Denize ancak Akabe körfezi kıyısında dar ve ıssız bir bölgede açılan kara ülkesi Ürdün, dışarıyla bağlantı kuramamaktan zarar görür.

Karayolları azdır ve Şam-Maan demiryolu kullanılmaz, Aramco’nun Dahran (Suudi Arabistan) ve Sayda (Lübnan) arasında döşediği «Tapline», Ürdün’e önemli gelir sağlar.

Kerkük (Irak) – Hayfa (israil) boru hattı 1948’den beri petrol taşımamaktadır.

Akabe’nin trafiği, limanı Amman’a bağlayan karayolunun yapılmasından beri büyük ölçüde artmıştır; fakat ihraç edilen ürünler (fosfat, potas, tahıl, kurutulmuş meyve, yün, deri) hâlâ kısmen Beyrut’a gönderilir.

Ürdün Maan Kenti

Ürdün’ün güneyindeki Cebelüşşerât dağ sırasının doğu eteklerinde deniz seviyesinden 1074 m. yükseklikte kurulmuştur; adının Hz. Lût’un oğlu Maan’dan geldiği söylenir. Bugün İsrail, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkeleri kaplayan coğrafyaya Bilâd-ı Şam denildiği dönemde bu bölge ile Hicaz arasında bulunan Maan kuzeyden gelen hac kafilelerinin önemli duraklarından birini teşkil etmiştir. İbn Battûta Maan’ı “Bilâdüşşam’ı Hicaz’a bağlayan son nokta” olarak tanımlar. Maan bölgesi tabiat zenginlikleri açısından çok şanslıdır. Civarında şehre su taşıyan Aynüddevâvî, Aynülcitta gibi birçok akarsu vardır. Şehir tarihte, Arabistan’ı Şam bölgesine bağlayan ticaret yolu üzerinde bir ticaret merkezi olarak ortaya çıkmış ve önemini Fenike, Roma, Bizans, Emevî, Abbâsî, Memlük ve Osmanlı dönemlerinde de korumuştur.

Ortaçağ’da Cüzâm kabilesinin yaşadığı Maan ve civarı, son Bizans valisi Ferve b. Amr’ın, İbn Hişâm ve İbn Sa‘d gibi müelliflerin eserlerinde anlatıldığına göre Hz. Peygamber zamanında müslüman olması ve Bizanslılar tarafından öldürülmesiyle İslâm tarihinde yer işgal etmeye başlamıştır. Şehir ve çevresi XIV. yüzyılda İbn Battûta ve XVII. yüzyılda Evliya Çelebi tarafından gezilmiştir. Evliya Çelebi “Evsaf-ı menzil-i kal‘â-yı Maan” başlığı altında şehrin hac yolu üzerinde önemli bir durak olduğunu ve bir kale ile güvenliğe kavuşturulduğunu anlatır. O dönemde Kudüs sancağına bağlı bulunan Maan kasabasında üç cami, bir hamam vardı ve burada oturanların asıl görevi hacılara hizmet vermekti. Evliya Çelebi ayrıca yakınlardaki âb-ı hayât dediği su kuyularından bahseder. Maan Osmanlı yönetiminin sonlarına doğru Şam sancağına bağlı bir kaza merkezi, ardından merkezi Kerek olan ve Kerek veya Maan adıyla anılan bağımsız bir sancak haline getirilmiş; Salt, Maan, Tafîle adlarında üç kaza ile bir nahiye ve yirmi beş köyü içine almıştır. Kızıldeniz’in Akabe ve Eyle limanlarında sona eren dünya deniz ticareti Maan üzerinden kuzeydeki Kerek ve Amman’a, oradan da Irak şehirlerine ulaşma imkânı bulmaktaydı. Ayrıca Hicaz demiryolunun Maan-Tebük üzerinden Medine’ye varması şehrin önemini arttırıyordu. Hac kervanlarının korkulu rüyası olan urbân soyguncuları Maan ve çevresinde barınırdı. Geç Osmanlı döneminde bunlar genelde hoş tutulmuş ve Mekke-Medine surreleri gibi onlara da urbân surresi dağıtılarak gönülleri alınmıştır.

I. Dünya Savaşı sırasında 1915 yılı Ocak ayında Maan’da toplanan Osmanlı kuvvetleri, kuzeybatıda Bi’rüssebi‘ ve Kudüs taraflarına doğru kontrolü bir süre elde tutmayı başardılar. Fakat 1916 yazında Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Mekke Emîri Şerîf Hüseyin ve oğulları Ali, Abdullah, Faysal burayı ele geçirip bir üs olarak kullandılar ve tren hatlarını havaya uçurarak Şam tarafından askerî destek gelmesini önlediler. Daha sonra da Ürdün Kralı Abdullah b. Hüseyin, Medine’yi zaptetmesinin ardından Maan’ı bir süre için üs olarak kullandı. Şerîf Hüseyin’in oğlu Ali devlet idaresini kardeşi Abdullah’a devrettiğinde Maan ve Akabe kesin biçimde Ürdün’e katıldı (1925).

Günümüzde Maan, Ürdün Hâşimî Krallığı’nda aynı adı taşıyan bir idarî bölgenin (muhafaza) merkezidir. Bölge 36.141 km2’lik bir alanı kaplar ve nüfusu 110.000 civarındadır (2003 tah.). Maan şehri ise 32.000 kadar bir nüfusa sahiptir. Kuzeybatısında yer alan, eskiden Nabatîler’in başşehri olan Petra kalıntıları bölgeye önemli sayıda turist çekmektedir…

Petra Antik Kenti

İsim olarak Petra, üzerine kurulduğu kırmızı renkli kayalar sebebiyle gül kırmızısı şehir anlamına geliyor. Şehrin içine adımınızı attığınız anda bambaşka bir dünyaya giriş yapıyor gibi hissediyorsunuz. Bunun sebebi de çölün orta yerinde, size kendinizi ufacık hissettiren bu devasa kırmızı kayalar. Ve içlerine oyulmuş gösterişli mimari yapılar. Mezarlıklar, amfi tiyatrolar, su yolları, ve çok daha fazlası. Ama en önemlisi As Siq isimli yolu yürüdükten sonra bir anda karşınıza çıkıveren El Khazne. Öyle bir çıkıyor ki karşınıza, adeta bir assolist. Sosyal medyada en çok ilgi gören kısmı El Hazne olsa da, derinine girdiğinizde göreceklerinizin hiç biri El Khazne’den daha değersiz değil. En nihayetinde bahsettiğimiz yer dünyanın en değerli ve en güzel antik kentlerinden bir tanesi.

Hala daha kazıları da bitmiş değil. Biten kısmı bile en az 2 gün alıyor. Tamamı bittiğinde ve gezilebilir duruma geldiğinde sadece 1 haftanızı Petra’ya ayırsanız anca yeter diye düşünüyoruz.

Kısaca geçmişinden bahsetmek istiyoruz. Biliyorsunuz, Wikipedi bilgileri ile sizleri sıkmak ve yazıları gereksiz uzatmayı sevmeyiz. Ama Petra hakkında bir iki tarihi bilgi vermemek de olmaz.

Başlıktan da anlayacağınız üzere, burası milattan önce Nebati halkına barınak olmuş bir şehir. Bu yüzden Petra’daki hayatı daha iyi anlayabilmek adına biraz Nebatilerden de bahsedelim.

Nebatiler Kimdir?

Fırat’tan Kızıldeniz’e kadar uzanan, Suriye ve ile Suudi Arabistan arasında kalan bölgede göçebe olarak yaşayan, ve bugün bildiğimiz anlamda Arap toplumlarının en yakın akrabası olan bir kavim Nebatiler. Kendileri ile ilgili en eski kaynak, MÖ 4. yy’a kadar gidiyor.

Bu kavim, hayvancılık ve ticaretle uğraşan göçebe bir kavim olmasına rağmen, kendilerine yönelik saldırılardan korunabilmek için Ürdün Çölünün güneyindeki Wadi Musa’ya yerleşmişler. Burada hayvancılık faaliyetlerinin yanı sıra, zeytin ve üzüm de yetiştirmişler. Baharat, tütsü, yağ ve parfüm ticaretini ellerine aldılar, ticaret yollarının hakimiyetini ele geçirdiler.

Bu ticari başarıları, Yunanlılar, Persler, ve Romalılar ile yaptıkları ticari anlaşmalar izledi. Akdeniz, Mısır ve Mezopotamya’ya ciddi şekilde sevkiyat yaparak ticaret bağları kurdular.

İşte tam da bu dönemlerde, Nebatiler inanılmaz zenginlikler elde ettiler. Elde ettikleri ticari başarı, onlara sadece maddi değil, kültürel zenginlik de getirdi. Mısır, Mezopotamya ve Roma kültürlerini harmanlayarak, Petra antik kendisini kurdular.

Devasa boyutta mimari yapıları, yumuşak kumaşını oyarak inşa ettiler. Gittikçe büyüyen şehirlerine su taşımak için inanılmaz mühendislik çözümleri ürettiler.

Nebatiler, Pagan inancına sahiplerdi. Kültürlerinde kadınların inanılmaz büyük bir yeri vardı. Dilleri Aramice idi. Aramice, bugünkü Arapça’nın temelini oluşturdu.

Kurdukları devasa şehir Petra, Eski Ahit’in Tekvin bölümünde bile karşımıza çıkıyor. Pek çok Hristiyan, Petra’nın, elçi Yuhanna’nın sığınma yeri olduğuna inanıyor.

Peki Petra’ya Ne Oldu?

Tüm bu zenginlik ve ticari başarıların ardından, şehri Romalılar işgal etti. Bütün bunların üzerine bir de depremler ve zamanla ticaret yollarının değişmesi, Petra’nın kaderini değiştirdi. Haçlı seferlerinin ardından, şehir eski şöhretini iyice kaybetti. Hem Nebatiler, hem de Petra, tarih sahnesindeki yerlerini kaybettiler.

Petra, bunların ardından yüzyıllar boyunca kayıp şehir olarak kaldı. 1895 yılında, İsviçreli bir gezginin onu bulması ile makus talihi değişti.

Bu keşif ile birlikte, her yıl binlerce turist, bu kayıp şehri görmek için Ürdün’e akın etti. Petra, önce UNESCO Dünya Mirası listesine girdi, ardından dünyanın 7 harikası arasında yerini aldı.

Petra Gezi Rehberi

Bu geziyi planlamanın en zor kısmı, antik kent içerisinde görmek istediğiniz yerleri belirlemek. Çünkü Petra’nın içinde dikkatinizi çekecek ve mutlaka görmek isteyeceğiniz pek çok mimari yapı var. Her ne kadar Petra, El Khazne ile ün salmış olsa da, içerideki diğer yapılar da fevkalade güzel.

Öncelikle Petra’nın içindeki bazı önemli yapılardan bahsetmek istiyoruz. Böylece sizler de antik kent içerisinde kendi ilginizi çeken yapıları seçebilir, Petra’da nasıl bir rota izlemeniz ve kaç gün kalmanız gerektiğini hesaplayabilirsiniz.

Rota ile ilgili en önemli konu, As Siq ve El Khazne. Bu ikiliyi isteseniz de istemeseniz de göreceksiniz. Bu yüzden rotanızı bu ikisine göre değil, Petra içerisinde göreceğiniz diğer yapılara göre belirlemenizi tavsiye ediyoruz.

As Siq Su Yolu

İsteseniz de istemeseniz de, turist olarak geldiyseniz geçeceğiniz uzun ince yol. Petra antik Kentinin en büyüleyici ve heyecan verici kısmı.

80 metre yüksekliğinde ve dar bir geçit. Kıpkırmızı yüksek duvarların arasından geçerken başka bir dünyaya adım attığınızı anlıyorsunuz. Zamanında kervanlar, Petra’ya ulaşmak için bu yoldan geçmiş. İnsanlar evlerine gitmek için bu yolu yürümüş. Bunları düşünerek yürüdüğünüz yaklaşık 10-15 dakikalık eşsiz bir yolculuk.

Yol boyunca, kayaların kenarlarında boru benzeri yapılar göreceksiniz. Bu kanallar, Wadi Musa’dan Petra’ya su taşımış zamanında.

Yoldan çoğunlukla yayaların dışında develer ve at arabaları geçiyor. Trafik epey yoğun. Ayrıca bu geçişler size kendinizi resmen bir zaman tünelinin içinde gibi hissettiriyor. Sanki Petra’nın içinde hala insanlar yaşıyormuş gibi.

El Khazne

As Siq’i yürürken, bir yerde yol biraz daralıyor. Bu darlık ve kayaların yaptığı ufak bir kavis sebebiyle, önünüzü göremiyorsunuz. Bu önünüzü göremediğiniz noktadan sonra önünüz bir anda açılıveriyor. Ve insana aklını kaybettirecek güzellikte bir şey çıkarıyor karşısına.

İşte o şey El Khazne. 40 metre yüksekliği ve üzerine güneş vurduğunda yansıttığı o kızıl rengi ile öylece karşınızda duruyor. Şiir gibi. Bütün heybeti ve güzelliği ile ziyaretçilerini karşılıyor. Üstelik tam da “Off çok yürüdük, ne zaman bitecek bu yol” dediğiniz anda. Çölde bir hava gibi resmen.

Bu kadar El Khazne övdük, çünkü bizi Petra’da gerçekten en çok burası etkiledi. Karşısında saatler harcadık. Ona karşı tepeden bakabilmek ve bir kare fotoğraf çektirebilmek için çok tehlikeli işler yaptık. “Biraz da şu taraftan bakalım” diye açı değiştirip, olmadık yerlerden onu fotoğraflamaya çalıştık. Hayatımızda gördüğümüz net en güzel şeylerden biriydi.

İnanılmaz bir aurası var. Bir türlü önünden kalkmak istemiyorsunuz. 5 dakika daha uyumak gibi, 5 dakika daha seyretmek istiyorsunuz. Kayalara oyarken okuyup üflediler mi ne yaptılar biz de anlamadık.

Somut konulara dönecek olursak, bu kısmın ne olduğu tam olarak belli değil. Bazı arkeologlar tapınak diyormuş, bazıları ise dev bir arşiv olduğunu söylüyormuş. Fakat yapılan son kazılarda, buranın içinde bir mezarlık bulmuşlar.

Kurban Tepesi

Kurban etme ritüellerinin yapıldığı bir tepe. El Khazne’ye sırtınızı verdiğinizde sağ tarafınızda kalan kayalıklara tırmanırsanız (tavsiye etmeyiz) buraya daha kısa yoldan ulaşabilirsiniz. Fakat ulaşması çok kolay bir yer olmadığı için biz gidemedik.

Amfitiyatro

Kurban Tepesinin hemen alt kısmını oyarak yaptıkları, 4000 kişi kapasiteli bir amfi tiyatro. İçerideki en dudak uçuklatıcı yapılardan bir tanesi.

The Street of Façades

As Siq’in, El Khazne’yi geçtikten sonra genişleyip büyük bir açıklığa dönüşen kısmı. Bu geniş yol üzerinde, kayaların üzerine oyulmuş bazı cepheler göreceksiniz. İsmi de zaten bu cephelerden geliyor.

Bunların, Nebati hükümdarlarına ait bazı mezarlar olduğunu okuduk. Ama ne olduklarından kimse tam olarak emin değil. Tek bildiğimiz şey bunların kesinlikle mezar oldukları.

The Urn Tomb

Zamanının adliye sarayı diyebileceğimiz bir fonksiyona sahip bu kısım. Ayrıca Bizans kilisesi olarak da kullanmışlar.

Saray Mezarı

O kadar görkemli ki, mezarlık olduğuna inanmak istemezsiniz. Bu arada Petranın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş halde o kadar çok heybetli mezarlık var ki, bazen “bu şehirde ölüler daha fazla değer görüyor heralde” diye düşünmeden edemedik.

Evet, bu görkemli cephesi ile bir saraya benzediği için ismi Saray mezarı. 46 metre yüksekliği var. İçerideki en yüksek yapılardan bir tanesi.

Sütunlu Cadde

Bu bölge, şehrin ticaret faaliyetlerinin olduğu ana kısım. Roma döneminde yenilendiği tahmin ediliyor. Antik dönemin avmsi gibi bir şey.

Bu caddenin bittiği yerde, bir meydan karşımıza çıkıyor. İşte bu meydan, bir zamanlar Petra şehrinin kalbiydi.

Bonus: Ad Deir ve Manastır

Petra’nın en ücra köşesindeki gizli güzellikler. Eğer gördüğünüz her şeyi çok detaylı incelemez, Kurban tepesi gibi yerleri es geçer ve hızlı yokuş çıkabilirseniz, ziyaretçi kapısından Ad Deir’e ulaşmanız ortalama 2 saat sürer. Ama dediğimiz gibi, başka hiç bir şeye alıcı gözle bile durup bakmamanız lazım.

Buraya giden yol zaten bir trekking parkuru gibi. Merdivenler, yokuşlar ve yukarıya doğru çıkan her türlü şey var bu yolda. “Yok ben uğraşamam o sıcakta” derseniz, deve veya at sırtında da gidebilirsiniz. Ama bu da çok maliyetli bir seçenek. Ad Deir’e gitmek için Bedeviler, Petra’nın içindeki diğer yerlere göre daha fazla para istiyorlar ++ o hayvanlara bu işkenceyi yapmaya kimsenin hakkı yok. Dolayısıyla önerimiz tabana kuvvet gitmeniz.

Bu kısım, Petra içindeki en büyük yapılardan biri. El Khazne’nin biraz benzeri gibi düşünebilirsiniz. Hristiyanlıktan önce, dini örgütlerin toplantı salonuymuş. Hristiyanlık ile birlikte ise manastır olarak kullanmışlar.

Petra İçin Kaç Gün Ayırmak Gerekli?

Bu sorunun cevabı tamamen kişisel. Ama fikir olması açısından biraz bilgi paylaşalım.

Öncelikle her halükarda buraya en az 1 gün harcayacağınızı belirtelim. İkinci hatta üçüncü gün durumu, sizin Petra’da yapmak istediğiniz şeylere göre değişecek.

İlk değişkenimiz, meşhur El Khazne fotoğrafı. El Khazneyi, tam kaşısındaki tepeden ve yukarıdan görmek ve burada 1 kare bile olsa fotoğrafınız olsun istiyorsanız, bunun bir bedeli olacak. Bu bedel de zaman ve fiziksel efor olacak. Bu fotoğrafın neden bu kadar çok zamana mal olduğunu yazının ilerleyen kısımlarında anlatacağız.

İkinci değişken ise Ad Deir’e gitmek isteyip istemediğiniz. Ad Deir’e geze geze ulaşmak ciddi manada çok zaman alıyor. Eğer “kardeşim ben kapıdan giricem, El Khazne’de takılmayacağım, dosdoğru yürüyeceğim” derseniz belki bu süreyi yarım güne indirme şansınız olur. Ama hem o hem El Khazne ve Petra’nın diğer bölümleri bir arada aynı gün oldukça zor.

Bizim Petra’da sadece 1 günümüz vardı. Dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz iki seçenekten birini, ikisini birden çok istediğimiz halde seçmek zorunda kaldık. El Khazne’nin büyüsüne öyle bir kapıldık ki, ilk seçeceği seçtik. Fakat iki gün vaktimiz olsaydı, hiç düşünmeden ikinci günü Ad Deir’e yürümek için harcardık.

Petra Antik Kenti Giriş Ücreti/Bilet Nasıl Alınır?

Giriş için hem internetten, hem de ziyaretçi merkezindeki gişelerden alabilirsiniz. Fakat ziyaretçi merkezinde kuyruk beklemenizi asla istemeyiz. Orada saçma sapan harcayacağınız vakti, Petra’yı keşfederek değerlendirmek dururken neden sıra bekleyesiniz ki?

Petra’nın giriş ücreti ile ilgili ilginç bir ayrım var. Eğer Ürdün’e, sadece Petra’yı görmek için geliyor ve ülkeye giriş yaptığınız gün Petra’ya giriş yapıyorsanız, bilet ücreti artıyor. Ama eğer ülkeye giriş yaptıktan sonra en az 1 gece Ürdün’de konaklarsanız fiyatlar düşüyor.

Eğer ülkeye girdiğiniz gün Petra’ya giriş yaparsanız ücret 90 JOD. En az 1 gece konakladıktan sonra giriş yaparsanız ise tek günlük giriş 50 JOD. Bu biletler sadece Petra’ya giriş için kullanılabiliyor. Eğer az sonra bahsedeceğimiz Petra by Night eğlencelerine katılmak isterseniz, ayrıca bilet almanız gerekiyor.

Standart giriş için fiyatları aşağıda listeliyoruz. Bunlara alternatif olarak rehberli girişler, antik kenti Club Car ile gezmek vb farklı seçenekler var. 

Bunlardan birini satın almak isterseniz fiyatları bu linke tıklayarak kontrol edebilirsiniz.

  • Tek günlük giriş 50 JOD
  • 2 günlük giriş 55 JOD
  • 3 günlük giriş 60 JOD

Yukarıda bahsettiğimiz bilet türleri, ucuz olmasına rağmen sadece Petra’ya giriş sağlıyor. Eğer Ürdün gibi zengin tarihe sahip bir ülkenin tüm nimetlerinden yararlanmak istiyorsanız, sadece Petra’ya değil, her yere girerken giriş ücreti ödemek zorunda kalacaksınız.

Neden Jordan Pass Almalıyım.

Çünkü Ürdün tarihi açıdan fevkalade zengin bir ülke. Sadece Petra’yı gezer ya da Petra+Wadi Rum yapıp geri dönerseniz çok şey kaçırmış olursunuz.

Bu kadar zenginliğin içinde sadece bu ikiliyi değil, daha fazlasını isteyenler için Ürdün hükümeti çok güzel paketler hazırlamış. Böylelikle tek biletle yüzlerce yere hem sıra beklemeden, hem de ekstra ücret ödemeden giriş yapıyorsunuz.

Biz Ürdün’de 10 gün kaldık ve ülkeyi baştan başa gezdik. Neredeyse girip çıkmadık yer bırakmadık desek yeridir. Eğer Jordan Pass olmasaydı bu kadar çok yer gezmemiz imkansızdı. Çünkü Ürdün çok pahalı bir ülke. Ve eğer orta direk gezginseniz, sadece tarihi yerlerin giriş çıkışı bile belinizi çok sağlam büker. Bu yüzden gitmeden önce bunu mutlaka almanızı öneririz.

Burada önemli olan 2 konu var. Birincisi Ürdün topraklarındaki kalış süreniz. En az 3 gece Ürdün’de konaklamanız şart. Eğer kalmayacaksanız bu kartın bir anlamı olmaz. Çünkü bu kartı kullanarak ücretsiz giriş yapabilmeniz için Ürdün’de en az 3 gece kalmanızı istiyorlar.

İkinci konu Petra’da kaç gün geçireceğiniz. Tek başına Petra bileti gibi, Jordan Pass için de Petra’da geçireceğiniz gün sayısına göre fiyat artıyor. 

Nasıl Çalışıyor?

Jordan Pass, satın aldığınız tarihten itibaren 1 yıl geçerli. Jordan Pass’in geçerli olduğu, giriş yaptığınız ilk yerde biletinizi okuttuğunuz tarihten itibaren aktifleşiyor. Aktifleştikten sonra da 2 hafta süreniz var. 2 hafta içinde geçerli olduğu her yere birer kere giriş hakkınız mevcut. Aynı yere ikinci kez girmek için ücret ödemeniz gerekir. Petra için kaç gün seçtiyseniz, o kadar gün ücretsiz giriş yapabilirsiniz. Çıktısını bile almanıza gerek yok.

Sıra beklemeden bu şekilde gezmek hem çok karlı hem de hızlı. Bu yüzden kesinlikle satın almanızı tavsiye ederiz.

Petra by Night

Her Pazartesi, Çarşamba ve Perşembe akşamları, Petra’nın As Siq yolu ve El Khazne’nin önü binlerce mum ile aydınlatılıyor. Gece vakti Petra nasıl görünüyor sorusunun cevabını merak ederseniz, bu aktiviteye mutlaka katılın. Hatta merak etmiyorsanız da katılın. Çünkü inanılmaz bir deneyim.

Akşam 20.30’da başlıyor ve 2 saat sürüyor. As Siq’in sonunda binlerce mum kumların üzerinde sizleri bekliyor.

Harika bir müzik eşliğinde size Petra ile ilgili hikayeler dinliyorsunuz. Bedevilere yakışır şekilde naneli çay ikram ediyorlar. Hikaye bittiğinde El Khazne, rengarenk ışıklar ile aydınlatılıyor. İnanılmaz bir görsel şölen yaşıyorsunuz.

Bu aktivite ekstra ücrete tabi. Ve bahsettiğimiz gibi her gün yok. Biletleri de sadece gişeden alabiliyorsunuz. Ziyaret gününüzü bu günlere denk getirip bu deneyimi de mutlaka yaşayın.

Petra’da Konaklama

Antik kent içerisinde konaklama yasak. Fakat yakınlarında otel seçenekleri var. Fazla turistik olduğu için çevresinde yer alan hem oteller hem de restoranlar çok pahalı. Aşağıya birkaç otel seçeceği bırakıyoruz.

Petra Palace Hotel (Orta Bütçe)

Bizim tercih ettiğimiz, diğerlerine göre daha uygun fiyatlı bir otel. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Havana Inn Petra (Düşük Bütçe)

Petra için oldukça düşük sayılabilecek bir bütçe ile kalabileceğiniz yüksek puanlı bir tesis. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Petra Antique House (Düşük Bütçe)

Kahvaltı dahil seçeceği de mevcut olan düşük bütçeli bir başka otel. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Petra Canyon Hotel (Orta Bütçe)

Kahvaltı dahil seçenekli ve çok temiz bir otel. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Mövenpick Nabatean Castle Hotel (Yüksek Bütçe)

Konfor ve lüksünden vazgeçmek istemeyenler için. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Marriot Hotel (Yüksek Bütçe)

Bölgedeki en pahalı otel. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Hayat Zaman Otel&Resort (Yüksek Bütçe)

Çok tatlı bir butik otel. Bütçe varsa kesinlikle önerimiz burası. Rezervasyon için bu linke tıklayabilirsiniz.

Petra’ya Nasıl Gidilir?

Ürdün’de ulaşım oldukça zor. Ne yazık ki Petra’ya ulaşım da pek kolay değil. Bu yüzden biz direk olarak araç kiralamayı seçtik. Tavsiyemiz de bu yönde.

Ulaşım için öncelikle Amman ya da Akabe’ye uçmanız gerekiyor. Petra ikisine de eşit mesafede sayılabilir. Amman’dan Petra’ya günde 1 kere otobüs kalkıyor. Sabah saat 06.30’d kalkıyor. Aynı otobüs, saat 17.00’de ise Amman’a geri dönüyor. Gidiş-gönüş fiyat 22 JOD. Otobüsle gitmek isterseniz, en rahat seçenek JETT isimli bu otobüsler.

Bir başka yöntem ise taksiler ile anlaşmak. Diğerine göre daha konforlu ama aynı zamanda daha pahalı bir seçenek.

El Khazne Karşısındaki Tepede Fotoğraf Çektirmek

Eğer o meşhur fotoğrafı istiyorsanız, iki seçeceğiniz var. Ya kısa ama tehlikeli yolu, ya da uzun ama güvenli yolu seçeceksiniz. Uzun olan yol, yaklaşık 2 saatlik bir yokuş tırmanışı, kısa olan ise 20 dakikalık bir kaya tırmanışını temsil ediyor.

Bizim tavsiyemiz güvenli yolu seçmeniz. Bunun 2 sebebi var.

Birincisi, tırmandığınız kayalara kaçak şekilde tırmanıyorsunuz. Ayağınızın bir anlık kayması demek, ne hafifinden birkaç kemiğinizin kırılması anlamına geliyor. Gerçekten oldukça tehlikeli.

İkincisi ise, bu yolu rehbersiz çıkamıyorsunuz. Rehber dediklerimiz de 10-15 yaş arası Bedevi erkek çocukları. Resmen çeteleşmiş bir grup Bedevi, yanınıza gelip sizi bu tepeye çıkarmayı teklif etmek için fotoğraflar gösteriyor. Kabul ederseniz yanınıza bu küçük çocukları veriyorlar. Çocuklar sürekli inip çıkıyor. Yani sürekli tehlike içerisindeler. Bunları çalıştıran adamlara para ödendiği sürece de bu tehlikenin altına girmeye devam edecekler.

Bu yüzden uzun da sürse diğer yoldan tepeye tırmanmanız her anlamda daha güvenli.

Önemli İpuçları

  • Petra’ya ilk giriş sabah saat 06.00’da. Mümkünse bu saatten önce kapıda olun. Çünkü sabah erken saatte gezmeye başlarsanız, hem insanlar üşüşmeden rahat rahat gezersiniz, hem de sabah serinliğinden faydalanmış olursunuz.
  • Çölün ortasında bir yere gittiğinizi unutmayın. Şapka, güneşlik, güneş kremi vb ürünleriniz yanınızda olmalı.
  • Petra’nın içinde mağaralarda yaşayan Bedeviler var hala. Lütfen bu insanları rahatsız etmeyin.
  • Antik kent içerisinde hem Bedeviler, hem de büfeler su, içecek ve yiyecek satıyor. Fakat fiyatlar dışarıya göre yüksek. Dışarıdan alıp yanınızda getirebilirsiniz.
  • Yaz aylarında Ürdün çok sıcak oluyor. Çekilmez seviyede değil, ama o seviyeye çeyrek var seviyesinde. Yani gidilmez diyemeyiz, ama giderseniz de temkinli olun.
  • Petra çok tozlu bir yer. Otele dönüşte her yeriniz kum ve toz olacak. Bu yüzden temiz beyaz renkli giysi ve ayakkabı tercih etmeyin. 
  • Ayrıca başına bir gelirse üzülmeyeceğiniz kıyafetler ve ayakkabılar götürün. Ürdün’e; Eylül-Ekim-Kasım ve Nisan-Mayıs-Haziran aylarında gitmenizi öneriyorum. Yanınıza işe çıkarken; su, meyve, yedek pil, şapka, sandalet, gözlük almayı da unutmayınız… Paranız, pasaport, kıymetli eşya ve belgelerinizi güvenli bir şekilde koruyunuz ve tanımadığınız insanlardan uzak durunuz…

Ürdün yemek kültürü

Ürdün’de ne yenir? Gerisi için tek söyleyeceğim şey : Harika yemekler yiyeceksiniz. Çölde kumun altında pişen etten mi bahsedeyim, mis gibi tavuklu pilavlardan mı, yoksa Akabe’de yiyeceğiniz balıklardan mı ? Yani anlayacağınız hiç aç kalmayacaksınız. Gerek damak tadımızın yakınlığı gerekse yemek çeşitliliği olarak Ürdün, benden tam not aldı. Haydi geldin şimdi size tek tek neleri yediğimizi ve ne kadar ödediğimizi sırasıyla anlatayım.

Kahvaltı: Ürdün’de kahvaltıdan çok bir şey beklemeyin. Genelde bizim bazlama ekmeğine benzeyen ekmekleri var. Lüks otellerde yemek sorunu zaten yoktur. Onlardan bahsetmiyorum bile.

Ama halkın bulunduğu bölgelerde, aç kalanların omlet v.b kahvaltılıklarla doyacaklarına eminim. Genelde 2-3 Dinar civarında oluyor. He bu arada bolcaaaa çay içeceksiniz. Çaylar enfes. Bayıldım. Ama her daim şekerli. Haberiniz olsun. Çayı demlerken, içerisine şeker atıyorlar. O yüzden şekersiz içenlerdenseniz uyarın.

Öğle ve Akşam Yemekleri: MC Donals, Burger King ve KFC gibi global restoranlar Amman ve Akabe’de var. Onları direk pas geçiyorum. Fiyatları da genelde: Menü olarak alırsanız 3-4 Dinar.

Fattoush salatası: En ama en çok sevdiğim salata oldu kendileri. Hem Lübnan hem de Ürdün’de bayılarak yediğim lezzetli bir salata olan Fattoush salatası : Kıtır pideler, bol malzemeli domatez, marul, salatalık ve sumak içeriyor. Genelde 2 Dinar ücreti oluyor.

Humus: Ürdün yemekleri arasında olmazsa olmazlardandır Humus. Haşlanmış nohutun içerisine tahin, kimyon, limon suyu ilave edilip başlangıç olarak yenen en meşhur yemeklerden. Arap dünyasında olmazsa olmazlardandır. Genelde 1.50-2 Dinar fiyatı vardır.

Maklube: Meşhur arap yemeğidir. Hem tavuklu hem de etli yapılır. Biraz pahalıdır. 2 kişi 15-20 Dinar tutar. İçerisinde bol baharat, pilav ve et/ bulunur. Zahmetli bir yemektir. Ama çok lezzetlidir. Bunu mutlaka yemeden dönmeyin.

Mansaf : Kuzu eti ve yanında pilav. Biraz haşlama gibi. İçerisinde safran bulunuyor. Fiyatı genelde 6 Dinar.

Alayet bandora: Et sote. Ama varya harikaydı harika. Zaten bu yemeklerin hepsinin hangi restoranda yenmesi gerektiğini, şehirlere ait yazılarımda anlatacağım. Şimdi yemeklere aşina olun diye yazıyorum. Ama bu et sotenin tadı hala damağımda. Genelde 3-4 Dinar.

Shawarma: Bildiğiniz tavuk/et döner. Ama Arap usulü. Fiyatları 2-3 Dinar. Bir çok shawarma restoranını hemen hemen her şehir merkezinde görüyor olacaksınız.

Balık : Kızıldeniz’de avlanan balıkların lezzetli olduğunu söylerler. Özellikle Akabe’de balık yiyebilirsiniz. Genelde 2 kişi 20 Dinar ödersiniz. Özellikle balık çorbaları harika. Dilerseniz küçük kalamarlar, kırmızı renkli balıklar hatta ıstakoz da yiyebilirsiniz. Ama pahalıdır. 50 Dinar civarında. Biz anca fotoğrafını çektik. Zaten bunları Akabe Gezi Rehberi yazımda ayrıntılı anlatacağım.

Kuzu tandır: Wadi Rum’a gidince Sun City Camp diye bir otele gidin. Otel dediysek çölün ortasında bir kamp yeri burası. Çok güzel bir yer. Ama oldukça pahalı. Gecelik 400 TL civarında. Ama bize, Petra’da iken tanıştığımız otel sahibi İbrahim burayı bir şekilde ayarladı ve çok uyguna kaldık. Akşamları burada yemek yedik.

Yurtdışında nasıl ekonomik konakladığımı, ucuza otel-hostel ve ev kiraladığımı, “Ekonomik otel arama motorları” yazımda satır satır anlattım. Mutlaka bir göz gezdirmenizi tavsiye ederim.

Otelde kalmasanız da yemek yiyebilirsiniz. Çölün altında pişen tandır, günün yorgunluğunu atmamız için resmen bizi hayata yeniden döndürdü. Bunu mutlaka yapın. Sonrasında da, ay ışığı altında, çölün ortasında yanan ateşin başında mis gibi çayımızı yudumladık. Ne günlerdi be !

Alkoller ve İçecekler: Ürdün’ün milli içeceği “çay” desem yanılmam. Küçük fincanlarda sunuluyor sade veya şekerli olabiliyor. Ama genelde şekerli oluyor.

Bir de sabah-akşam naneli limonata içiyorlar ve bu konuda çok iyiler. Ferahlamak için size de tavsiye ederim. Biraları “Carakale” markası. Marketlerde 3-4 Dinar, Akabe’de 1.50 Dinar. Dediğim gibi alkol Akabe’de daha ucuz olacak. Mekanlarda bira 5-7 Dinar. He bu arada markette su 0.25 ile 0.50 Dinar arasında değişiyor. Peki kahve ?

Türk kahvesi içmeden gün geçirmiyorlar. Ama lezzet olarak bizdeki gibi değil. Lakin bir süre sonra alışıyorsunuz. He son olarak nargileden de bahsedeyim. Hemen hemen heryerde nargile kafeler var. Arap kültürü nargile konusunda iddalıdır ve Ürdün’de de bolca nargile içiyor olacaksınız. Fiyatlar genelde 4-5 dinar.

Antik çağdan günümüze, meraklı ve maceracı gezginlerin aradığı ve görmek istediği pek çok şeyin bulunduğu Ürdün alternatif turizm potansiyelini keşfetmek için, gezilerinizde Ürdün’ü ve özellikle, Petra Antik Kenti’ni seçiniz… Dünyanın 99 haline tanıklık eden Yoleri gezgin derviş rehberliğinde, başka coğrafyaları ve kültürleri belgelemeniz için yollardayız, yeniden… 

Kaynak: www.dursunozden.com.tr 

Yoruma kapalı.

shared on wplocker.com