Ahilik Haftası başladı. Kuşburnu-bülbül yurdu yeşil Mudurnu’da bayram var.
Anadolu’da bir esnaf lonca kültürü olarak Selçuklu döneminde başlayan, Osmanlı döneminde süren ve günümüzde de yaşatılan Ahilik Bayramı, Kırşehir ve Mudurnu da farklı ve özüne uygun olarak hafta boyunca çeşitli etkinlikler ve dualarla kutlanıyor…
İstanbul’dan Bolu’ya kadar otobüsle ya da otomobille gelmek rahat ve hızlı. Bolu’dan Mudurnu otobüsleriyle ya da otomobille ilçeye gitmek çok rahat. Yollar oldukça iyi… Ankara’dan gidilecekse, Abant kavşağından Mudurnu yoluna saparak, göl manzarası ve yeşilin tonları arasında süzülen güneşi izleyin sizi Mudurnu’ya getirecektir. İlçenin girişindeki fabrika önünde bulunan dev bir tavuk heykeli sizi karşılayacaktır. “Mudurnu’ya Hoş Geldiniz!” diyerek… Bolu’ya 50 km. uzaklıkta bulunan şirin bir ilçe Mudurnu. İlçe girişinde nüfus 6000 yazdığına bakmayın, “Mudurnu Tavukçuluk” kapandıktan sonra ilçede yaşayan nüfus 3 bin civarında… Mudurnu halkı, Mudurnu nüfusunun yarısına ekmek teknesi olarak hizmet veren bu tesislerin yeniden açılmasını umuyorlar… Rehber arkadaşım Kamuran Esen ile sokak sokak, köy, yayla ve göl demeden, her yanı gözlemledik ve üç günlük geziye sığdırdık… Yerenlerle yaptığımız “Ahilik Törenleri ve Ateş Gezmeleri” ise, bir başka güzeldi…
Mudurnu Ateş Gezmeleri…
Ahilik Haftası Mudurnu’da bir başka kutlanıyor. Yarenlerin, “Birikmeler” adı verilen Ateş Gezmeleri; ev ev, konak konak dolaşarak başlar ve her toplantının sonunda; “Gelecek hafta ateşi sizin evde yakacağız…” diyerek ayrılırlar.
Ahilik, Yaren Toplantıları, Birikmeler (Cem) ve Ateş Gezmeleri, Hıdrellez, Kına Gecesi, Bebek Görme, Düğün, Doğum, Eza (Ölüm Ziyareti), Yayla Zamanı, dini ve ulusal günlerde yapılan özel anmalar, Bolu’nun şirin ilçesi Mudurnu’da hala sürüyor. Mudurnu, sanki tipik bir Osmanlı kasabası. Kendine dönük kapalı bir yaşam tarzı, bir vadi içinde şekillenen coğrafi konumu, gelenek ve göreneklerini inadına koruyan sosyal dokusu, tutucu görünmesine karşın ilçe ve köylerindeki alkol tüketiminin aşırılığı, yatsı namazından sonra sokakların tenhalığı, eski tarihi konaklarda sabah üzerinize gün doğmadan başlayan bülbül sesi ile karışık şifalı su seslerinin senfonisi eşliğinde başlayan “Ateş Dansı” tüm yorgunluğunuzu zinde-yaşamsal dinginliğe dönüştürür.
Mudurnu’ya bağlı 74 köyün farklı yer ve zamanlarda düzenledikleri Yayla panayırlarının yanı sıra, Abant başta olmak üzere, pek çok göl ve pınar çevresinde düzenlenen mesire şenlikleri de iç turizm açısından bir hareketlilik sağlıyor. Samat Yaylası şenlikleri görülmeye değer… Yamaç paraşütü, termal, inanç, kültür, yayla, doğa ve alternatif turizm olanakları olmasına karşın, devletin ve yurttaşların ilgisiz ve bilgisizliği, orman yangınları da başta olmak üzere doğanın ve insanın dengesi giderek bozuluyor. Mafya türü ilişkiler ağır basıyor… Her şeye karşın, bölgede turizm gelişiyor…
Abant’ın adı var, Sülüklügöl’ün tadı var…
Şair Tefvik Fikret’e “Zelzele” şiirini yazdıran, 1893’deki büyük depremde tektonik bir çökme sonucu oluşan Sülüklügöl, tam bir cennet… Günün her saati gölün rengi ve kurbağaların söylediği şarkılar değişiyor. Sabah buz mavisi suda yıkanan güneş, öğle zamanı turkuvaz rengine bürünmüş gölün içinde dans eden nilüferlere, gölün içinde asker gibi nöbet tutan ardıç ağacı gövdeleri soyunmuş ve şapkalarını çıkarmış eşlik ediyor… Deniz seviyesinden 1130 metre yüksekte bir dağ zirvesinde 60 bin metre kare alanda bulunan Sülüklügöl’de, sülükler yaşamıyor artık. Göle atılan alabalıklar sülükleri yok etmiş. Sıra şarkı söyleyen yeşil kurbağalarda… Gölün çevresinin “Milli Park Alanı” ilan edildiğini söyleyen Mudurnu Orman Bölge Şefi Özgür Balcı, göl çevresinde 27 odunsu ağaç ve 300 otsu bitki türünün yanı sıra, pek çok yabanıl hayvan yaşadığını dile getirdi. Yeni açılan orman yolundan göl çevresine gelenlerin çevreyi kirlettiklerine ve orman içinde ateş yaktıklarına tanık olduk. “Devlet nerede?” demek bir yana; “Hakları, özgürlükleri ve sorumlulukları olan yurttaş, yuh olsun sana!” demek geldi içimden… Tıpkı, Fethiye bölgesinde bulunan “Ölü Deniz”i andıran Sülüklü Göl ya da “Sarı Gölcük” sorumsuz insanları istemiyor… Tavukçulukta kullanılan kimyevi maddelerin doğaya bırakılan artıkları, ender bulunan kuş cinslerinin yok olmasına da neden oluyor. Plansız yatırımlar, doğal dengeyi, kültürel ve turistik dokuyu bozuyor. Doğanın ekolojik dengesi alt üst oluyor… Yine de, her şeye karşın yaşam sürüyor… Sarı Gölcük çevresinde kamp kuran turistler ve doğa meraklıları, alternatif dağ ve yayla turizmi tutkunları bölge için şu sözü vurguluyor: “Abant’ın adı var, Sülüklügöl’ün tadı var….”
Değirmenyeri’nde Ateş Dansı…
Eğer kasaba merkezinden birazcık uzaklaşıp, dört mevsim eşsiz doğa manzarası ve tüm dinlence ve eğlence olanaklarının bulunduğu, Mudurnu’ya 8 km. uzaklıktaki Kilözü Köyü yakınında bulunan “Değirmenyeri Ormaniçi Dağ Evleri”nde özel olarak üretilen şarap, şiir ve müzik dinletileri, bahçesinde üretilen köy ürünleri ve yöresel yemeklerin yanı sıra, yaşamınızda kaçamak yapabileceğiniz sıcak bir ortam, “Ateş Gezmeleri” ya da “Ateş Dansı” başlıyor… Avrasya türküleri söyleyip, Şaman dansı yapan Pekin ördeğinin döne döne, yan yana ve yana yana raks ederek un öğüttüğü Değirmenyeri; Abant-Yayla Evleri üstündeki derede bulunan “Fısıldayan Su”ya inat, şen şakrak bir yer… Dolunayın gölgesinde, güneş karşı dağdan başını gösterene dek süren Ateş dansı, “Fısıldayan Su”yun nazik uyarısı ile sona erer… Yer yatağına uzanmış sevgilinizin göğsüne ya da yıllanmış şarap fıçısına yaslanarak uyuyakalmanın, dayanılmaz hafifliğini yaşarsınız…
Kahvaltıda Cumhuriyet var…
Tarihi Mudurnu Konakları, Safranbolu ve Beypazarı evleri kadar güzel ve özgün…
Hacı Abdullah Konağı başta olmak üzere, ilçede restorasyon çalışmalarıyla eski tarihi doku korunarak yeni oteller ve lokantalar açılıyor. Osmanlı izlerinin yaşatıldığı Mudurnu Konakları, turistlerin ev ve aile ortamında yatak gereksinimleri yanı sıra; yemek, eğlence, dinlence ve nostalji hizmetleri de sunuyor… Dingin bir gecenin sonunda su ve kuş sesleriyle uyanmak, temiz ve serin hava ve suyla arındıktan sonra sabah kahvaltısı için Kuvayı Milliye ve Atatürk Masası çevresine oturduğunuzda, her şeyin düzenli ve doğal olduğuna tanık olursunuz. Hacı Abdullah Konağı sahibi Osman Uslupat ve eşi, tatlı bir tebessüm ve “Günaydın”ın ardından; “Kahvaltıda Cumhuriyet var…” diyerek, sıcak bir somunun yanında elinize bir gazete tutuştururlar… Bir ekmek, bir gazete… Güne “Cumhuriyet” aydınlığında başlarsınız… Ardından taze yumurta, sıcak köy sütü ve doğal yiyecekler… Kendi eviniz kadar rahat ve huzurlusunuz… Mudurnu konukseverliği farkıyla…
Kurtuluş Savaşı’nda Mudurnu….
Mudurnu’nun tarihi dokusu oldukça eskilere dayanır. MÖ. 5000 yıllarında Proto-Hitit dönemi izlerine rastlanmaktadır. Gelinözü (Gören) köyünde bulunan Bizans kalıntıları, Babas Kaplıcası yakınında bulunan Gavur Evleri, Çeltik Deresi Vadisinde bulunan Frig kaya mezarları, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı izlerini taşıyan eserleri görmek mümkün. Özellikle, Yıldırım Beyazıt ve Kanuni Camileri, Saat kulesi ve Tarihi hamam gezilip görülecek yerlerden…
Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’da başlayan ulusal direnişlere Mudurnu halkı da katıldı. Mudurnulu aydınlar 30 Mayıs 1919’da “Mudurnu Redd-i İlhak Cemiyeti”ni ve 20 Ekim 1919’da da “Mudurnu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurarak, Mustafa Kemal ve Kuvay-ı Milliye Hareketi’ne aktif katıldılar… Aralarında Ermeni Komitacısı Siranik’in de bulunduğu altı vatan hainini Mudurnu halkı zararsız hale getirdi(20 Mayıs 1920). İstiklal madalyası taşıyan yaşlı Mudurnulu dedelerin kahve sohbetlerini ve anılarını mutlaka dinleyin… Turizmin bir başka güzel yüzü de bu olsa gerek….
Mudurnu Konakları güne bakar…
Mudurnu’da özgün mimari dokusu ile dikkati çeken ve şafağı gözleyen ayçiçekleri gibi güne güler yüzle bakan Mudurnu evleri ve konakları arasında 150 yıllık olanlar da var… Tarihi Saat Kulesi size zamanı müjdeler… Bağ ve bahçelerden gelen kuş sesleri, tarihi evlerin balkonlarını kucaklayan yasemin kokularına karışır… İhtişamlı duruşlarıyla dikkati çeken Hacı Abdullah Konağı, Keyvanlar Konağı, Yarışkaşı Konağı, Kazanlar Evi, Sarıbaylar Evi, Haytalar Konağı, Armutçular Konağı ve Elsanatları Bürosu, Babas Kaplıcaları, Yıldırım ve Kanuni Camisi ve Hamamı gezilebilir. Şeyh İmran Veli türbesinin bulunduğu tepeden Mudurnu’ya kuşbaşı bakma zamanı ise, gün batımıdır… Cumartesi köy pazarında, geleneksel giysili kadınların yöresel ağızla konuşmalarına tanık olun… Bakırcılar sokağında bulunan ve yüzyıllardır ata mesleği olan bakır atölyelerinde hediyelik ve antik bakır ve tunç el işçiliği ürünlerini hediye olarak almayı unutmayın… Eli nasırlı yaşlı bakır ustalarının konuğu olun ve sıcak demli çaylarını için. Değilse, çok gücenirler… Yaylada sohbet ettiğim ve uzun ömrün sırrının yoğurtlu bal ve temiz hava olduğunu söyleyen Yiğendere köyünden Mehmet Öztürk (102), Liseyi bitirip üniversiteye giremeyen Mudurnu’nun ikiz güzelleri Seda ve Selda Taşçı (20), Emekli öğretmen maaşıyla yaşamakta zorlanan ve bunalıma girmemek için şiir yazmaya başlayan Abdullah ve Tayibe Atay çiftinin konukseverliği manilerde anlam bulan dizelere yansıyor. Yörenin ağzıyla yazan ve konuşan emekli öğretmen Kamuran Esen; “Biz emişiğiz ama o gapcık gibi” diyerek, lafı “damzırmakta” usta olduğunu kanıtlıyor ve acıyı bal eğliyor. “Ben herkesin, tüm halkın başkanıyım…” diyen, bir Mudurnu sevdalısı Belediye Başkanı ve çalışkan genç Kaymakamı öncülüğünde tüm Mudurnulular, kültür ve turizm seferberliğinin yanı sıra; “Mudurnu Tavukçuluk”un açılacağı günü bekliyorlar… İş, ekmek, okul ve yarınları için… Yeni umutları ise: Turizm.
İflas eden esnaf, iğnecilik, bakırcılık, sobacılık, semercilik, oya işçiliği, minyatür bebek yapımı gibi geleneksel el sanatların vatanı Mudurnu’da; kula kul olmadan çalışmayı, helal rızk kazanmayı, kimsenin hakkına tecavüz etmemeyi, dayanışmayı, paylaşmayı, hoşgörüyü, sanat ve meslek alanında usta olmayı ve de saygı ve sevgiyi öğreten ve kökleri Şamanizm’e dayanan, Türklere özgü “etik ve ahlak mektep sistemi olan Akı(cömert) veya Ahi(kardeş)-Ahilik” geleneği de yok mu oluyor?
İnadına gelenekler korunuyor…
Mudurnu’da bir başka gelenek daha can çekişiyor. Yine eski Türk geleneklerinden olan “Birikmeler(Ateş Gezmeleri) unutulmaya yüz tutmuş. Samimiyet, sevgi, sıcaklık ve kardeşlik hislerinin egemen olduğu ve tüm bunları simgeleyen “ateş” dinsel ve yaşamsal varlığın simgesidir. Ateş Gezmelerinde, “saz başlar, söz biter“ derler. Cem’de, müziğe herkes eşlik eder ve yerel oyunlar, yerel ağızlarla şarkılar söylenir. Eğer gecenin masraflarını ev sahibi karşılarsa ona; “Pabuç Giyme”, yarenler masrafları paylaşılırsa “Erfane” denir. Ateş toplantılarını idare eden bilge kişilere “Başeski” denir. Birikmelerin-Ateş Gezmelerinin amacı hoşça vakit geçirmektir. Olgun yaşta olan erkeklerin “Hoşaf Gezmesi” adı altında ayrı bir toplantıları daha vardır. Akşamları yemekten sonra sokağa çıkmakla başlar her şey… Fıncan oyununda verilen cezalar, söylenen maniler eşliğinde neşe içinde içilen üzüm hoşafı eğlenceleri, Üçüncü Kısım Ateş Gezmeleri için başlangıçtır.
Ateş Gezmeleri ve Ahilik geleneğinin yaşaması için savaşım veren Mudurnulu Mehmetler, şu ön isimlerle kendilerini tanımlıyor: Dikkuyruk, Yağlıkara, Akkuş, Karakuş, Demokrat, Cakcak, Sirke, Sinek, Can ve Canan Mehmetler; ata yurdu Mudurnu’da Ahilik ve Birikmeler(Ateş Gezmeleri) başta olmak üzere, kaybolan kültürlerini ve geçmişlerini arıyorlar. Gelecekleri için…
Gelecek hafta ateşi sizin evde yakacağız. Her şey; kuşburnu, bülbül yurdu Mudurnu için…
www.dursunozden.com.tr