Tarihi İpek Yolu
Dursun ÖZDEN (Travel Writer)
Çin Halk Cumhuriyeti Yazarlar Birliği, Çin Yuan Eyaleti Kunming Üniversitesi, Şian Kültür Müdürlüğü, Şangay PEN Yazarlar Merkezi, Pekin Kültür Müdürlüğü, Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi Başkent Urumçi Sular İdaresi, Turfan Karız Araştırma Enstitüsü Merkezi Müdürlüğü’nün davetlisi olarak; farklı zamanlarda 4 kez gittiğim Çin coğrafyasında başlayan ve batıya doğru devam eden Tarihi İpek Yolu güzerhında yaptığım yolculuk sonunda; gezi yazılarım ve çektiğim belgeseller yanı sıra, “Karız Su Medeniyeti” başlıklı sunumlarım (UNESCO-IHP) Su Forumlarında büyük yankı uyandırmıştı. Taklamakan Çölü sonrası Kırgızistan, Kazakistan, İran (Yazd-Şiraz-İsfahan-Tahran) ve Azerbaycan (Bakü-Gence-Nahçıvan) sonrası Anadolu’dan geçen İpek Yolu güzergahını; Anadolu İç Gezi kapsamında ve TRT Belgesel Kanal için çektiğim, 13 bölümlük “Anadolu Su Medeniyeti” belgesellerim ve “Anadolu’nun 99 Hali” başlıklı gezi yazılarım içinde, İpek Yolu üzerindeki Kervansaraylar ayrıca işlenmiştir… Öte yandan, Moskova’dan başlayan ve doğuda, Japon Denizine dek uzanan 10 bin km. uzunluğundaki Trans-Sibir Demiryolu güzergahındaki yolculuğum ise, bol fotoğraflı ve kamera görüntülü başka gezi yazısı konusu olarak, siz değerli okurlarımla paylaşacağım. Anadolu’dan geçen İpek-Baharat Yolu ve Kral Yolu üzerindeki tarihi kalıntı Hanlar ve Kervansaraylar ise, ayrıca gezi yazısı olarak tanıtımı yapılacaktır… Modern Seyyah-Yoleri Gezgin Derviş rehberliğinde; Tarihi İpek Yolu hakkında bilgi ve belgelerle gezmeye başlayalım… Dünyamızdaki Tarihi Ticaret Yolları hangileridir?
Tarihi Ticaret Yolları:
Kral Yolu ya da İpek-Baharat Yolu
Ülkeler arasında veya ülke içinde kar amacıyla yapılan alışverişe ticaret denir.
Ticarette ham madde kaynaklarına yakın olmak çok önemlidir. Çünkü bir ürün çok el değiştirdiğinde bedeli artar. İlkçağ’dan itibaren devletler ticaret yollarını kontrol etmek istemişlerdir. Bunun için devletler birbirleriyle savaşmışlar, aralarında anlaşmalar yapmışlardır. Ülkemiz tarih boyunca önemli ticaret yollarının buluşma noktasında yer almıştır. Bu yollar; Kral Yolu, İpek Yolu, Baharat Yolu.
Kral Yolu
Lidyalıların başkenti Sardes’ten başlayarak doğuya doğru ülkemizin orta kuzey kısmından Irak’ın Musul şehrine varmakta, Bağdat şehrinden geçerek Mezopotamya’daki Ninova şehrine, oradan da İran’ın Sus şehrine ulaşmaktadır. Asya kıtasından getirilen ticaret malları Ege üzerinden gemilerle Avrupa’nın önemli limanlarına taşınmaktadır.
Lidyalılar Kral Yolu sayesinde ekonomik alanında önemli kazançlar elde etmişlerdir.
Lidyalılar ticaret sayesinde komşu devletlere göre bilimde, sanatta ve teknolojide üstün bir konuma gelmişlerdir. Lidyalılar tüccar bir toplumdu. Sosyal tabakalar içerisinde tüccarlar, asiller ve büyük zenginler üst sıralarda yer almıştır. Bu da toplumun ekonomik olarak gelişmesine katkı sağlamıştır.
İpek Yolu
Avrupa, doğunun kaliteli ipek ve baharatı ile tanışınca, bu ürünlere büyük bir talep doğmuş ve “İpek Yolu” olarak adlandırılan tarihi ticaret yolları yapılmıştır. Çin’in en uç noktasından başlayıp Anadolu’nun çeşitli yerlerinden geçerek İstanbul’da birleşen ve oradan da Avrupa’nın içlerine giden bu yol boyunca, yükleri taşıyan kervanlar sadece ticaretin gelişmesini değil, Asya ile Avrupa arasında günümüzde de izleri görülen kültür alışverişini de sağlamıştır. İpek Yolu iki kola ayrılır: I.Kol: Güneyde İran topraklarından geçerek, Suriye ve Anadolu kıyılarına ulaşır. II Kol: Kuzey’de Hazar Denizi’nin kuzeyinden, Karadeniz’in kuzey bölgelerine ulaşır.
Baharat Yolu
Baharat Avrupa’da zenginliğin bir göstergesiydi. Sadece soylular kullanırdı gram Zencefil’in değeri bir koyuna eşitti. Londra Limanındaki görevliler, baharat çalmadıklarını göstermek için ceplerini boşaltmak zorundaydı. Çin ve Hindistan’dan çıkan kervan ve gemiler. İran Irak Basra Körfezi ve Kızıldeniz’de Osmanlı topraklarından geçerdi.
Akdeniz’den İtalya aracılığı ile Avrupa’ya dağıtımını sağlayanlarda Venedikli tüccarlardır. Zencefil, tarçın, nane, kekik, defne, karanfil, karabiber, sumak gibi maddelere Baharat denilmektedir. Tarihte, Orta Asya’da Çin ve Hindistan’daki bu baharatların Avrupa’ya götürüldüğü güzergaha da Baharat Yolu denmiştir. Avrupa’da taze et çok kullanıldığı için ve etin saklanması için baharata ihtiyaç duyulmaktaydı. Avrupa’da yetişmeyen baharatlar dıştan getirilirdi. Sadece yiyeceklerde değil aynı zamanda dinsel ayinlerde, büyücülükte ve sağlık için de kullanılırdı.
DÜNYA TİCARETİ İÇİN EN ÖNEMLİ GEÇİŞ NOKTALARI
Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı, Bering Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Panama Kanalı.
Süveyş Kanalı
Akdeniz’den Kızıldeniz’e geçiş için yapılan yapay geçiş bölümüdür. Osmanlı devleti tarafından yapılma fikri atılmış ve yapımına başlanarak, 1869’da açılmış ve Akdeniz ticaretini tekrar canlandırmıştır. 163 kilometrelik kısmı kanal geçişidir. Kanal dar olduğu için tek şeritlidir. Gemiler konvoy halinde geçiş yapar. Bir geminin kanalı geçişi saat arası sürer. Kanaldan günde ortalama 74 gemi geçer. Mısır ekonomisinde 3. büyük döviz girdisi kanaldan gelir. Süveyş Kanalı uluslararası anlaşmalar çerçevesinde, savaşta veya barış zamanında, ticaret ve savaş gemileri tarafından bayrak sınırlaması olmaksızın kullanılabilir.
Panama Kanalı
Orta Amerika’nın en güney ülkesi Panama topraklarında yer alır ve Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus’unu birbirine bağlayan suyoludur. İnşaat ABD tarafından tamamlanmış ve kanal 1914’te hizmete açılmıştır. 77 kilometre uzunluğundaki kanalın yapımı sırasında, sıtma ve sarıhumma gibi hastalıklardan büyük toprak kaymalarına kadar her türlü güçlükle karşılaşılmış ve yaklaşık kanal çalışanı bu süreçte can vermiştir. Bu kanal Güney Amerika ve Kuzey Amerika’yı birbirinden ayırır. Kanal boyunca yolculuk yaklaşık 9 saat sürmektedir. Ayrıca kanalda bulunan indirgeçli kaldırgaç sayesinde aşılması zor olan noktalarda gemiler ilerleyebilmekte ve ivmasyon kazanabilmektedir. İçi su ile doldurulan üç havuzda (lok’da) aşamalı olarak deniz seviyesinden otuz metre yükseltilerek dağların arasındaki bir göle çıkartılmaktadır. Bu küçük gölde bir müddet kendi Makina güçleriyle ilerleyen gemiler, çıkışta yapılan işlemin tersi uygulanarak, su seviyesi kademeli olarak düşürülen üç ayrı ‘lok’tan daha geçerek diğer okyanusa varabilmektedir.
Cebelitarık Boğazı
Akdeniz ile Atlas Okyanusu’nu birleştiren, Avrupa ile Afrika kıtalarını ayıran boğazdır. Adını Tarık bin Ziyad’dan alan boğaz, 60 km uzunluğundadır. Boğazın siyasal egemenlik bakımından İngiltere, İspanya ve Fas’ın kontrolündedir. Boğazda, yüzeyde doğudan batıya giden kuvvetli bir akıntı vardır. Derinlerde ise daha zayıf bir akıntı Akdeniz’den Atlas (Atlantik) Okyanusuna akar. Boğaz’dan yılda gemi geçer.
Bering Boğazı
Asya’nın en doğu noktası ile Amerika’nın en batı noktası arasında bir boğazdır. Günümüzde Rusya ile ABD (Alaska) arasında coğrafi bir sınır konumunda olması ile birlikte Amerika ve Asya kıtalarının birbirine en yakın olduğu yerdir. İki yaka arasında bir günlük tarih farkı vardır.
Hürmüz Boğazı
Umman Körfezi ile Basra Körfezi’nin arasındadır. Boğazın kuzey kıyısında İran, güney kıyısında ise Umman toprakları bulunur. Ortadoğu petrollerinin %40’ını (ABD, Batı Avrupa ve Çin’e gönderilen petrolün yaklaşık yarısı) bu boğazdan transit geçen gemiler taşır. Bu özelliği sebebiyle son yıllarda ABD ve İngiltere’nin kendilerine karşı küresel bir tehdit olarak gördüğü Çin’e karşı enerji kartını oynamak istemeleri sebebiyle, İran ile ilişkiler gergindir.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları
İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi’ni, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ile Ege Denizi’ni birbirine bağlar. İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Türk Boğazları olarak adlandırılır ve Avrupa ile Asya kıtalarını birbirinden ayıran doğal sınırlardan biri olarak kabul edilir.
Uluslararası deniz taşımacılığının yapılabildiği en dar geçit olma özelliğini taşıyan İstanbul Boğazı üzerinde Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet asma köprüleri bulunur. Bu köprüler İstanbul’un iki yakasını bağladığı gibi, Avrupa kıtası ile Asya kıtası arasında birer geçiş noktası yaratır. Hâlen yapımı sürmekte olan deniz altı raylı sistem tüp geçidi Marmaray projesiyle iki kıta arasında kesintisiz bir demir yolu hattı oluşacak ve Londra’dan Pekin’e yalnızca demir yolunu kullanarak gitmek mümkün olacaktır. İstanbul Boğazı, Karadeniz’e kıyıdaş olan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna için Akdeniz’e ulaşmanın tek yoludur. Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’yle birlikte İstanbul Boğazı’nın egemenlik hakları, 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile belirli kurallar ışığında Türkiye’ye verilmiştir.
Tarihi İpek Yolu
İpek Yolu, Çin‘den başlayarak Anadolu ve Akdeniz aracılığıyla Avrupa‘ya kadar uzanan ve dünyaca ünlü ticaret yoludur. UNESCO, Haziran 2014’te İpek Yolu’nun Şian-Turfan-Çangan-Tanrı Dağları Koridoru Güzergâh Ağı‘nı, Eylül 2023’te Zarafşan-Karakum Koridoru‘nu Dünya Mirası olarak belirledi.
İpek Yolu sadece tüccarların değil, aynı zamanda doğudan batıya ve batıdan doğuya bilgelerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de yolu olmuştur. Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra da Romalılar, Çinlilerden ipek satın alırlardı. Ulaşım ise, daha sonra İpek Yolu adı verilen güzergâhı izleyen kervanlarla sağlanırdı. İpek endüstrisi, eski çağlardan beri birçok milletin hayatında çok önemli bir yer tutmuştur.
Uzak Doğu‘dan gelen ipek ve baharat, Batı dünyası için, uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır. İpek, ayrıca Doğu kültürünün Batı tarafından tanınmasını da sağlamıştır. Doğu’nun ipeği ile baharatının kervanlarla batıya taşınması, Çin‘den Avrupa‘ya ulaşan ticaret yollarını oluşturmuştur. Orta Çağ‘da, ticaret kervanları, şimdiki Çin‘in Şian kentinden hareket ederek Özbekistan‘ın Kaşgar kentine gelirler, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi‘ne, diğeri ile de Karakurum Dağları’nı aşarak İran üzerinden Anadolu‘ya ulaşırlardı. Anadolu’dan deniz yolu ile Akdeniz ve Karadeniz (Tirebolu) limanlarından veya Trakya üzerinden kara yolu ile Avrupa‘ya giderlerdi.
Doğudan batıya doğru gelişen bu ticari harekette daha önceki çağlardan beri kullanılmakta olan bir yol şebekesinden yararlanılmıştır. Yoğun bir şekilde ipek, porselen, kağıt, baharat ve değerli taşların taşınmasının yanında kıtalar arasındaki kültür alışverişine de imkan sağlayan bu binlerce kilometre uzunluğundaki kervan yolları zaman içinde İpek Yolu olarak adlandırılmıştır. İpek Yolu Asya‘yı Avrupa‘ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldan beri bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşımakta ve olağanüstü bir tarihsel ve kültürel zenginlik sunmaktadır.
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, İpek Yolu’nun hem bir ticaret yolu, hem de tarihsel ve kültürel değer olarak yeniden canlandırılması gündeme gelmiş, bu yol boyunca inşa edilmiş ve artık kullanılmayan yapıların, yeni işlevler kazandırılarak korunmaları ve yaşatılmaları için çalışmalar başlamıştır. İpek Yolu çeşitli Türk uygarlıklarının ekonomik kaynağı olmuştur.
Ortaya çıkışı ve tarihi
Orta Asya bölgeleri ile her zaman bağlantılar var olmuştur. Örneğin; Çin ile Avrupa arasında en eski zamanlardan beri, en az Tunç Devri‘nden beri bağlantılar vardı. İlk zamanlarda maden elde etme ve işleme konusunda bilgi alışverişine ve ticari malların değişimine dayanmış olan bu bağlantılar, diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve iki kültürün birbirini tanımasını da sağlamıştır. Ancak, arabulucular yolu ile gerçekleştirilmiş olan bu bağlantılar bir süreklilik göstermemiş, uzun süreli kopukluklar yaşanmış, ticaret ve bilgi alışverişinin uzun bir süre gerçekleşmediği dönemler de olmuştur.
Çin’in batıya doğru genişlemesi, İpek Yolu’nun doğu sınırının tamamen açılmasında önemli bir etken olmuştur. İmparator Vudi (M.Ö: 142–87) döneminde Han İmparatorluğu sınırlarını neredeyse iki katı kadar genişletmiştir. Sınır tehditlerine karşı düşman bölgelerini istila ederek karşılık veren İmparator Vudi, ordularını kuzeye, güneye ve batıya göndererek birçok devleti boyunduruk altına almış, Hiung-nu zaferi ile de Orta Asya’nın tüm kontrolünü ele geçirmiştir. Vudi’nin birlikleri, Pamir dağlarını ve Fergana şehrini de işgal ederek, Çin ile Batı arasındaki ticaret yollarını açmıştır. İpek Yolu üzerinden gerçekleşen ticaret sayesinde Hun İmparatorluğunun başkenti Batılı seyyahlar ve Batı’dan gelen lüks mallarla dolup taşmaya başlamıştır.
Barışın Sigortası İpek Yolu
Doğuda barışın hüküm sürdüğü zamanlar, Batı bir savaş alanı idi. Romalılar ile Partlar arasında uzun zamandan beri yaşanan sorunlar, birinci Roma İmparatoru Augustus’un diplomatik başarısı ile son bulmuş, iki taraf arasında bir barış süreci başlamıştır. Bu barış süreci, İpek Yolu’nun batı bölümünün daha güvenli olmasını ve Uzak Doğu ile yapılan ticaretin canlanmasını sağlamıştır. Geç Antik Çağ döneminde Doğu Roma, yani Bizans ile Sassani İmparatorluğu arasındaki ticaret Roma-Pers Savaşları nedeniyle büyük ölçüde engellenmiştir.
İpek Yolu, bir diğer yükselme dönemini, Perslerin İpek Yolu üzerindeki hakimiyetine son veren Tang Hanedanlığı döneminde yaşamıştır. İkinci Tang İmparatoru Taizong, Orta Asya’nın büyük bir bölümünü ve Tarım Vadisini kontrolü altına almıştır. Bizans İmparatorluğu, 7. yy.da Asya’daki bazı topraklarının Müslümanlar tarafından ele geçirilmesiyle İpek Yolu ile bağlantısını ara sıra koruyabilmiş ve uzun süre Doğu’dan gelen malların ana aktarma yeri olarak işlev görmüştür. Tang döneminden sonra İpek Yolu üzerindeki ticaret trafiği azalmaya başlamıştır. Bunun nedeni, Beş Hanedanlık döneminde Tang Hanedanlığı’nda iç istikrarın korunamaması ve ticaret yollarının güvenliğinin azalmasıdır. Avrupa ile Asya arasındaki ticaret veba salgınları nedeniyle de uzun süre askıya alınmış ve gerçekleşmemiştir.
Asya ile Avrupa arasında doğrudan bağlantı kurulmasında, 13. yy.da Moğollar’ın büyük katkısı olmuştur. Moğol istilaları sık ve geniş iletişim çağının başlamasında etkili olmuştur. Bu durum, Moğolların ele geçirdikleri yerlerde sistemlerini kurduktan sonra, yabancılarla iletişim kurarak yönetime devam etmeleri ile gerçekleşmiştir. Bu dönemde Moğolların yabancılara olan misafirperverlikleri sayesinde ticaret yeniden artmıştır.
Ancak, Moğol İmparatorluğu’nun ömrü kısa sürmüş ve 1262 yılında koca imparatorluğun çöküşü başlamıştır. Buna rağmen İpek Yolu’nun doğu bölümünün güvenliği Kubilay Han döneminde uzun süre sağlanmıştır. Çin milliyetçiliği canlanmaya başlamış; 1368 yılında, yabancı egemenliği Moğol kökenlilere karşı saldırgan bir dış politika tutumu izleyen Ming Hanedanlığı dönemini sona erdirmiştir. Moğollar dönemindeki rahatlığa rağmen, İpek Yolu üzerinde yapılan ticaret hiçbir zaman Tang Hanedanı dönemindeki seviyesine ulaşmamıştır. Song Hanedanlığı döneminde İpek Yolu önemini yitirmeye devam etmiştir. Çin deniz ticareti sayesinde Güneydoğu Asya’da yeni pazarların keşfedilmesi ve Arapların koyduğu yüksek gümrük vergileri nedeniyle İpek Yolu daha az tercih edilmiştir.
Erken Yeni Çağ döneminde Avrupalı denizcilerin dünya geneline açılmaları ile İpek Yolu tamamen önemini yitirmiştir. Böylece uzun süren yolculukların ve malın aracılara teslim edilmesinin yerine daha kısa süren ve doğrudan gerçekleştirilen deniz taşımacılığı önem kazanmıştır. İpek Yolu’nun yerini gemiler almıştır. Çinli tüccarlar jonk adını verdikleri gemileri ile Hindistan’a, hatta Arap ülkelerine kadar gidebilmekteydi. Avrupalı tüccarların Çin ile yaptıkları ticaret Song Hanedanı döneminden beri kısıtlanmaktaydı. Bu nedenle, Avrupalıların deniz seferleri ile gerçekleştirmek istedikleri asıl amaçlarından biri de Hitay’a ulaşmaktı.
İlk olarak, 1514 yılında Portekizliler Çin’e ulaşmış ve orada çok canlı bir ticaret başlatmışlardır; ancak bu pazar daha sonra İspanyollar tarafından ele geçirilmiştir. İmparatorluk, 16. yy.dan itibaren, yenidünyada Avrupa kolonilerinden temel fayda sağlayanların arasında yer almaktaydı. Kolonilerde çıkarılan madenin büyük bir bölümü Avrupalılara satılmak amacıyla Çin’e gönderilmekteydi. Ticaret şirketlerinin gemileri Avrupalı soylulara lüks eşya ve sanat eserleri tedarik etmek amacıyla, Doğu Asya’ya ulaşımda İpek Yolu görevini görmekteydi.
Petrol yataklarının bulunması ile İpek Yolu yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Yeni yollar inşa edilmiş ve ıssız bölgelere ulaşım kolaylaştırılmış, bölgeler sanayileştirilmiştir. Bunun yanı sıra eski ticaret yolları onarılmış ve turistik amaçlı kullanılmaya başlanmıştır. 32 Asya ülkesinin katılımı ve Birleşmiş Milletler desteği ile Asya uzak ticaret yolları ağı inşası projesi yürütülmektedir. 2005 yılı itibarıyla yol ağının yenilenmesine 25 milyar dolar para harcanmıştır.
Güzergâhlar ve doğa
İpek Yolu’nun güzergâhı ile ilgili ilk belgeler Antik Yunan ve Romalılara dayanmaktadır. Tarım Havzası’nın kuzeyinden geçen kuzey rotasını ünlü tarihçi Heredot M.Ö. 450 yılında ayrıntılı bir şekilde tarif etmiş, güzergâh merkezlerine de oradaki yerli halkların isimlerini vermiştir. Heredot’un tarifine göre kuzey rotası Don Nehri ağzından başlayarak ilk olarak kuzeye ve hemen sonra Partların bölgesine doğru doğuya ilerlemekte, oradan da Çin’in batısında bulunan Kansu şehrinde son bulan Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki kervan yolu üzerinden geçmektedir.
Güney rotasına ilişkin buna benzer bir tarif bulunmamaktadır. Ancak güney rotası yeniden kurgulandığında, rota Mezopotamya’dan başlamaktadır; fakat bu veri kesin değildir. İpek Yolu Anadolu’da Antakya’da başlayıp, Gaziantep’ten geçerek İran ve Afganistan‘ın kuzeyinde Pamir Ovası’na kadar uzanmaktadır. Ayrıca Güneydoğu Bölgesi’nde bulunan Gaziantep ve Malatya’yı geçip, Trakya üzerinden ve Ege kıyılarında İzmir, Karadeniz’de Trabzon ve Sinop, Akdeniz’de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa‘ya ulaşmaktadır.
Üçüncü bir yol da Mısır ve Mezopotamya rotalarının birleşmesi ile meydana gelen Narmada Nehrinin Hint Okyanusu’na döküldüğü Hindistan’ın liman kenti Bargyzaga şehrine ulaşan deniz ve kara yollarının birleşimi ile oluşmaktadır. Her üç rota da İpek Yolu’nun yüzyıllar süren gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Bunların haricinde İpek Yolu bir doğa yolu olarak var olmuştur. Akdeniz’den Çin’e kadar çöl üzerinden uzanan, yeryüzünde en ıssız yollardan geçip, en susuz ve acımasız arazilerden ilerleyen, bir vahayı bir diğerine bağlayan yollardan biridir. Güneyden gelinip de Taklamakan Çölü’ne ulaşıldığında, yeryüzünün en yüksek sıradağlarıyla karşılaşılır. Bu dağlar sadece, derin uçurumları ve 5000 m. yükseklikleri ile dünyanın aşılması en zor birkaç buzlu geçit üzerinden aşılabilmektedir. Aynı zamanda bu bölgenin iklimi de çok serttir. Sık sık kum fırtınaları meydana gelmekte, sıcaklık yazın 40 °C üzerine çıkmakta, kışın ise -20 °C altına inmektedir. Bu olumsuzluklara rağmen yol, doğu ile batı arasındaki milletlerarası iletişim konusundaki önemini yüzyıllar boyunca muhafaza etmiştir.
Bu yollar, vahaların yanı sıra yollardaki geçiş trafiğinin kontrolünü sağlayan askerî merkezler tarafından da kullanılmıştır. Bölgenin coğrafi özelliklerinden dolayı çok az sabit ulaşım ve ticaret yolu oluşmuştur. Çok hassas olan bu yollarda çıkan en küçük bir çatışma bile doğu ile batı arasında tüm trafiğin durmasına sebep olabilmiştir.
Tarih boyunca çok az insan İpek Yolunun tam uzunluğu olan yaklaşık 6000 km.’yi dolaşmıştır. Ticaret sürekli birden çok ara duraklar üzerinde gerçekleşmiş ve yolun teğet geçtiği bütün uluslar, toptancı olarak kazançlarını en yüksek düzeyde tutmak istemişlerdir. Böylece, rekabet nedeniyle sürekli silahlı çatışmalara dönen kavgalar çıkmıştır. Sadece, 13. ve 14. yy.larda Moğol iktidarı döneminde bütün Asya tek bir yönetim altında toplanmış ve güvenli bir ticaret ortamı sağlanmıştır.
Kültür ve teknik aktarımı
Teknik alandaki gelişmelerin, kültür ürünlerinin veya ideolojilerin aktarımı, ticari mallara göre daha doğal ve kalıcı olmuştur. Ticari, politik, diplomatik veya misyonerlik nedenler ile gerçekleştirilmiş uzak ticaretin bütün türleri farklı toplumlar arasında kültürel değişimi meydana getirmiştir. Şarkılar, hikayeler, dini düşünceler, felsefi görüşler ve bilimsel bilgiler seyahat edenler yoluyla taşınmış ve güncel kalmıştır. Bunların yanı sıra gıda maddelerinin girişi ile tarımsal değişim de gerçekleşmiştir. Kâğıt üretimi ve matbaa, damıtma gibi kimyasal süreçler, etkili at koşumu ile üzengi gibi önemli buluşlar dünyaya Asya üzerinden yayılmıştır.
İpek Yolu üzerinde dinlerin yayılması
İpek Yolu üzerinde taşınan kalıcı şeylerden biri de dinler olmuştur. Örneğin 4. ve 5. yüzyıllarda Kuzey Vey Hanedanlığı döneminde Budizm, kuzey güzergâhı yoluyla Hindistan’dan Çin ve Japonya’ya gelmiştir. Bazı istisnalar haricinde, Hristiyanlığın Anadolu’da yayılmasının 3. yy. da Sasani İmparatorluğu döneminin başlaması ile mümkün olduğu kabul edilmektedir. Hristiyanlık, Orta ve Doğu Asya’da hiçbir zaman hakim din olmamasına rağmen, İpek Yolu’nu kullanarak Çin sınırlarına kadar dayanmıştır. Moğollar döneminde Yunan teolog Nestorius’a dayanan Diofizit hesaba katılması gereken kültürel bir silah olmuştur.
Hristiyanlığın yayılması diğer dinlerden baskın olan İslam’ın yayılmasına göre daha kısıtlı olmuştur. M.S. 632 yılında Muhammed’in ölümünden sonra İslamiyet, Arap yarımadası üzerinde hızla yayılmaya başlamış ve sonraki yüzyılda da eski Roma şehirleri olan Suriye, Mısır ve bütün Kuzey Afrika’da yerleşme sürecine girmiştir. Kısa süre içinde İpek Yolu’nun batı kısmı ve böylelikle Asya üzerinde gerçekleşen ticaret Müslümanların kontrolüne geçmiştir. Pers İmparatorluğu’nun fethi ile genişleme doğuya doğru gerçekleşmeye devam etmiştir. İslamiyet, ilk olarak İpek Yolu üzerinde yer alan şehir merkezleri boyunca etkili olmuş ve daha sonra kırsal kesimlere kaymıştır. Orta Asya, Çin, Bengal ve daha sonra Endonezya’da da askerî veya politik bir girişim olmadan Müslüman yerleşim yerleri oluşmuştur. Pers kökenli olan Zerdüştlük ve Mani Dini de İpek Yolu üzerinden yayılmıştır.
Hastalıkların yayılması
Dinler ve diğer kültürel öğeler gibi hastalıklar ve enfeksiyonlar da İpek Yolu üzerinde yayılmıştır. Uzun seyahat edenler, virüslerin ortaya çıktıkları bölgelerden çıkmasına ve bu virüsler yoluyla ortaya çıkan hastalıkların, bağışıklığı olmayan toplumlarda yayılmasına yol açmışlardır. Bu durum da felaketle sonuçlanan salgınların ortaya çıkmasına neden olmuştur. İpek Yolu üzerinde hastalıkların yayılmasına verilebilecek en iyi örnek 14. yy.da görülen veba salgınıdır. 1330’lu yıllarda Çin’de ortaya çıkan, kemirgenlerden pireler yoluyla insanlara bulaşan aşırı bulaşıcı olan bir veba ortaya çıkmıştır. Bu salgın, uzun bir süre sadece Çin’in güney şehri olan Yunnan’da görülmüştür; fakat 14. yy.ın başında Moğol orduları yoluyla vebalı pireler Yunnan’dan Çin’in diğer bölgelerine taşınmış ve böylece veba, İpek Yolu boyunca çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. Veba, Kafa (günümüz Feodosya) şehrinden gelen ticaret gemileri ile Kırım Yarımadası üzerinden geçerek 1348 yılında Avrupa’ya da ulaşmıştır. Asya’dan Avrupa’ya kadar etkili olan ve Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte birinin hayatını kaybettiği büyük veba salgını ortaya çıkmıştır. Bu salgın, Ortadoğu, Hindistan ve Çin’de yaklaşık 75 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Özellikle kürk ihracatı salgının hızlanmasına neden olmuştur.
Ticaret
İpek, Batı için İpek Yolu üzerinde taşınan en sıra dışı, alışılmadık maddedir ve bu madde yola da adını vermiştir. Ancak, yol üzerinde başka mallar da taşınıp takas edildiğinden, bu kavram ticaret gerçekliğinden uzaktır. Çin’e doğru yol alan kervanlar altın, değerli taş ve cam da taşımışlardır. Ters istikamette de özellikle kürk, seramik, yeşim taşı, tunç, vernik ve demir taşınmıştır. Yol üzerinde malların çoğu değiştirilmiş ve asıl varış noktasına yetişmeden birden çok el değiştirmiştir. İpekin yanı sıra baharat da Yeni Çağa kadar Güneydoğu Asya’dan taşınan önemli mallar arasında yer almıştır. Baharat sadece baharat ve tatlandırıcı olarak değil, aynı zamanda ilaç, anestezi, afrodizyak, parfüm olarak ve tılsımlı içecekler için de kullanılmıştır.
Buna rağmen ipek en değerli Çin ürünü olarak kalmıştır. İpek dokumacılığının gelişimi, Çin’de M.Ö. de 2. yy.a uzanmaktadır. İpek üreticilerinin eğitimi ile görünmeye başlayan ihracat için fazla miktarda üretim yapılması ilk olarak M.Ö. 3 yy.de “kavgalı imparatorluklar döneminde” gerçekleşmiştir. Avrupa’da en eski Çin ipeği M.Ö. 6 yy.ye dayanan Kelt Prensliği kazılarında bulunmuştur. O zamanlar ipek Batı’da oldukça nadir bulunan bir madde olup, Roma İmparatorluğu döneminde kürk ve cam gibi lüks eşyalar arasında sayılmıştır.
Ticaretin organizasyonu
Ticaret yollarının güvenliği büyük tehdit teşkil etmekteydi. Korsanlar, Çin’den Mısır’a kadar kervanları rahatlıkla yağmalayabilecekleri dar geçitlerde kervanlara saldırmaktaydılar. Bu yüzden, Han İmparatorluğu kervanlarını özel savunma birlikleri ile donatmış, güzergâh bölümleri boyunca da Çin Seddi’ni inşa etmiştir.
Kıtalararası gerçekleşen bu ticaretin organizasyonu oldukça karışık ve zor olmuştur. Yüz binlerce hayvan, çok sayıda çoban ve tonlarca ticaret malının bir araya getirilmesi ve hareket ettirilmesi, insanların ve hayvanların bu uzun yolculuklarda, zorlu coğrafi ve iklim koşullarında hayatta kalmalarının sağlanması gerekmekteydi. Ancak bilindiği gibi tüccarlar mallarını satmak için tüm yolu gitmiyorlardı ve ticaret birden çok ara tüccar (komisyoncu) aracılığı ile gerçekleştirilmekteydi. İpek Yolu’nun sonunu uzun bir zaman Partlar, daha sonra Sasaniler kontrol etmiştir; bu dönemlerde, Orta Asya’da mal değişimine hakim olanlar, göçebe kökenliler idi. Önemli bir taşıma aracı olarak da Orta Asya’da yaşayan çift hörgüçlü develer kullanılmaktaydı. Bu develer tek hörgüçlü develere göre sıcağa daha dayanıklıydılar ve kış derileri vardı. Böylece, yükseklikleri arasında büyük farklılıklar olan bozkır ve dağlık bölgelerde sürekli görülen kıta iklimsel büyük sıcaklık değişimlerine daha uygundular. Aslında, develer ticari ilişkilerin başlamasından bu yana kullanılmaya başlanmıştır.
İpek Yolu üzerinde kıtalararası takas
İpek Yolu üzerinde sadece baharat, ipek, cam ve porselen gibi mallar taşınmamış, bu yol üzerinde yapılan ticaret yoluyla din ve kültür de kıtalararası yayılmıştır. Böylece, Hindistan’da doğan Budizm İpek Yolu üzerinden Uzak Doğu’ya, Çin’e ve Japonya’ya kadar yayılmış ve orada hakim din olmuştur. Bugünkü Xi’an (Şian) şehrinde bulunan bir tablete göre, Hristiyanlık İpek Yolu üzerinden zamanın Çin’in başkentine kadar yetişmiştir. Bunların yanı sıra bu yol Türklerin dininin, Şamanlığın, Mani Dini‘nin, Mazdehizm’in ve daha sonra İslamiyet’in yayılma ortamı bulduğu bir yol, bir bölge olmuştur. Kâğıt ve barut bilgisi yine İpek Yolu ile Arap ülkeleri üzerinden Avrupa’ya gelmiştir.
İpek Yolu’nun günümüzdeki önemi
Günümüzde İpek Yolu daha çok turistik bir öneme sahiptir. Batı, İpek Yolu güzergâhı üzerindeki Doğu Mistisizmini kitaplar yoluyla tanımaya başladıktan sonra Batı’nın Doğu’ya olan ilgisi ve buna bağlı olarak turistik faaliyetler artmıştır. Özellikle, “Marco Polo’nun izlerinin peşinden” adı altında düzenlenen gezilerle bölgeye sürekli daha fazla turist gelmektedir. Çin, yabancı turistlere kapılarını 1970’li yılların sonlarına doğru açması ile büyük turizm potansiyelinin hemen farkına varılmış, İpek Yolu üzerinde bulunan görülmeye değer birçok yer ve kültür anıtı restore edilmiş ve resmî makamlarca koruma altına alınmıştır.
Türkiye’de de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Anadolu güzergâhı üzerinde bulunan 11 kervansaray restore edilmiş, turizm amaçlı hizmetler sunabilecek hale getirilmiştir. Bu hanlar; Sultan Hanı (Aksaray), Sarı Han (Nevşehir), Şarapsa Han (Antalya), Ak Han (Denizli), Ağzıkara Han (Aksaray), Alara Han (Antalya), Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı (Malatya), Çardak Han (Denizli), Susuz Han (Burdur), İncir Han (Burdur), Alay Han (Aksaray)…
Yapılan arkeolojik kazılar ile İpek Yolu üzerinde sürdürülmüş olan hayat araştırılmış ve ortaya çıkarılmıştır. Taklamakan Çölü üzerinde yapılan seyahatlerde sürekli şehir harabeleri ve mağara kalıntıları karşımıza çıkar. Güzergâh üzerinde yaşayan halklar ve günümüze kadar korunmuş olan yaşam tarzı en ilgi çekici olan noktalardır. Günümüzde pek çok turist Budizm’in Japonya’ya varana dek geçmiş olduğu ülkeleri görmek amacıyla Japonya’dan gelmektedir. Taklamakan bölgesinde seyahat yapmak iklim ve coğrafi özelliklerin sunduğu bazı kolaylıklara rağmen günümüzde hala neredeyse eskisi kadar zahmetlidir. İpek Yolu üzerindeki son demir yolu parçası 1992 yılında, Almata-Turfan- Urumçi arasında uluslararası hattın açılması ile kapatılmıştır; fakat buna rağmen Pekin – Tahran veya Pekin – Moskova arasında düzenli tren seferleri ya da sabit aktarma bağlantıları bulunmamaktadır.
Günümüzde Asya ile Avrupa’yı, daha somut bir ifadeyle 28 ülkeyi birbirine bağlayan 114 bin kilometrelik Trans-Asya Demir Yolu Ağı ile 141 bin kilometreyi bulan Asya Hızlı Demir Yolu ağı projeleri yürütülmektedir. Bu projeler bölgenin ekonomik ve ticari gelişmeleri ile stratejik bütünleşmesini açısından büyük öneme sahiptir. Bu projelerin Türkiye için de önemi büyüktür: Türkiye’nin ‘doğu batı arasındaki tarihi köprülük’ misyonu için büyük önem arz eden Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi tamamlandığında da Londra’dan kalkan bir tren Çin‘e kadar gidebilecektir.
Tarihi İpek Yolu başlangıç şehri olan, Çin’in en eski başkenti ŞİAN (Xi’an) hakkında bilgilenmenin tam zamanı…
İpek Yolu Başlangıcı, Çin’in Gizemli Şehri ŞİAN (Xi’an)
Şian (Xian) şehri, Çin’in Shaanxi eyaletinde yer alan tarihi bir şehirdir. Şehir, binlerce yıllık tarihi ve kültürel mirası ile ünlüdür. Xian, Çin’in eski başkentlerinden biridir ve Çin’in tarihi boyunca önemli bir merkez olmuştur.
Xian şehrinin gizemli hikayeleri, tarihi boyunca yaşanan olaylar ve efsanelerle doludur. Şehir, Çin’in ilk imparatoru Qin Shi Huang’ın mezarının bulunduğu yerdir. Mezar, binlerce askerin ve savaş arabasının yer aldığı devasa bir komplekstir. Mezarın içinde, terrakotta askerler olarak bilinen binlerce asker heykeli bulunmaktadır.
Xian şehrinin bir diğer gizemli hikayesi, Tang Hanedanı döneminde yaşanan bir olaydır. İmparatorun güzel bir kızı vardı ve bir gün saraydan kaçarak bir keşişle evlendi. Ancak, keşişin aslında bir ejderha olduğu ortaya çıktı ve kızı kaçırmıştı. Ejderha, kızı kurtarmak için bir grup savaşçı tarafından öldürüldü.
Xian şehri ayrıca, İpek Yolu’nun önemli bir durağıdır. İpek Yolu, Çin’den Orta Asya’ya kadar uzanan bir ticaret yolu idi. Xian, İpek Yolu’nun başlangıç noktasıdır ve ticaretin merkezi haline gelmiştir.
Xian şehrinin gizemli hikayeleri, şehrin tarihi ve kültürel mirasının bir parçasıdır. Bu hikayeler, ziyaretçilerin şehri keşfetmesine ve tarihi hakkında daha fazla bilgi edinmesine yardımcı olur.
Xian Şehrinin Tarihi Efsaneleri ve HUA Müslümanları
Şian’da bulunan 8 bin Seramik askerler Ordusunun yapılış nedeni olarak şu efsane anlatılmaktadır: Öbür dünyada bir savaş olursa, bu ordunun kendisini koruyacağına inanılmaktadır. Tarihçi Si Magian’ın elde ettiği bilgilere göre, BEYAZ PİRAMİT olarak bilinen Kral mezarı ve Seramik askerler ordusunun yapımı MÖ: 246 yılında başlamış ve 30 yıl boyunca sürmüştür. İnşaatında 700 bin kişi çalışmıştır. Lishan bölgesinde bulunan mezarın uzunluğu güneyden kuzeye 350 metre, genişliği ise doğudan batıya 345 metredir. Mezar 76 metre yüksekliğe sahiptir. Toprak doldudan bir piramit şeklindedir. Beyaz Piramit şeklindeki kral mezarına 1, 5 km uzunluğunda bulunan Seramik-toprak askerler Ordusundaki askerlerin boyu; 183-195 cm. Kral Qin Shihuang Merzarı ve Terra Cotta Ordusu Açık Hava Müzesi, 1987 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiştir.
Antik Şian Şehri Duvarları ise, Çin’de ayakta kalan birkaç eski ve görkemli kent surlarından biridir. 12 metre yüksekliğe sahip bu sur, 1370 yılında Ming Hanedanı döneminde yapılmıştır. Duvarların tamamını yürüyerek 4 saat ve bisikletle 2 saatte jak etmek mümkündür.
Kent Duvarları içinde bulunan Hua Müslümanlarının ibadet ve kültür merkezi olan BÜYÜK CAMİ ve Külliyesi, ülkedeki pek çok tarihi yapılardan daha büyüktür. Büyük Caminin bahçesindeki beyaz ve pembe manolyaların görseline büyülenmemek elde değil.
Xian, Çin’in Shaanxi eyaletinde bulunan bir şehirdir. Tarihi boyunca birçok önemli olaya tanıklık etmiş ve Çin kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur. Şehrin tarihi, MÖ 11. yüzyıla kadar uzanmaktadır ve Çin’in ilk imparatoru Qin Shi Huang tarafından kurulmuştur.
Xian, Çin’in en eski başkentlerinden biridir ve Tang Hanedanı döneminde (M.S. 618-907) ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde, şehirde birçok önemli yapı inşa edilmiştir. Bunlar arasında, Tang Hanedanı’nın en ünlü imparatoru olan Taizong’un mezarı, Büyük Vadi Pagodası ve Shaanxi Tarih Müzesi yer almaktadır.
Xian, aynı zamanda Çin’in en ünlü turistik yerlerinden biridir. Şehirde bulunan Terrakotta Ordusu, dünyanın en büyük arkeolojik keşiflerinden biridir. Bu askerler, MÖ 210 yılında Qin Shi Huang tarafından yaptırılmıştır ve imparatorun mezarının koruyucuları olarak görev yapmışlardır.
Xian’ın tarihi ve efsaneleri arasında, Hua Shan Dağı’ndaki efsanevi Taoist tapınağı da yer almaktadır. Bu tapınak, Taoist inançlarına göre, insanların ölümsüzlüğe ulaşabileceği bir yerdir. Ayrıca, Xian’da bulunan ve Çin’in en eski İslami camisi olan Hua Jue Si Camii de tarihi ve kültürel öneme sahiptir.
Sonuç olarak, Xian şehri, Çin tarihinin önemli bir parçasıdır ve zengin kültürel mirası ile dünya çapında tanınmaktadır. Şehirdeki tarihi yapılar ve efsaneler, ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir ve Çin kültürü hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için ideal bir yerdir.
Xian Şehrindeki Gizemli Yerler Ve Olaylar
Çin’in Shaanxi eyaletinde yer alan Xian şehri, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle ünlüdür. Şehirdeki birçok yer, gizemli olaylar ve efsanelerle çevrilidir. Bu makalede, Xian şehrindeki gizemli yerler ve olaylar hakkında bilgi verilecektir.
Birinci olarak, Xian şehrindeki Terracotta Ordusu, dünyanın en büyük arkeolojik keşiflerinden biridir. MÖ 210 yılında Qin Shi Huangdi tarafından yaptırılan bu ordunun, 8.000 asker, at ve savaş arabası heykeli bulunmaktadır. Heykellerin her biri, gerçek bir askerin yüzünü ve vücut ölçülerini yansıtmaktadır. Terracotta Ordusu’nun yapımı ve neden yapıldığı hala bir gizemdir.
İkinci olarak, Xian şehrindeki Hua Shan Dağı, Çin’in beş kutsal dağından biridir. Dağın zirvesine çıkmak için birçok yol vardır, ancak en ünlüsü “Ölüm Yolu” olarak bilinen yoludur. Bu yol, dar ve kayalık bir yoldur ve yükseklik korkusu olanlar için uygun değildir. Ayrıca, dağın zirvesindeki Taoist tapınakları ve manastırları da ziyaret edilebilir.
Üçüncü olarak, Xian şehrindeki Hanyangling Müzesi, Han Hanedanı’nın mezarıdır. Mezarın içinde, Han Hanedanı’nın imparatorları ve imparatoriçeleri için yapılmış birçok heykel ve sanat eseri bulunmaktadır. Mezarın içindeki havanın korunması için, ziyaretçilerin özel kıyafetler giymesi gerekmektedir.
Son olarak, Xian şehrindeki Tang Hanedanı Tarihi Müzesi, Tang Hanedanı dönemine ait birçok sanat eseri ve tarihi eserleri sergilemektedir. Müzede, Tang Hanedanı’nın saray hayatı, sanatı ve kültürü hakkında bilgi edinilebilir.
Xian şehrindeki gizemli yerler ve olaylar, Çin’in tarihi ve kültürel zenginliğini yansıtmaktadır. Bu yerleri ziyaret ederek, Çin’in tarihi ve kültürü hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Xian Şehrinin Mitolojik Hikayeleri
Xian şehri, Çin’in Shaanxi eyaletinde yer alan tarihi bir şehirdir. Şehir, Çin’in en eski ve en önemli şehirlerinden biridir ve binlerce yıllık tarihi boyunca birçok mitolojik hikaye ve efsane ile doludur.
Xian şehrinin en ünlü mitolojik hikayelerinden biri, 8 bin Seramik Askerler Ordusu olarak bilinen Terracotta Ordusu‘dur. Bu hikaye, MÖ 210 yılında Qin Shi Huangdi’nin ölümünden sonra inşa edilen ve binlerce askerin heykelinin yer aldığı bir askeri müze olan Terracotta Ordusu’na dayanmaktadır. Efsaneye göre, Qin Shi Huangdi, ölümünden sonra ölümsüzlüğü bulmak için birçok araştırma yaptı. Sonunda, bir büyücü ona ölümsüzlük iksiri verdi, ancak iksirin içindeki zehir nedeniyle Qin Shi Huangdi öldü. Terracotta Ordusu, Qin Shi Huangdi’nin ölümsüzlük arayışının bir sonucu olarak inşa edildi.
Xian şehrinin bir diğer ünlü mitolojik hikayesi, Hua Shan Dağı’na dayanmaktadır. Hua Shan Dağı, Çin’in beş kutsal dağından biridir ve tarihi boyunca birçok keşiş ve rahip tarafından ziyaret edilmiştir. Efsaneye göre, Hua Shan Dağı’nda yaşayan bir ejderha, insanları rahatsız etmeye başladı. Bir gün, bir keşiş ejderhayı yatıştırmak için Hua Shan Dağı’na tırmandı ve ejderhayı yatıştırmayı başardı. Ejderha, keşişin yardımıyla insanlara zarar vermekten vazgeçti ve Hua Shan Dağı’nda barış içinde yaşamaya devam etti.
Xian şehri, Çin’in zengin mitolojik mirasının bir parçasıdır ve binlerce yıllık tarihi boyunca birçok ilginç hikaye ve efsane ile doludur. Bu hikayeler, Çin kültürünün önemli bir parçasıdır ve Xian şehrinin ziyaretçileri için ilginç bir keşif fırsatı sunar.
Xian Şehrinin Gizemli Geçmişi Ve Kültürel Mirası
Çin’in Shaanxi eyaletinde yer alan Xian şehri, ülkenin en eski ve en önemli şehirlerinden biridir. Şehrin tarihi, MÖ 11. yüzyıla kadar uzanmaktadır ve Çin’in ilk imparatoru Qin Shi Huang tarafından başkent olarak seçilmiştir. Xian, aynı zamanda İpek Yolu’nun en önemli duraklarından biri olmuştur ve bu nedenle de farklı kültürlerin etkisi altında kalmıştır.
Xian şehrinin en önemli turistik yerlerinden biri, Terrakotta Ordusu’dur. Bu askerler, Qin Shi Huang’ın mezarı için yapılmıştır ve yaklaşık 8.000 asker, at ve savaş arabası heykeli içermektedir. Bu heykeller, dünyanın en büyük arkeolojik keşiflerinden biridir ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır.
Xian şehrinin diğer önemli turistik yerleri arasında, Ming Hanedanı döneminden kalma Şehir Duvarı, Büyük Vahşi Kaz Parkı ve Tang Hanedanı döneminden kalma Büyük Vahşi Kaz Pagodası yer almaktadır. Ayrıca, Xian şehri, Çin’in en büyük İslam topluluğuna ev sahipliği yapmaktadır ve bu nedenle de Büyük Cami ve Müslüman Mahallesi turistlerin ilgisini çekmektedir.
Xian şehri, aynı zamanda Çin’in kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Şehirdeki tarihi yapılar, mimari ve sanat eserleri, Çin’in zengin kültürel geçmişini yansıtmaktadır. Xian, aynı zamanda Çin’in geleneksel müziği ve dansı olan Tang Hanedanı müziğinin doğduğu yerdir.
Sonuç olarak, Xian şehri, Çin’in tarihi ve kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Terrakotta Ordusu, Şehir Duvarı, Büyük Vahşi Kaz Parkı ve Pagodası, Büyük Cami ve Müslüman Mahallesi gibi turistik yerleri ile ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Ayrıca, şehirdeki tarihi yapılar, mimari ve sanat eserleri, Çin’in zengin kültürel geçmişini yansıtmaktadır. Xian şehri, Çin’in kültürel mirasının korunması ve gelecek nesillere aktarılması açısından da büyük önem taşımaktadır.
Xian Şehrindeki Gizemli Keşifler Ve Arkeolojik Buluntular
Xian şehri, Çin’in Shaanxi eyaletinde yer alan tarihi bir şehirdir. Bu şehir, Çin’in en önemli arkeolojik keşiflerinin yapıldığı yerlerden biridir. Xian şehrindeki gizemli keşifler ve arkeolojik buluntular, dünya tarihine ışık tutan önemli bilgiler sunmaktadır.
Xian şehrindeki en önemli arkeolojik keşiflerden biri, 1974 yılında yapılan Terrakotta Ordusu keşfidir. Bu keşif, Çin’in en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olarak kabul edilmektedir. Terrakotta Ordusu, MÖ 210 yılında Qin Shi Huangdi tarafından yaptırılmıştır. Bu ordunun amacı, Huangdi’nin ölümünden sonra onu korumak ve onunla birlikte öbür dünyada savaşmak için yapılmıştır. Terrakotta Ordusu, yaklaşık 8.000 asker, 130 at ve 520 at arabasından oluşmaktadır.
Xian şehrindeki diğer önemli arkeolojik keşiflerden biri, Han Yangling Mezarı’dır. Bu mezar, Han Hanedanı dönemine aittir ve MÖ 153 yılında yapılmıştır. Mezarın içinde, Han Hanedanı dönemine ait birçok değerli eşya ve kalıntı bulunmaktadır. Bu eşyalar arasında, bronz eşyalar, seramikler, altın ve gümüş eşyalar yer almaktadır.
Xian şehrindeki diğer arkeolojik keşifler arasında, Banpo Köyü, Huaqing Sarayı ve Famen Tapınağı yer almaktadır. Banpo Köyü, Neolitik döneme ait bir köydür ve burada yapılan kazılarda, Neolitik döneme ait birçok kalıntı bulunmuştur. Huaqing Sarayı, Tang Hanedanı dönemine ait bir saraydır ve burada yapılan kazılarda, Tang Hanedanı dönemine ait birçok kalıntı bulunmuştur. Famen Tapınağı ise, Tang Hanedanı dönemine ait bir tapınaktır ve burada yapılan kazılarda, Tang Hanedanı dönemine ait birçok değerli eşya ve kalıntı bulunmuştur.
Çin’in en eski kentlerinden biri olarak bilinen, 11 hanedanlığın başkenti olmuş Şian şehri, sadece dev yer altı ordusu (terra kotta) ya da farklı etnik unsurlarıyla değil, tarihte oynadığı kilit rol ve stratejik yönüyle de adından hala söz ettiren Çin şehirlerinin başında geliyor.
Çin’in 1000 yılı aşkın bir süre başkentlik yapan bu antik şehri, dokusundaki birçok özelliğiyle gerçek bir kültür ve tarih şehri. Şian; İstanbul, Kahire ve Bağdat gibi dünyada bilinen en eski şehirler arasında yer alıyor.
Şehir, tarihi İpek Yolu’nun kara hattının başladığı yer olarak, Asya ve dünya tarihinde medeniyetlerin geçiş noktalarından biri olarak da göze çarpıyor. Şehrin geçmişini ve geleceğini etkileyen tarihi İpek Yolu’nun aynı zamanda eski adı Çang An olan kente Şian adını da verdiği sanılıyor.
Zira bu kentten başlayan İpek Yolu İstanbul’a ve Avrupa’ya doğru devam ediyordu. Çincede “Şi” Batı, “An” ise huzur anlamına geliyordu. Şehrin adının o dönemde “Batıya açılan huzur” şeklinde bir anlam taşıdığı iddia ediliyor.
DOĞUNUN LALE DEVRİ
Kent birçok hanedanlığın başkenti olduğu için her hanedanlığın kendine has mimari üslup ve kültürüne de sahip. Şehir ve civarında aynı anda Asya tarihinin en önemli medeniyetlerinin kültür ve mimari eserleri de görülebiliyor.
Bunlardan en önemlilerinden biri, Tang Hanedanlığı döneminde yaptırılan İmparatorların Hamamı.
Kentin en büyük özelliklerinden olan İmparator Çin Şı Huang’ın dev yer altı ordusuna yakın bir mesafede bulunan İmparator Hamamı, edebiyat, sanat, mimari ve estetiğin doruğa ulaştığı Tang Hanedanlığı döneminde imparatorlar için hamam ve sayfiye yeri olarak inşa edilmiş.
Hamam, Osmanlı Devletindeki Lale Devrini anımsatan Tang Hanedanlığı döneminde yapılmasına rağmen, hem Tang, hem de Çin hanedanlığının mimari yapılarının bir arada görülebildiği bir yer olarak dikkati çekiyor.
ŞEHİR SURLARI
Şehir merkezi ise modern yapısının yanı sıra Ming Hanedanlığı döneminde yapılmış dev surlarla çevrili.
Tarih boyunca çok az tahribata uğradığı belirtilen dev surlar hala modern Şian’ın günümüzdeki şehir merkezini çepeçevre sarıyor.
Şehir surlarının uzunluğu 13,8 kilometre iken, duvarlar 12 metre yüksekliğinde ve 12-14 metre genişliğinde yapılmış. Surların etrafında da o dönem yapılan yapay bir nehir dikkati çekiyor.
Surların her noktasından görülebilen şehir merkezindeki tarihi davul ve saat kuleleri de mimariye farklı bir estetik katıyor. Tarihi saat kulesinin hemen çaprazında duran dev davul kulesi ise ilginç bir özelliğe sahip. Kule kullanıldığı dönemde mevsim ve hava değişimlerini bildiriyor.
Yapıldığı dönemlerde her mevsim ve hava değişimi, halka, farklı tonlarda davul çalınmak suretiyle duyuruluyor.
Çin tarihini ve geleneksel kültürünü neredeyse tüm özellikleriyle yansıtan kent her yıl yerli ve yabancı milyonlarca turisti ağırlıyor.
Xian (Şian) Gezi Notları
Eski başkent Xian (Şian), İpek Yolu’nun Çin tarafındaki başlangıç noktasıdır. Kalabalık bir şehir olup nüfusu yaklaşık 3 milyon civarıymış.
Pekin’den 19:30’da kalkan trenimiz sabah saat 8:00 civarında Xi’an şehrine geldi. Yolculuğumuz ile ilgili detayları ayrı bir başlıkta yazdık. Tren yolculuğunda edindiğimiz tecrübeleri “Çin’de Tren Yolculuğu” adlı yazımızda okuyabilirsiniz. Geldiğimiz günün akşamı yine tren ile Şangay’a geçeceğiz. Xi’an şehrinde sadece günübirlik bulunuyoruz ve hedefimiz “Terracotta Askerleri’ni” ziyaret etmek. Tren istasyonundan çıkınca bavulumuzu ve sırt çantamızı tren istasyonunun emanetine bıraktık. Tek parça bavul günlük 5 Yuan.
Tren istasyonunu arkanıza aldığınız zaman sola doğru ilerlerseniz Terracotta Askerleri’nin olduğu bölgeye giden minibüs ve otobüsleri (306 numaralı otobüs) bulabilirsiniz. Otobüsün ve minibüslerin üzerinde “Terracotta” tabelasını göreceksiniz. Minibüs, otobüs fiyatı da tek yön kişi başı 7 Yuan. Yol yaklaşık 1 saat kadar sürüyor. k caddede 10 dakika kadar yürürseniz sağda ve solda iki büyük alışveriş merkezi göreceksiniz. Pekin veya Şangay’daki gibi ultra olmadıklarını belirtelim. Ayrıca sol tarafta bir tane Starbucks var. İstasyon civarında ve bu cadde üzerinde Mc Donalds, KFC ve lokal restoranlar bulabilirsiniz. Starbucks’da kahve 20 Yuan, tunalı börek 16 Yuan, karidesli sandviç 24 Yuan. İçecek harici yiyecek yönünden de çeşitleri fena değildi.
Terracotta Askerleri
Giriş 110 Yuan, eğer elektronik rehberlik hizmeti alırsanız bedeli 40 Yuan ve 200 Yuan depozit alıyorlar. 3 saatlik bir zaman gezmek icin yeterli olacaktır. Yaklaşık 2200 yıl önce yapılmış olan mezar (Terracotta Askerleri) inanılmaz etkileyici. Yapımı 38 yıl sürmüş, 3 tane galeri açılmış ve turistler bu galerileri dolaşabiliyor.
En etkileyici galeri ise yaklaşık 6000 askeri barındaran bir numaralı en büyük galeri. Bu galeride yaklaşık 6000 kilden yapılmış (pişmiş toprak) savaşcı var. Hafızalarımızdaki meşhur fotoğrafların olduğu galeri bu büyük galeri. Buradaki askerlerin her birinin yüzü birbirinden farklı.
Bütün galerilerde halen çalışmalar devam ediyor. Bu arada mezarları yaptıran kralın “Qin Shi Huang” kendi mezarı da çok yakında ve henüz açılmamış. İnternetten daha detaylı bilgilere rahatça ulaşabilirsiniz. Bize göre kesinlikle seyahat planınızı buraya gelmek üzere yapın. Müzenin alışveriş bölümünde 1974 yılında burayı bulan çiftçiyi de gördük. Kendisi para karşılığı fotoğraf çektiriyor ve imzaladığı bir de kitabı var. Ana kapıdan çıktıktan sonra alışveriş mağazaları, hediyelik eşya satanlar, kafe ve restoranlar var.
Terarcotta Askerleri ve Kral Qin Shi Huang’ın mezarı 1987 yılında UNESCO Dünya Kültür Miras listesine alınmış. Xian’da kalmadığımız için maalesef şehrin diğer turistik bölgelerini görme imkanımız olmadı. En azından bir gece kalınıp etrafta başka turistik aktivitelere de katılanabilir. Şehir surları, Shanxi Tarih müzesi ve ilgisini çekenler için Büyük Cami ziyaret edilecek yerler arasındadır. Terracotta Askerleri’ne yakın bir bölgede ayrıca kaplıcalar bulunmaktadır.
Sonuç olarak, Xian şehrindeki gizemli keşifler ve arkeolojik buluntular, dünya tarihine ışık tutan önemli bilgiler sunmaktadır. Bu keşifler, Çin’in tarihi ve kültürel mirasını korumak ve dünya tarihine katkıda bulunmak için önemlidir.
,Bu gezi yazımın ardından, Çin Seddi ve Karız Cenneti TURFAN şehrini gezmek gerekli…
Konfiçyus’tan Mevlana’ya ve Bilge Kaan’dan Kaşgarlı Mahmut’a selam olsun… 1949 yılından bu güne dek, Çin Halk Cumhuriyeti Liselerinde okutulan Yakınçağ Tarihi Ders Kitaplarının kapağında ve içinde Atatürk ve Cumhuriyet Sevrimleri okutulmaktadır… “Ben Çin’in Atatürk’üyüm” diyen Mao Ze Tung’u anlamak gerek, yeniden…
Kaynak: Suyla Gelen Medeniyet-Turfan Karız Cenneti, Dursun Özden, Kategöri Yayınları, İstanbul. www.dursunozden.com.tr