Tarihi Etkileyen Göçler, Türklerin Göç Yolu ve Mübadele Acısı (1)
Dursun ÖZDEN (Belgeselci, Araştırmacı Yazar)
Tarihteki Büyük Göçler
Kimi günlemler vardır, belleklerden silinmez. Kimi kişi, olay ve zamanlar vardır; tarihin her döneminde belleğimize ve oniks mermer sütunlara kazınır ve hep anımsanır ve yaşarlar. Pek çok göçlerde ve bu göçlerin sebep olduğu olaylar da bunlardan biridir…
13 milyar yıl önce Güneş, 4.5 milyar yıl önce Dünya, 3 milyar yıl önce su yoktu…
3 milyon yıldan bu yana, insan denen canlı vardı…
İnsanoğlu; İlkel Komünal, Köleci, Feodal (Derebey), Kapitalist ve Sosyalist Toplum Tarzı ve de Üretim İlişkisi Sistemi ile bu güne gelmiştir. Bu sosyal yaşam ilişkileri, hep savaş ve göçlere neden olmuştur.
Oysa bu gün; 8,5 milyar insanın yaşadığı dünyamız ve onun nimetleri herkese yeter… Toplumsal ve yığınsal zorunlu göçlere neden olan tüm kirliliklere dur demenin zamanı geçiyor… Göç eden ve farklı coğrafyalara zorunlu olarak savrulan mazlum ulusların çığlığı yankılanıyor. Mübadele Acısını yaşayan Ege Denizi’nin iki yakasından, Balkanlardan, Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan, Afrika ülkelerinden ve Filistin’den zorunlu göç eden mazlum halkların acısını görmezlikten gelen, uzaktan palavra atarak yakınanlar ve “iyi geceler” uykusuna dalan vahşi insanoğlu, bu kan ve göz yaşı dolu yeni göçlere ne kadar daha seyirci olacaktır? Bilinmez…
Tarihte yeryüzünün büyük bir kısmını etkileyen göç hareketleri gerçekleşmiştir. Bu göç hareketlerinin başlıcaları Türklerin Orta Asya’dan göçü, Kavimler Göçü ve Yeni Dünya’ya göçlerdir.
Türklerin Orta Asya’dan Göçü ve Kavimler Göçü
Türklerin Orta Asya’da yaşadığı yerlerde kuraklık hakimdi. Hayvancılıkla uğraşan Türkler ise göçebe yaşıyorlardı. Bu koşullarda hayvanlarına otlaklar bulmak, bu toplulukların başlıca sorunuydu. Diğer bir yandan nüfusun artması da yaşam koşullarını güçleştirmekteydi. Bu nedenlerden dolayı Türk toplulukları batıya, doğuya, kuzeye ve güneye doğru göç etmişlerdir. Türklerin bu göç hareketi milattan önce başlamış, milattan sonra da devam etmiştir. MS IV. yüzyılda batıya doğru gerçekleşen Türk kavimlerinin göçü, dünyanın en büyük göçlerinden biri olan Kavimler Göçü’nü başlatmıştır.
Kavimler Göçü olarak bilinen göçler, yoğun olarak Asya ile Avrupa kıtaları arasında gerçekleşmiş, Avrupa’dan da Afrika’ya sıçramıştır. Bu göçler, IV. yüzyıl ile VI. yüzyıl arasında meydana gelmiştir. Kavimler Göçü’nün başlamasının nedeni, Orta Asya’da yaşayan ve Türk kavimlerinden olan Batı Hunları olarak kabul edilmektedir. Batı Hunları da Türklerin Orta Asya’da yaşadığı sorunlardan dolayı Hazar Gölü’ne doğru göç etmiş, bir süre Hazar Gölü ile Aral Gölü arasındaki bölgeye yerleşmişlerdir. Yaşadıkları bu yerlerde de benzer sorunlar yaşadıkları için Hazar Gölü’nün kuzeyinden batıya doğru göç etmişlerdir. Avrupa’ya doğru ilerleyen bu topluluklar, burada Alanlar, Ostrogotlar ve Vizigotlarla karşılaşmışlardır. Bu kavimlerin, Hunların baskısından dolayı batıya göç etmeleri, Avrupa’da Kavimler Göçü’nü başlatmıştır.
Kavimler Göçü
Ostrogotlar ve Vizigotlar, batıya doğru ilerleyip Roma topraklarına girdiler. Roma’nın ikiye ayrılmasına neden olan bu hareket, Avrupa’daki diğer kavimleri de etkiledi. Her biri, diğerinin baskısından dolayı farklı yönlere göç eden Vikingler, Germenler, Angıllar, Saksonlar ve Frenkler gibi kavimler bugünkü Avrupa’nın temellerini atmış oldular.
Yeni Dünya’ya Göçler
Avrupalılar tarafından keşfedilen Amerika ve Avustralya’ya “Yeni Dünya’’ karaları denir. Amerika kıtasının 1492 yılında keşfedilmesinden sonra Avrupa’dan buraya yoğun bir şekilde göçler yaşanmıştır. Amerika kıtasına ilk göçler Avrupa’dan gerçekleşmiştir. Kıtanın keşfedildiği dönemde göçler daha az iken sonraları göç yoğunluğu artmıştır. Avrupa’nın hemen her ülkesinden insanlar bu kıtaya göç etmiştir. Göçlerin 2/3’ünden fazlası Kuzey Amerika’ya gerçekleşmiştir. “Gazap Üzümleri” ve “Demir Ökçe” kitabında da vurgulandığı gibi; Yerli Kızılderili halkı yok eden ve güneyden kuzeye doğru yapılan büyük göçler, hala anımsanmaktadır. Bu kıtaya yerleşen yağmacı Avrupalılar, bu kıtaya köle olarak çok sayıda Afrikalı getirmişlerdir. Böylece dünya tarihinde, kıtalar arasındaki en büyük göç hareketi yaşanmıştır.
Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Hollanda ve İngilizler tarafından keşfedilmesinden sonra, başta İngilizler olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinden bu yerlere de göçler gerçekleşmiştir.
Türklerin Göç Yollu
Türkler göçebe bir toplumdu. Bu yüzden göç ettikleri yerlerde büyük değişimler yaşanırdı. Bizler de sizlere bu içerikte Türklerin göçlerinin sebeplerini bir araya getirdik. Türkler neden göç ederdi? Göç etmede en büyük neden neydi?
Tarihte yaşanan önemli Türk göçlerinin sebepleri, genel olarak daha iyi bir yaşam, kuraklık, bağımsızlık mücadelesi gibi nedenler temelinde gerçekleşmiştir. Ana yurdu Orta Asya olan Türkler, tarihin ilk dönemlerinden bu zamana kadar birçok yere göç etmişler veya göç etmek zorunda kalmışlardır. Türkler, sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde yaşayan bir ırktır.
Doğuda Kingan Dağları’ndan batıda Hazar Denizi ve İtil boylarına, kuzeyde Sibirya’dan
güneyde Hindikuş ve Karanlık Dağlarına kadar uzanan Orta Asya, Türklerin ana yurdudur. Orta Asya, coğrafi açıdan sert bir yerdir ve bu da Türklerin karakter yapılarına sirayet eden bir durumdur. İklimsel özellikler, bölgenin sosyal yaşamı ve ekonomileri, insanların yaşam biçimleri üzerinde olumlu etkiler bırakır. Her bölgenin bu tip özellikleri, o bölgede yaşayan insanların yaşam biçimini doğrudan etkiler. Mesela kurak ve sert iklime sahip olan insanların mizacı da bu şekildedir veya daha yumuşak bir iklime sahip olan bölgelerde yaşayan insanların mizacı da yine yaşadıkları bölgenin iklimine, ekonomik durumuna ve insanlar arası ilişkilerine göre şekillenir. Türkler de Orta Asya’nın bu özelliklerinden dolayı sert ve dayanıklı bir yapıya sahiptirler.
Göçlerin Nedenleri Nelerdir?
MÖ 2000’li yıllardan itibaren anayurtları Orta Asya olan Türkler, ekonomik, siyasi ve sosyal nedenlerden dolayı göç etmek zorunda kalmışlar. Tabi bu saydıklarımız, sadece önemli olarak görülen nedenlerdir, bunlar haricinde de Türklerin Orta Asya’dan göç ederek başka yerlere yerleşmelerinin başka nedenleri de vardır.
Şairin dediği gibi: “Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu” coğrafyasına göç eden Türkler, yaklaşık 10 bin yıldır, Anadolu topraklarını yurt edinmişlerdir. Türkler, tarih boyunca su başını yurt edinmişler ve suyun olmadığı yerlere de; çok uzaklardan, yeraltından karız kanalları ile yer üstünden de kemerler yaparak yaşam alanlarına su getirmişlerdir…
Orta Asya’dan Anadolu topraklarına göç edişin pek çok nedenleri vardır. Bunlar;
1-İklim değişikliklerinden dolayı hayat şartlarının zorlaşması,
2-Nüfus artışına bağlı olarak tarım arazilerinin ve otlak alanların azalması,
3-Bazı nedenlerden dolayı yaşanan hayvan hastalıkları ve buna bağlı olarak ekonomik darlığa girilmesi,
4-Türk boyları arasında egemenlik mücadelesini kaybeden boyların zorunlu olacak göç etmeleri 5-Dış baskıların artması (Çin ve Moğol saldırıları),
6-Yeni yurt elde etme düşüncesi.
Türkler, yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı M.Ö: 2000’li yıllardan itibaren Orta Asya’dan göç etmeye başlamışlardır. Göç etmek, kendi başına zahmetli bir iştir. Öyle ki göç tarihinin eski dönemlerde olması, teknoloji ve imkanların geniş olmadığı bir dönemde yaşanması, göçün daha
da zor hale gelmesine neden olmuştur. Ancak Türklerin göç etmesini kolaylaştıran etkenler devreye girdiğinde, bu iş daha kolay bir hale gelmiştir.
Türklerin göç etmesini kolaylaştıran unsurlar nelerdir?
1-Atları evcilleştirmeleri
2-Tekerleği kullanmaları
3-Doğa şartlarına dayanıklı olmaları göçlerde Türklerin başarıya ulaşmasını etkilemiştir.
Türklerin Göç Ettikleri Bölgeler Nerelerdir?
Türkler, Orta Asya’dan göç ettiklerinde sadece belli bölgelere göç etmemişler, dünyanın başka yerlerine yerleşmişlerdir. Bu dönemde en çok göç edilen yerler İran, Kafkasya, Anadolu, Suriye, Orta Avrupa ve Sibirya olmuştur.
Göçlerin Sonuçları Nelerdir?
Türklerin anayurtlarından göç etmeleri, beklentilerini karşılama noktasında başarılı sonuçlara ulaşmalarını sağlamıştır. Göçlerin sonuçları ile ilgili şunlar sıralanabilir.
1-Türklerin Orta Asya’dan göç etmeleri, bu bölge dışında da Türk devletleri kurmalarını sağlamıştır. 2-Askeri ve teşkilatlanma açısından örnek olmuşlardır.
3-Avrupa ve Asya’nın siyasal ve kültürel yapısının değişmesine neden olan Türklerin göçleri, başka ırklar için de göç yollarının açılmasını sağlamıştır.
4-Türk boylarından güçsüz olanlar, göç ettikleri yerin kültürünü benimsemişler ve milli birliklerini kaybetmişlerdir.
5-Türklerin göç ettikleri bölgelerden etkilenmeleri, Türkler arasında dini, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal farklıkların yaşanmasını etkilemiştir.
Türklerin Orta Asya’dan göç etmeye başlamaları, olumlu ve olumsuz yönde sonuçlanmıştır. En büyük olumsuzluk ise, Türk boylarından güçsüz olanların gittikleri bölgenin gelenek ve kültürlerini içselleştirmeleri yüzünden araştırmaların zora girmesine neden olması olarak değerlendirilebilir.
Göçlerin Türk milletinin etkisi
Bozkır Göçebelik Kültürü İslâm öncesi ve sonrası dönemde Türk Milletinin siyasi, iktisadi, ictimai, dini, kültürel yapıları üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Atlı bozkır göçebe kültüre adapte olan Türk Milleti, tarihi süreçte birçok coğrafyaya göçler gerçekleştirmiştir. Türkler, farklı coğrafyalara yaptıkları göçler ile göç ettikleri coğrafyalarda ana değişimleri ve dönüşümleri beraberinde getirmiştir. Türklerin dünya tarihin seyrini değiştiren üç büyük göçte büyük etkileri olmuştur. Bunlar Kavimler Göçü, Selçuklular döneminde Anadolu’ya yapılan göçler ve Yeni Kıtaların keşfi ve bu kıtaya yapılan göçler.
Tarih boyunca çok çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan göçler; mekanların, şehirlerin, ülkelerin, coğrafyaların, kıtaların siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, dini yapısı üzerinde büyük değişimlerde bulunmuştur. Göçler, İnsanlık tarihi ile paralellik gösterir. İnsanoğlunun bulunduğu bütün mekânlar, yöreler, coğrafyalar ve kıtalarda farklı etkenler ve nedenlere bağlı olarak göçler meydana gelmiştir. Tarih kitapları ve kutsal dinlere ait metinler göç olgusunu çeşitli nedenler ve faktörlere bağlı olarak sürekli işlemiştir.
İnsanoğlu ilkçağlarda ilk önce göçebe olarak yaşıyordu. Göçebe bir hayatı yaşayan insanoğlunun hayatında göç etmek olgusu hayatın normal bir evresi olmuştu. Kısa süreli ve sürekli göçler sürekli bir şekilde yapılıyordu. İlkçağlarda insanlar tarafından farklı coğrafyalara yapılan göçlerle farklı kültürler, medeniyetler, ırklar ve milletler oluştu.
İnsanoğlunun toprağı işlemeyi keşf etmesiyle beraber yerleşik hayata geçmiştir. Ancak insanoğlunun yerleşik hayata geçmesi göç olgusunu insanların yaşamından çıkarmamıştır. İnsanların tarihsel süreçte farklı mekânlar, yöreler, bölgeler, coğrafyalar ve kıtalar arasındaki hareketleri ve göçleri farklı etkenler ve nedenlerle devam etmiştir. Göç olgusu, İnsanoğlunun daha iyi hayat sürdürmek düşüncesiyle yakından ilgilidir. İnsanlar; doğal şartlar ve insani şartlara bağlı olarak kendi yaşamının yaşanmaz hale gelmesi, yaşadığı yerin ve mekânın kendisi, ailesi ve
nesilleri için tehlikeli ve yaşanmaz hale gelmesi nedenlerine bağlı olarak göç olgusuyla yaşadıkları yerleri terk etme düşüncesine kapılmıştır.
Göç olgusu İslâm öncesi ve sonrasındaki dönemlerde Türklerin tarihinde de önemli bir yer kaplamıştır. Türkler, tarihin birçok dönemlerinde anayurtları olan Orta Asya’dan farklı coğrafyalara göç ederek gittikleri coğrafyalarda hakim ırk olmuşlardır. Göç edilen coğrafyada yeni devletler kurarak medeniyet götürmüşlerdir. Türklerin göçebe bir hayat sürmesi, hayvancılıkla uğraşması ve atları evcilleştirmeleri göç olgusunu Türklerin hayatında kolay ve rahat bir olgu haline getirmiştir.
1. Göç Nedir ve Göçlerin Nedenleri
Göç; kişilerin yerleşmek amacıyla bir yerden başka bir yere gitmeleri hareketinin genel adıdır. Bu hareket ülke içinde, ülke dışında, yöreler arasında, coğrafyalar arasında, kıtalar arasında olabilir. Bireyler, topluluklar, milletler; çeşitli nedenlerle bulundukları mekânları, coğrafyaları ve kıtaları terk ederek başka mekânlara, coğrafyalara ve kıtalara göç etmiştir. Birey, toplum ve millet açısından göç; sadece mekansal bir yer değiştirme değildir. Çok boyutlu bir değişimin genel adıdır.[5]Canlı ile doğduğu ve yaşadığı mekân ve yer arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Canlılar içerisinde en önemli yer edinen İnsan ve onun içinde yaşadığı sosyal mekân ve fiziki çevrenin önemi çok büyüktür.
Göç veya göçler; mekansal değimin yanında birey, toplum ve milletlerin anlam ve değer dünyasının değişimi ve dönüşümünü ifade etmektedir. Bu değişim ve dönüşüm terk edilen ve yerleşilen yeni mekânla birlikte yeni mekânlardaki insanlar, değerler, kültürler ve insan ile ilgili ne varsa etkilenir. Terk edilen ve yerleşilen yer ve göçenler ve göçülen yerdekilerin nitel ve nicel özelliklerindeki farklılıkların yanında göç nedeni, kapsamı ve işleyiş sürecindeki farklılıklar her göçü bir diğerinden farklı kılmıştır. Bu farklılıklar her bir göçün birey, toplum ve mekâna yönelik etkisinin ve yansımasının değişmesine neden olmuştur.
Göç ve göçler siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, dini alanlarda hem göç ile gelenler, hem de sakinler için yeni koşullar ortaya çıkarmaktadır. Toplumsal yapıda büyük çaplı değişim ve aşınmaya neden olan göç hem sorunları hem de fırsatları beraberinde getirmiştir. Ülkeler; göçlerin fırsatlarından faydalanmak istiyorsa göçenler ve göçmenlere yaşam alanları oluşturup onları kendi millet ve devletlerine adapte etmişlerdir.
Göçlerin oluşmasında çok farklı nedenler vardır.Doğal nedenler, siyasi nedenler, askeri nedenler, ekonomik nedenler, dini ve mezhebi nedenler, sosyal ve kültürel nedenler gibi birçok nedensel faktörler ve etkenler göçlerin oluşmasına neden olmaktadır. Birey, toplum ve milletler farklı nedenlerle tarihsel süreçte birçok göç hareketini gerçekleştirmiştir.
Göç ve göçler; tarih boyunca mekânlar, toplumsal ve siyasal aidiyet ve kimliklerin oluşmasında çok önemli bir etken olmuştur. İnanç, vatan, millet, devlet, etnisite, kavim, kabile ve aile gibi sosyal ve siyasal birlikteliklerin veya ayrışmaların oluşmasında göçler önemli roller oynamıştır.
İnsanlar, toplumlar ve milletler yaşadıkları yerleri, mekânları ve coğrafyaları çeşitli nedenlerle terk etmişlerdir. Bu nedenler çok boyutlu ve kapsamlı nedenlerdir. Doğal hadiseler göçlerin asıl nedenlerinden biridir. Siyasi nedenler, sosyal ve kültürel nedenler, ekonomik nedenler, dini ve mezhebi nedenler, askeri nedenler ve diğer başka nedenlere bağlı olarak İnsanoğlu yaşadığı yerlerden başka yerlere göç etmiştir.
Türklerin TarihteEtkide Bulunduğu Üç Önemli Göç Hareketi
Tarihte yeryüzünün büyük bir kısmını etkileyen birçok göç hareketleri gerçekleşmiştir. Yeryüzünün büyük bir kısmını etkileyen göçler ilkçağlardan günümüze kadar sayısız örneklerle doludur. Tarihte sonuçları itibarıyla üç tane çok önemli göç hareketi vardır. Bunlar: Kavimler Göçü, Selçuklular döneminde Anadolu’ya yapılanMüslüman Türk göçleri ve Avrupalılar tarafından XV. Yüzyılda keşf edilen Yeni Kıtalara yapılan göçlerdir. Bu göçler; sonuçları itibarıyla dünyanın siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, kültürel, dini, yapısını etkileyen sonuçları doğurmuştur.
Tarihteki bu üç önemli göç harekeleri ile beraber devirler ve dönemler kapanmış. Yeni devirler ve dönemler başlamıştır. Kıtaların ve coğrafyaların siyasi, sosyal, kültürel, ırki ve dini olarak kökten
değişimlerini beraberlerinde getirmiştir. Bu üç göçün oluşmasında ve yaşanmasında Türk milleti asıl nedenleri teşkil etmiştir.
Kavimler Göçü
Türkler, tarih boyunca yaşadıkları coğrafya olan Orta Asya’dan batıya, kuzeye, doğuya ve güneye birçok göç hareketini gerçekleştirmiştir. M.S. IV. Asırda Çin karşısında yenilgiler alınmıştı. Çin’in siyasi ve askeri baskıları artmıştı. Şiddetli bir kuraklık vardı. Göçebe ve hayvancılık ile uğraşan Türkler, hayvanlarına otlaklar ve meralar bulmakta zorlanıyorlardı. Diğer taraftan nüfusun artması, yaşam koşulların kötüleşmesi, Türk boyları arasındaki çatışmalar gibi nedenlerle Türk toplulukları ve boyları M.S.IV. Asırda Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya doğru göç hareketine başlamıştır.
M.S. IV. Asırda Batı’ya doğru göç eden Türk kavimleri ve boyları dünyanın en büyük göçlerinden biri olan kavimler göçünü başlatmıştır. Kavimler göçü sırasında Türk boyları Anayurtları olan Orta Asya’dan kuzeye, batıya, doğuya ve güneye göçler gerçekleştirmiştir. Ancak Kavimler göçünün ana merkezini Orta Asya’dan Avrupa kıtasına doğru gerçekleşen göçler olmuştur. Orta Asya’dan göç eden bu Türk boyları ve kavimleri ilk önce Hazar gölü ve Aral gölü arasında yerleşmiştir. Ancak arkadan gelen diğer Türk boylarının sıkıştırmaları ve bu bölgedeki otlak ve meraların yeterli olmaması gibi nedenlerle batıya doğru ilerlemeler devam etmiştir.
Batıya doğru hareket eden bu Türk boyları ve toplulukları Alanlar, Ostrogotlar, Vizigotlar, gibi Cermen kavimlerle savaşarak onları göçe zorlamıştır. Cermen kavimleri olan Ostrogotlar ve Vizigotlar diğer Cermen kavimleri olan Gotlar, Vandallar, Gepitler, topraklarına girerek onları Avrupa içlerine doğru göçe zorlamıştır.
Vizogotlar, Ostrogotlar, Franklar, Gotlar, Vandallar, Gepitler, gibi Cermen Kavimleri Roma İmparatorluğu topraklarına girerek Roma topraklarında büyük bir galayana ve karışıklığa neden oldular. Roma İmparatorluğu, Cermen kavimlerinin baskıları ve saldırıları sonunca M.S.395 yılında ikiye ayrıldı. Batı Roma devleti M.S.410 yılında Cermen kavimleri tarafından ortadan kaldırıldı. Avrupa’daki Cermen kavimleri tarafından Roma toprakları işgal edilmiştir.
Avrupa coğrafyasında Avrupa Hun devleti Atilla önderliğinde kuruldu. Atilla; yaptığı seferler ile Roma ve Bizans imparatorluğu için tehlikeli bir hükümdar olmuştu.
M.S. IV. Asırda gerçekleşen kavimler göçü bütün bir Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu coğrafyasını etkiledi. Kavimler göçünün sonucunda Avrupa’nın bugünkü siyasi, sosyal ve kültürel yapısı ortaya çıkmıştır. Kavimlerin birleşmesiyle yeni milletler ve ırklar ortaya çıkmıştır.Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmıştır. İlkçağ sona ermiş ve Ortaçağ başlamıştır. Avrupa coğrafyasında günümüzde yaşayan Vikingler, Germenler, Alanlar, Saksonlar, Frenkler gibi milletler yerleşerek bugünkü Avrupa milletlerinin temeli atılmıştır. Farklı kültürlerin karışımıyla yeni kültürler ortaya çıkmıştır.
XI. Yüzyılda Anadolu’ya Göçler
Türkler, X. Asırda İslâm dinini kabul ettiler. İslâm dinini kabul eden Türkler, teşkilatlı yapılarıyla ve savaşçı ruhlarıyla Orta Asya’da ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı devletini kurdular. Oguzların Kınık boyundan olan Selçuklular; 1037 Nesa, 1038 Serah, 1040 yılında ise Dandanakan savaşlarıyla Horasan bölgesinde Selçuklu devletini kurdu.Selçuklu devleti kurulduktan sonra birçok Türk boyu Selçuklu devletinin kurulduğu coğrafya olan Horasan’a göç ederek Selçuk hakimiyetine girdi. Horasan coğrafyasının Selçuklu hakimiyetindeki Türk boylarına dar gelmesi ve Horasan coğrafyasındaki meraların ve otlakların az olması nedeniyle Tuğrul Bey; Horasan coğrafyasındaki Türk boylarını Anadolu coğrafyasına doğru yönlendirdi.
Anadolu, Müslüman Türk boyları için her yönüyle ilgi çekici bir coğrafyaydı. Öncelikle burada Ermeni, Gürcü, Rum gibi Hıristiyan milletler yaşıyordu. Yeni Müslüman olan ve İslâm dünyasının serdarlığını eline alan Türk milletinin gaza ve cihat politikası için önemli bir coğrafyaydı. İkincisiAnadolu coğrafyası siyasi olarak karışıklık içindeydi. Rumlar, Ermeniler ve Gürcüler siyasi ve askeri alanlarda birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Anadolu’nun geniş bir coğrafya olması ve otlak ile meralar bakımında zengin bir coğrafya olması, Türklerin fetih ruhu, gibi nedenler Türk boylarını Selçukluların önderliğindeXI. Yüzyılda Anadolu coğrafyasına yönelmiştir.
Selçuklu Kuvvetleri ve Türk boyları Anadolu coğrafyasında Ermeniler ve Gürcüleri yenerek Kafkaslara yerleşti. Ermeniler ve Gürcüler; Selçuklu Türkmen boylarını durduramayınca Bizans devletinden yardım istedi. Bizans İmparatorluğu, Rum, Gürcü ve Ermeni kuvvetlerinden oluşan bir orduyu Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya doğru ilerleyişini durdurmak için gönderdi ise de; 1048 Yılında Hasan Kale Savaşında Selçuklu kuvvetleri bu orduyu bozguna uğratarak Anadolu’ya olan akınlarına hız verdi. Nitekim Tuğrul Bey döneminde Selçuklu devletinin fetih politikası batı yönlü bir politikaydı.
Ayrıca Sultan Alparslan döneminde birçok Türk boyu Anadolu’ya gelerek Anadolu’da fetih hareketlerine hız vermişti. Elazığ, Malatya, Kayseri, Konya, Tokat, Ankara gibi Bizans’sın Anadolu’daki merkezi şehirlerine Türkler akınlarının yapıldığı şehirlerdi. Bizans İmparatoru Romen Diyojen, Selçuklu Türklerinin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türkleri Anadolu’dan atmak için Rum, Ermeni, Gürcü, Peçenek, Frank, Norman, Slav, Abaza, Uz gibi ırklardan oluşan 60.000 kişilik bir ordu ile Selçukluların üzerine geldi. Sultan Alparslan ise 40.000 Kişilik Türkmen boylarından oluşan bir süvari ordusuyla 1071 Yılında Malazgirt ovasında Bizans Ordusu karşısında büyük bir zafer kazandı. Malazgirt zaferiyle Anadolu kapıları Müslüman Selçuklu Türklerine açıldı. Bizans devleti; Selçuklu Devleti ve Türk boyları karşısında savunma durumuna geçti. Selçuklu hakimiyetindeki Türk boyları kısa sürede Anadolu coğrafyasını baştan başa feth etti. Anadolu coğrafyası Müslüman Türk boyları için yurt oldu.
1085 yılında Süleyman Şah önderliğinde Anadolu Selçuklu devleti İznik’te kuruldu. Ancak daha sonra Haçlı seferleriyle Anadolu Selçuklu devletinin merkezi Konya şehrine taşınacaktır. Anadolu coğrafyasında Selçuklu devleti kurularak Anadolu’da büyük bir merkezi Türk devletinin kurulması Anadolu’nun hızla Türk ve Müslümanlaşmasını sağlamıştır.
2.c. Osmanlı Fetihleri ve Avrupalıların YeniDünya Göçü
1243 Yılında Anadolu Selçuklu devleti Kösedağ savaşında Moğollara yenildi. Kösedağ savaşının yenilgisiyle Anadolu’da Türk siyasi birliği bozuldu. İkinci Beylikler dönemi başladı. Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Karesioğulları, Saruhanoğulları, Candaroğulları gibi Türk Beylikler Anadolu’da hakimiyet mücadelesine girdiler. Osmanlı Beyliği bu dönemde Söğüt ve Domaniç taraflarında küçük bir uç beyliğiydi. Osmanlı Devleti; Osman Bey ve Orhan Bey dönemlerinde Bizans odaklı fetihlere başlayarak kısa sürede Osmanlı devletini kurdu. I. Murad döneminde ise Osmanlı devleti Rumeli ve Balkanlarda geniş fetih hareketleri gerçekleştirdi. Yapılan fetihlerle Osmanlı devleti Rumeli ve Balkanlarda kalıcı bir devlet haline geldi. Yıldırım Bayezid döneminde 1402 Ankara savaşında Osmanlı devleti Timur’a yenilerek Fetret devrine girdi. Ancak Çelebi Mehmet döneminde Osmanlı Fetret dönemine son vererek Anadolu ve Balkanlarda devletin birliğini tekrar sağladı.
II. Murad ve Fatih dönemlerinde Osmanlı devleti Batı ve Doğudaki fetih hareketlerine tekrar ağırlık verdi. II. Murad döneminde Varna ve II. Kosova savaşlarında Avrupalı güçler yenilerek Osmanlı devletinin Avrupalı devletlerden daha üstün olduğu ortaya çıktı. Osmanlı devletinin Batıda üstün siyasi güç olduğu kanıtlandı. Fatih Sultan Mehmet; doğu ve batıdaki sorunları hal ettikten sonra bütün dikkati ile Bizans devleti ile uğraştı. Bizans Devleti, 1452 yılında kuşatıldı. Uzun bir kuşatma ve yıpranma savaşından sonra İstanbul (Konstantinapolis), feth edildi (1453). Fetih öncesi, kentte bulunan kıymetli sanat eserleri ve devlet belgeleri, Yunanistan’a bağlı özerk Ortadoks Ruhani Yarımada olan Ayan-Oros’ta buluan Lavra Manastırı’na kaçırılmıştı. İstanbul’un feth edilmesi dünyadaki güç dengesini değiştirmişti. Ortaçağın kapanmasına Yeniçağın başlamasına neden oldu. Avrupa’da Türk ve Osmanlı üstünlüğü kanıtlandı. Osmanlı fetihlerinin Balkanlarda ve Avrupa’da hızlanmasını sağladı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde ise Akkoyunlu devleti ile 1473 Otluk Beylik savaşı yapılarak Osmanlı devletinin doğu sınırı güvenceye alındı. 1461 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu ortadan kaldırıldı. Karaman oğullarına son verildi. Fatih ile beraber Osmanlı devletinin Doğu ve Batıda en güçlü devlet olduğu kanıtlandı.
Fatih’ten sonra Yavuz Sultan Selim döneminde 1514 Çaldıran Savaşı ve sonrasında Osmanlı devleti Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini ile Irak Bölgesini feth etti. 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye savaşlarıyla Suriye, Lübnan, Filistin, Sudan gibi Arap coğrafyasını feth edildi. İpek ve Baharat yolunun batıdaki güzergâhları Osmanlı devletinin eline geçti.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avrupa’da 1521 Belgrad’ın fethi, 1526 Mohaç zaferi, 1529 Viyana kuşatması Avrupalı devletleri korkutmuştu. 1538 yılında Akdeniz’de Preveze deniz zaferiyle Akdeniz bir Türk gölü haline geldi.Osmanlı devletinin Batıdaki fetihleri, Akdeniz’in bir Türk gölü olması ve İpek ve Baharat yollarının batı güzergâhının Osmanlı devleti eline geçmesiyle Avrupa devletlerini yeni ticaret yolarını aramaya sevk etti.
Avrupalı devletler İstanbul’un fethi ve sonrasındaki tarihlerde yeni arayışlara girdiler. Bu arayışlar sonucunda Avrupalılar; Amerika ve Avusturalya kıtalarını keşf ettiler. 1492 yılında Avrupa’dan Amerika kıtasına yoğun bir göç olmuştur. Portekiz, İspanyol, İngiliz, İtalya, Fransa, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinden Amerika kıtasına yoğun bir göç gerçekleşti. Amerika kıtasına yerleşen Avrupalılar, Amerika kıtasındaki yerli halkı katl ederek ortadan kaldırdı. Bu göçler sonucunda Amerika kıtasının Hristiyanlaşmasına ve Avrupa ırklarının merkezi haline gelmesini sağladılar. Amerika kıtası Avrupa’dan gelen göçlerle siyasi, dini, kültürel ve ırki olarak değişim yaşadı ve Avrupalı ırkların hakim olduğu kıta haline geldi.
Avustralya ve Yeni Zellanda kıtalarınında Hollanda ve İngilizler tarafından keşfi ve buraya Avrupalı Irkların göçü oldu. Yoğun göç sonucu Avustralya ve Yeni Zellanda kıtalarında yeni Avrupalı ırklar hakim ırk ve millet haline geldi. Böylelikle Hristiyan dünyası yeni kıtaların keşfi ve buralara göçlerle geniş bir coğrafyayı hakimiyetlerine almanın yanında Hristiyanlığın iki büyük kıtada yayılmasını neden olmuştu.
Çağımızda göç olayları
Büyük coğrafi keşiflerin (1499) ardından başlayan yağmacı ve ele geçirmeci sömürgen göçler, dünyada yeni yaşamlanları ve toplumsam üretim ilişkileri ve tarzları ortaya çıkarmıştır. Birinci ve İkinci Paylaşım savaşları (1918 & 1945) ardından, değişen dünya haritası sonucu; Feodal ve vahşi kapitalist üretim ilişkisinin dayattığı sömürü ve baskılar, mazlum ulusları vatanından başka yerlere savrulmalarına neden oldu…
Zamanımızda ise; Dünyanın farklı çoğrafyasında süren savaşlar, terör, ekolojik denge bozukluğu, iklim değişikliği, çevre felaketleri; deprem, sel baskını, yangın, tusunami, hortum, heyelan, obruk, açlık, yoksulluk, baskı ve farklı coğrafya ve kültürleri keşfetme merası, daha iyi koşullarda yaşama isteği gib tercihleri yanı sıra; doğa afetleri nedeniyle, insanlar kendi yurtlarından başka yaşam alanlarına göç etmek zorunda bırakılmaktadır.
Birinci Paylaşım Savaşı (1914-1918) sonrası işgal edilen Andolu toprakları; Gazi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde, emperyalist ülkelere karşı verilen bağımsızlık savaşı, zaferle taçlandırıldı. 100. Yılını kutladığımız; Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu, İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplandı ve Cumhuriyet Devrimleri başlatıldı. 1923’de Lozan Anlaşması imzalandı ve sonrasında; Türkiye-Yunanistan arasında yapılan Mübadele (Nüfus Değişikliği) gibi zorunlu göçler ve savrulmalarda, bu göç olayının ya da halkların kendi istek ve arzuları dışında karar verilen iskan ve yerleştirme politikaları, tarihin bir toplumsal yarası olarak; Türklerin ve Dünyanın göç tarihindeki farklı uygulaması olarak kaynaklara ve belleklerimize kazınmaktadır… Tıpkı, “Mübadele Acısı”nı yaşayan ve Ege Denizi’nin iki yakasına savrulan halkların çığlığı gibi…
Sonuç
Göç olgusu insanoğlunun tarihi serüveni kadar eskidir. İnsanoğlunun dünya üzerine ayak basması ve dünyayı kendisi için yaşam merkezi kılma düşüncesi göç olgusunu insan hayatında zorunlu kılmıştır. Dünyayı tanımaya başlayan insanoğlu çoğalarak dünya üzerinde farklı coğrafyalar, bölgeler ve iklimleri tanıyarak yerleşmiştir. Farklı coğrafyalar ve bölgelere yerleşen insanoğlu değişik kültürleri, medeniyetleri, dilleri ve milletleri oluşturdu. Bu süreç Ortaçağ döneminde de devam ederek günümüze kadar devamlılık arz etmiştir.
Dünya tarihinde Türklerin göç politikaları ve göçleriyle tarihi olayların ve dönemlerin seyri değişmiştir. İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ ve Yakınçağ asırlarında Türkler Orta Asya, Orta Doğu, Avrupa, Uzakdoğu coğrafyalarına sayısız göçler yapmıştır. Türk Milletinin dünyanın tarihi yapısını ve dokusunu değiştiren üç büyük göçte muazzam bir etkisi olmuştur. Bu göçler; Kavimler Göçü,
Müslüman Türklerin Anadolu’ya göçü ve Yeni Dünyaya yapılan göçlerdir.Dünya tarihindeki bu üç büyük göç ile kıtaların ve coğrafyaların siyasi, askeri, sosyal, kültürel, dini yapıları değişime uğramış ve Dünya’nın siyasi, kültürel ve dini alanlarda yeniden şekillenmesine başat faktör olmuştur. (*)
Mübadele Acısı, bu zorunlu göçlerden biri olarak, toplumsal belleğimizde hep kanamaktadır… Mübadele Acısı nedir? (Devamı bir sonraki bölümde)…
KAYNAKÇA:
(*) Yusuf Adıgüzel, Göç Sosyolojisi, Nobel Yayınları, Ankara-2015,s.8-11.
(*) Adem Kara, Osmanlı Göçleri ve Neticeleri, IQ Kültür Sanat Yay. İstanbul-2007, s.90-99.
(*) www.dursunozden.com.tr Milliyet Gazetesi, “Dünyanın 99 Hali ve Mübadele Acısı” 1-2 Temmuz 2000, Yaşam eki.